Türkiye’de alevilik sorunsalı-9

İran’daki Safevi Hükümdarı Şah İsmail’in 16. Yüzyılın başında Anadolu’da Şiilik propagandası yapması önemli sorunlara yol açtı. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim 1514 Yılında Şah İsmail’in üzerine yürüyerek, Çaldıran savaşında onu yenilgiye uğratmış, siyasal amaçlarla yapılan Şiilik propagandası ve yayılmacılığına son verilmiştir. Yavuz Sultan Selimin Anadolu’da Alevileri öldürdüğü yönünde haksız bir eleştiriye değinmek istiyorum. Burada Alevilerin öldürülmediği, Şiilik yayılmacılığı yapan Şah İsmail’in askerlerinin savaşta öldürüldüğü tarihsel bir gerçekliktir. Söz konusu olan siyasal Şia yayılmacılığının engellenmesidir.

Aleviliğin inanç ve itikadi hususlarının, tarihsel süreçlerinin kısaca değerlendirilmesinden sonra; Cumhuriyet döneminde ve günümüzde Alevi vatandaşlarımızın sorunlarına, sorunların çözülmesinin gerekliliği, gelecek açısından siyasal ve sosyolojik öngörülere, sorunların çözümünün ötelenmesi halinde muhtemel risk ve tehlikelere değinmek gerekmektedir.

Cumhuriyet döneminde Alevi-Bektaşi vatandaşlarımız önemli sıkıntılar, çekmiş, acılar yaşamış, provakasyonlara maruz kalmışlardır. Buna rağmen devlete bağlılıklarından vazgeçmemişlerdir. Alevi-Bektaşi vatandaşlarımızın sorunlarını kısaca iki temelde ifade edebiliriz. Birincisi kurumsal, kültürel ve kimlik bakımından kendilerini ifade imkanları bulamamaları, ikincisi ise toplumsal çatışmalara ve provakasyonlara, oyunlara maruz kalmalarıdır. Sorunları şu şekilde sıralayabiliriz. 1- Sistem içinde kurumsal olarak Diyanet İşleri Başkanlığı içinde temsil edilmemeleri, 2- Dedelerin resmi statülerinin olmaması, 3- Zikir, toplantı ve tören yerleri olan Cemevlerinin resmi statülerinin bulunmaması, 4- İlk ve orta öğretimde seçmeli Alevi-Bektaşilik derslerinin olmaması, 5- Alevi-Sünni çatışmalarında oyunlara maruz kalmaları, obje olmaları, Sünni vatandaşlarımız gibi can ve mal kayıplarına uğramaları, duygusal travmaların içine itilmeleridir.

1937-38 yıllarında Dersim(Tunceli) isyanının bastırılması sırasında masum vatandaşlarımız da zarar görmüş, 13 bin 800 insan hayatını kaybetmiş, 12 bin insan zorunlu olarak göç ettirilmiştir.

1978 Maraş olaylarında 150, 1980 (Mayıs) Çorum olaylarında 57, 1993 Sivas- Madımak otelinin yakılması olayında 33, 1995 İstanbul’un Gaziosmanpaşa ilçesi Gazi mahallesi olaylarında ve eylemlerinde 2 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu olaylarda amaç; Alevi-Sünni çatışması çıkarmak, toplumsal çatışma çıkarmak, milletin huzurunu dinamitlemektir. Bu olaylarda, hep Türkiye kaybetmiştir. Kazanan hiç kimse olmamıştır. Kazanan her zaman İslam ve Türkiye düşmanları olmuştur.

Küfür, uluslararası egemen güçler, Müslümanları dağınık ve zayıf tutmak için Osmanlı’yı parçaladıktan sonra yeni kurulan Türkiye’yi zayıf, güçsüz, kendisine bağımlı tutmak, sorunlarını çözerek gelişmesini ve kalkınmasını engellemek, medeniyet değerlerinden kopuk, acziyet içinde kendi içine kapanık bir ülke yapmak için elinden geleni arkasına koymamıştır. Bunun için de hep dinsel, mezhepsel ve etnik çatışmaları kullanmıştır. Ajan provakatörleri, yerli işbirlikçi hain maşaları, casusları, sahte din adamları, siyasal-toplumsal-askeri vesayetçi güç odakları aracılığı ile Türkiye’yi istediği gibi yönetmiştir. Fakat sevinçle söylenebilir ki 2000’li yılların başından itibaren bu tablo tersine dönmüştür. Türkiye’de ilk defa 2009 yılında Alevi sorunlarının ve çözüm önerilerinin tartışıldığı, dile getirildiği Alevi Çalıştayı yapıldı. Bu gelişme ileriye dönük umutlu olmamızı sağlamaktadır. Sorunların çözümüne yönelik bu çalıştayların Türkiye’de olduğu gibi İslam dünyasında da sı sık yapılması gerekmektedir.

KAYNAKÇA

1 – “Bir İngiliz Casusunun İtirafları” kitabı.

2 – “Tarihsuuru.com”.

3 – “Vikipedi”.

4 – Dinler Tarihi Uzmanı Dr. Lütfü ÖZŞAHİN.

5 – Sabetay Sevinin soyundan gelen Ilgaz ZORLU’nun mahkeme savunması (itirafları).

6 – A. Faruk TÜRKİSTAN, Türkiye Sevdamız.