KIZGINDI. Böyle zamanlarda onunla nükte yapılamazdı. Sorduğu sorulara dolambaçlı cevapları kabul etmez, zaman kaybetmeye tahammül göstermezdi. Meseleyi iyi kavrayıp çeperde kalmadan en merkezinden bir cevap isterdi.

KIZGINDI.

Böyle zamanlarda onunla nükte yapılamazdı.

Sorduğu sorulara dolambaçlı cevapları kabul etmez, zaman kaybetmeye tahammül göstermezdi.

Meseleyi iyi kavrayıp çeperde kalmadan en merkezinden bir cevap isterdi.

Yanlış olma ihtimali barındırmayan cevaplar olmalıydı bunlar.

Daha evvel ölçülüp biçilmiş, yanlışlardan ayıklanmış, ihtimaller elenmiş olmalıydı.

Yoksa kızgın ateşi elden tutmaktan farksız hale getirirdi bizleri.

İşte yine öyle bir gündü.

ÜÇ AYLAR gelmiş diye seviniyorduk. Tebrikleşmeler sürüyordu.

Geçen sene şöyle yaptık böyle ettik gibi genel geçer şeyler konuşuyorduk.

Bir nevi hatıralarla yolculuk halindeydik. Bu ona çok ağır gelmişti nedense…

Patlamasının kök nedeni buydu.

'KUR'AN-I KERİM kenar süsü değildir' diyerek kükredi.

Gök gürlemesinden şiddetli olduğuna yemin edebilirim.

Neden bu kadar hiddet ve şiddet gösterdiğini anlamaya çalışıyor ama bir sebep üzerinde yoğunlaşamıyorduk.

Bir süre sessizliğin sesini duyduk… Kimseden çıt çıkmıyordu.

Hiçbir arkadaşımız yeni güllelerin kendisine isabet etmesini istemiyor mümkün olduğu kadar saklanıp siperinden çıkmamaya çalışıyordu.

Hiçbirimizde bunu göze alacak cesaret yoktu.

MESELE açığa çıktı biraz sonra.

Her birimiz geçen sene üç aylarda şu meali okudum, şu tefsirden biraz baktım, dağıtılan cüzlerden alıp Ramazan'da hatime ortak oldum şeklindeki lakırdılarımızı duymuş.

Bu rahatlığa çok bozulmuş. Bu rehaveti kaldıramamış.

Gönlünden infilak eden bombanın parçaları diline bu şekilde yansımıştı.

Tekrar etti: 'Kur'an-ı Kerim kenar süsü değildir.'

'VERİ MÂDENİ elinizde' dedi ardından.

Evet, ama biz bunun farkında değildik işte.

Yüce kitabımızı hayat ve hakikatin veri madeni şeklinde düşünemediğimizden onu bilgi edinme amacıyla okuduğumuz bir kültür kitabı seviyesine indirmiştik.

Maalesef.

Takıldığımız konuları bir tartışma ya da müzakere seviyesinde tutuyor gidip bu hususlarda ne diyor diye ayetlere bakıyorduk.

Buna çok bozulmuştu. Kabullenememişti.

'Size göre Allah'ın kitabı bir sözlük müdür? Lügat mıdır? Ki, sade aklınıza takılan bir konuda ona müracaat ediyorsunuz?'

Peş peşe bombardımana devam ediyordu.

Haksız mıydı? Asla değildi, sonuna kadar haklıydı. Hem de çok…

'KUR'AN hayatınız olmalı' diyerek devam etti.

Durmak bilmiyordu. Gözleri irileşmiş alev saçıyordu.

Bir şehinşah gibiydi. Yerinde duramıyor bizim bu gevşekliğimizi içine sindiremiyordu.

'Hani mesleğimiz sahabe mesleği diyordunuz, sahabe efendilerimizin Kur'an'a yaklaşımları böyle miydi? Ara sıra takıldıkları konular için mi başvuruyorlardı?'

İçinde ne çok öfkeli cümle biriktirmişti.

Belki de uzun süre yaptığı gözlem sonucunda bu yargıya varmıştı.

Çoğumuz yüce kitabımızın bazı ayetlerini konuşmalarımızda etkiyi arttırmak için kullanıyorduk sadece. Bir de Ku'an'dan habersiz sanılmamak için araya birkaç ayet sıkıştırıyorduk.

'Kur'an-ı Kerim hatibin hitabesini süslemek için kullanacağı bir kitap değildir' sözü yine içimize demir gibi işleyen ve asla hiç unutamayacağımız bir cümle oldu.

Devamında 'Şu ulu kişi şöyle yaptı, diğeri şu kerameti gösterdi şeklindeki anlatımlarınız var. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Onların bilgileri ve halleri sizi kurtarır mı?' dedi.

Bir süre sustuktan sonra her birimize birer motto verir gibi yeniden tek tek sıraladı:

-Kur'an-ı Kerim kenar süsü değildir.

- Arada sırada başvuracağınız bir sözlük, bir lügat değildir.

- Tartışmalarda üstün gelmek için referans vereceğiniz bir kitap değildir.

- Konuşmalarınızı, sohbetlerinizi renklendirmek için alıntılar yapacağınız bir kitap değildir.

- Kur'an hayatınız olmalı.

- Hayatınız Kur'an olmalı.

- Dikkat çekmek için bordür olarak, süs olarak kullanacağınız bir kitap değildir.

YIKILMIŞTIK…

İyi ki de öyle olmuştuk yoksa aklımız başımıza gelemeyecekti.

Zihinlerimizde vahye yer bırakmamış başka şeylerle doldurmuştuk.

Düşüncelerimizde yüce kitabımızın özü hakim değildi, o bir yardımcı kitap mesabesinde kalmıştı.

Kalplerimiz O'nunla ürpermiyordu.

Biz kendimizi Kur'an'ın sahibi sayıyorduk ama O'nun bize sahip olmasına izin vermemiştik.

Fillerimizde ondan bir işaret, bir iz bulunmuyordu.

İşlevsizdi hayatımızda Allah'ın kitabı…

Göstermelikti.

Bir süs gibi duruyordu dilimizde sadece.

İnşallah Kur'an'dan avare olan bu halimizi içinde bulunduğumuz şu günlerde tamamen değiştirir onu anlamak ve uygulamak için okuyan sahih iman sahiplerinden oluruz.

Ya Selam!