TÜRKİYE’DE KÜLTÜR EROZYONU SORUNU-6

Yukarıda değindiğim dil konusunda tekrar dönmek istiyorum. Dil konusunda öyle yanlışlar yapıldı ki yanlışı düzeltelim derken yeni yanlışlara neden olundu. Türkçe Arapça ve Farsça kelimelerden temizlenirken, dilde sadeleşmeye gidilirken bu sefer Batı dillerinin etkisi altına girdi. Kaldı ki Türkçeye yerleşmiş, yüzyıllardır halkın kullandığı Arapça ve Farsça kelimelerin sadeleşme adına kullanımdan çıkartılmaya çalışılması son derece vahim bir hatadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında ve günümüzde dilimiz yoğun bir şekilde Batı dillerinin (İngilizce ve Fransızca…) etkisi ve istilası altına girdi. Kelimelerin Türkçesini kullanmak yerine yabancı dillerdeki karşılıkları kullanıldı. Global, international, universal, email, spesifik, mersi, tenks, çüz, bay, imporrt, deport, download, entegratör, prodaknır, pardon, plaza dili… vb. yüzlerce, pek çok örnek vermek mümkündür. Burada kendi kültürümüzü beğenmeme, başka kültürleri ve dilleri sırf özentiden dolayı basit bir şekilde taklit etme söz konusudur. İslam düşmanlarının, küfrün, Yahudi ve Hristiyanların sırf Müslümanları aşağılamak için, internetten yapılan araştırmalarda da görüleceği üzere, pek çok isim, sıfat, kelime ve deyimin dilimize ve kültürümüze yerleştiği görmekteyiz. Kara Fatma, Ayşe Kadın Fasülyesi, kara çarşaf, kara sakal, kara kitap, günah keçisi, kara Cuma vb. örnekler verilebilir.

Burada, yıllardır karikatür ve komedi alanında karşımıza çıkan ve sürekli anlatılan Robinson ve Cuma karakterleri üzerinden mizah dünyamıza ve içimize yerleşmiş ıssız ada hikayesine de değinmeden geçmeyeceğim. Issız adaya gelen Robinson Batılı, medeni, kaşif, akıllı, beyaz adam; adanın yerlisi yabani, her şeyden uzak, hiç bir şey bilmeyen adama medeniyet öğretir, onu sosyalleştirir. Yerli adamın adı Cumadır. Cuma Robinsonun her istediğini yapan bir hizmetçi gibidir. Aralarında komiklikler olur, Robinson Cumayı sürekli aşağılar. Cuma günü Müslümanların kutsal günüdür, bu gün onlar için önemlidir. Adeta bir bayramdır. Burada da Müslümanlara hakaret, aşağılama ve bir saldırı vardır. Bu bir tesadüf değildir, bunların hiç biri tesadüf olamaz ve her alanda ve her konuda taktiksel, stratejik, tarihi olarak Müslümanlara yönelik sistematik saldırılardandır.

Peygamberimizin eşi Hz. Ayşe’yi, kızı Hz. Fatıma’yı, sürekli siyah kıyafet giydiği için, kötülemek ve aşağılamak amacıyla Yahudiler ve Hıristiyanlar hamam böceğine kara Fatma, bir fasulye türüne de Ayşe kadın fasulye ismini vermiş ve yaymışlardır. Bu tabirler zamanla Müslümanların içinde ve Türkçe’ye de yerleşmiştir. Yine kaka kelimesi üzerinde de çok düşünülmesi gerekir. Yahudiler sahabe, Hz Ebubekir’in komutanlarından, Şam ve İran’ın fethinde Halit Bin Velid’in sağ okulu ve silah arkadaşı Hz. Ka’ka Bn. Amr Bin Maliki Bin Temimi adındaki İslam Komutanına nefretlerinden dolayı çocuklarını tuvalete götürdüklerinde dışkıya kaka ismini vermişlerdir. İslam düşmanlarının yoğun faaliyetleri sonucu Türkçe’ye de yerleşmiş. Tabii bütün bunlarda içimizdeki gafillerin de payının çok büyük olduğunu belirmek gerekir. Çünkü Hz. Ka’ka Yahudilerin en sevmediği ve nefret ettiği sahabelerden birisidir.

Dilimize yerleşen günah keçisi deyimi de Yahudi ve Hristiyanlardan geçmiştir. Dilimizde günah keçisi deyimi, yolunda gitmeyen tüm işlerden ve tüm aksaklıklardan herkes adına bir kişinin sorumlu tutulması ve seçilmesi anlamında kullanılmaktadır. Yahudi toplumunda tüm toplumunun günahlarının yüklendiği, toplumun günahlarından sorumlu tutulduğu bir keçi seçilir ve bu keçi günah keçisidir. Her yıl, seçilen bu günah keçisi toplumun günahlarından arınması ve kötülüklerin ortadan kalkması için bir çöle, dağa bırakılır veya uçurumdan aşağıya atılır. Her yıl iki seçilir. Seçilen bu iki keçinin biri günah keçisi, diğeri de kutsal keçidir. Kutsal keçi de kesilir, kurban edilir, kanı kutsal yerlere sürülür.

Dildeki yozlaşma ve mimari çarpıklığın yanı sıra bu bağlamda belirtilmesi gereken bir başka husus da tabela kirliliği ve işyerlerine yabancı isim verilmesidir. Şehirlerde işyeri tabelalarındaki düzensizlik görüntü kirliliğine neden olmaktadır. Tabelalarla ilgili bir başka sorun taklit, özenti, kişiliksizlik de işyerlerine yabancı isim verilmesi ve bunlara belediyeler tarafından izin verilmesidir. Bir ülkede işyerlerine kendi dilinde değil de yabancı isim verilmesi, bunun güvenilirlik, kalite ve müşteri kazanmak ve tutundurmak adına yapılması son derece vahim bir cehalet ve kişilik problemidir. Örneğin bir işyerine, berber dükkanına veya lokantaya Türkçe bir isim (Zafer, Fatih… ) yerine yabancı dilde isim (Star, Life, Towers…) verilmesi ve Devlet tarafından yasaklanmaması kültür erozyonu ve yozlaşma bağlamında Milli Kültürün korunması açısından ihanetle eşdeğerdir. Şu soruyu sormak lazım: Avrupa’da Türk turistler için işyerlerine Türkçe isim veriliyor mu? Kocaman bir hayır! Milli Kültürün korunması için dilin, şehirlerin ve tabelaların yabancı dil kirliliğinden ve pisliğinden temizlenmesi amacıyla Belediyeler yasası değiştirilerek işyerlerine yabancı isim verilmesi mutlak surette yasal düzenleme ile yasaklanması şarttır.

11/01/2018

Zeki ÖZDEMİR/ANKARA

Araştırmacı-Yazar

[email protected]