Türkiye ve Ortadoğu-3

Türkiye’nin Ortadoğu’daki Arap ya da Arap olmayan devletlerle ilişkileri yetersiz kalmış, istenilen düzeyde olmamıştır. Bu bağlamda, Türkiye Ortadoğu’ya ilişkin olayların içinde ve merkezinde tam anlamıyla yer alamamıştır. Genel olarak ilişkilerin yetersizliğinde ve gerginliğinde; tarih faktörü, Batı faktörü ve Sovyet faktörü etkili ve belirleyici olmuştur. Türkiye kuruluşundan itibaren hatta Osmanlının son zamanlarından (19. Yüzyıl) itibaren, modernleşmek amacına yönelik olarak yüzünü Batıya dönmüş ve Batı yanlısı bir politika takip ederek İslam ya da din merkezli politikaları bırakmıştır. Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşunu izleyen yıllarda ve sonrasında güvenliğini sağlamaya yönelik olarak, özellikle Sovyet tehdidinden kurtulmak amacını güden bir dış politika izlemiştir. Buna karşılık iki savaş arası dönemde (1914- 1945), Ortadoğu’da bazı devletler sömürge olmaktan kurtulmak için emperyalist Batı devletlerine karşı bağımsızlık mücadelesi vermekteydiler. Dolayısıyla bu dönemde, Arap devletleri arasında Batı yönlü politikalar izleyen Türkiye’ye karşı bir antipatinin geliştiğini söylemek mümkündür. Türkiye, özellikle 1950’li yıllarda Ortadoğu’daki krizlere ilişkin olarak Batı yanlısı bir politika izlemiş ve bunu da açıkça göstermiştir. Burada, Türkiye’nin Ortadoğu politikasında Batının ne derece etkili olduğunu görmek mümkündür.

Türkiye, Soğuk Savaş döneminde Kıbrıs sorunu konusunda uluslar arası platformda yalnızlık yaşamıştır. Türkiye, bu sorunda 1950’li yıllarda son derece Batı yanlısı bir politika izlemesi nedeniyle Arap devletlerinin desteğini alamamıştır. Türkiye, 1960’lı yıllarda ise Kıbrıs konusunda Arap devletlerinin desteğini sağlamak, onların daha fazla tepkisini çekmemek ve bu bağlamda Arap devletleri ile ilişkileri düzeltmek amacını güden bir dış politika izlemeye başlamıştır. Türkiye bu çerçevede 1967 Arap-İsrail Savaşında BM nezdinde Arap devletlerinin tezini desteklemiş ve İslam Konferansı Teşkilatı’nın faaliyetlerine aktif olarak katılmaya başlamıştır. Fakat Türkiye’nin bu girişim ve politikaları istenilen düzeyde olmamış, yetersiz kalmış ve amaçlanan sonucu da vermemiştir.

Türkiye, gerek Soğuk Savaş öncesi dönemde, gerekse de Soğuk Savaş sırasında güney komşularına ve diğer Arap devletlerine yönelik etkili, belirleyici, dinamik, çok yönlü ve aynı zamanda da aktör konumundaki bir devlete yaraşır bir politika izlememiş-izleyememiş ve olaylara uzak kalarak gündemi geriden takip etmiştir. Olaylar karşısında dengeli ve ihtiyatlı bir politika izlemeye özen göstermiştir.

Türkiye’nin Ortadoğu devletleriyle ve özelikle güney komşularıyla olan ilişkilerinde bir diğer önemli faktör de, İsrail ve Arap – İsrail mücadeleleri ile bu bağlamda Filistin sorudur. Türkiye, Arap – İsrail Savaşları ve Filistin sorunu konusunda güney komşuları ve diğer Ortadoğu devletleriyle ilişkilerini bozmamak için İsrail ile olan ilişkilerini alt sevide tutmuş, işbirliği yönündeki ilişkilerini de gizli bir şekilde yürütmüştür. Bu bağlamda, Türkiye’nin ne Ortadoğu sorunlarının çözümüne net ve yapıcı bir katkıda bulunduğu, ne de güney komşularıyla ve İsrail ile sağlıklı ilişki ve işbirliğine gittiği söylenemez.