“Türk”

Bazı mefhumlar (kavram) vardır ki, kıymetlidir. Bütün mefhumlar, insan dimağından çıkmış olmakla değerlidir ama bazı mefhumlar biraz daha kıymete haizdir. Her mefhumun (kavram) yaşı ve mazisi vardır. Bütün mefhumlar muayyen bir psikolojik tesirin iklimi altında ortaya çıkarlar. Hiçbir mefhum yoktur ki, hüdây-ı nâbit olsun. Yani mefhumların manaları vardır ve bu manalar zaman içinde tecessüm ve tebellür ederler.

Mesela “Türk” mefhumu. Bu kıymetli mefhum 19. Asra kadar adaleti, şefkati ve insanlığı ifade ederdi. “Türk olmak” muayyen bir ırkı değil, mümtaz vasıfları cemeden bir sıfatı ifade ederdi. Mesela “Türk olmak” demek, “Müslüman olmak” demektir. Boşnaklar ırken Slav’dır. Ama Fatih döneminde, tıpkı bizim gibi topyekün İslam ile şereflenen Boşnaklar, kendilerini “Türk” olarak ifade ederler. Ülkemizde bir kısım marjinal çevreler “Türkler kılıç zoruyla Müslüman oldu” deseler de bunlar bizim mesmuumuz (onlara kulak vermeye değmez) değildir. Bu tiplere bizim tavsiyemiz şudur; “Madem ki zorla Müslüman olduğunuzu düşüyorsunuz, sizi zorla Müslüman olarak tutan yok”. Demek ki, inanç sadece kültürü şekillendirmiyor aynı zamanda aidiyetin çerçevesini en kesin şekilde çiziyor.

Yılkı Dergisi yazarı Selim Yasin Delialıcı tarafından sosyal medyada paylaşılan bir bilgide; Boşnakca ilmihalden iktibaslar (al-ın-tı) yapılmış. Bahse konu ilmihalde “Od kad si Turcim? (Ne zamandan beri Türksün?) sorusu var. Bu soruya cevaben “Od Kalu Bela” (Kalu beladan beri Türküm) deniliyor.

Görülüyor ki, “Türk” mefhumuyla “İslam” mefhumu aynîleşmiş. Birbirinin yerine kullanılmış. Böyle bir kullanım bizim için iftihar kaynağı teşkil etmez mi?

Bize göre Balkanlarda, Boşnakların “Türk” mefhumunu “İslam” olarak telakki etmesi bizim için iftihar vesilesidir. Osmanlı atalarımızın inandıklarını ne kadar yaşadıklarını ifade eder. Onlara layık olmaya çalışırız.

Fakat işin farklı veçhesi var. Bundan rahatsız olanlar var memleketimizde. 19. Asra kadar bizde “Türk” mefhumuyla “İslam” mefhumu arasında aleniyete yansıyan bir mesele olmadı. Ama bu tarihten sonra harici beslemelerle içerden bir çok ihanetler irtikap edilerek “Türk” kavramının içi boşaltılmaya başlandı.

Tıpkı FETÖ’nün “Cemaat” mefhumu kirletip ülkemizde faydalı çalışmalar yapan topluluklara zarar verdiği gibi.

  1. asırdan sonra hilafeti temsil makamında olan Osmanlı Türklüğündeki “Türklük” şuuru, Tanzimat ile başlayarak ırkçılığa inhisar edilmeye başlandı. Osmanlı’nın kurucu unsuru Kayı boyu idi ve Türk’tü. Osmanlı’da memuriyetler (Padişahlık makamı hariç) herkese açıktı ve üç temel şartı vardı. Türkçe bilmek, Müslüman olmak ve talip olunan işin mütehassısı olmak. Islahat fermanından sonra Müslüman olmak şartı kaldırıldı. Dikkat edilirse padişah olmak için Kayı Boyu’na mensup olmak gerekiyor. Yani Türk olmak gerekiyor. Demek ki, Osmanlı’da Türklük şuuru var fakat cihan devleti olmanın bir vecibesi olarak formüle edilmiş bir Türklük bu bahis mevzu olan.

Zira Osmanlı’nın kurucusu iradesi bilir ki, ırk bir tercih değil, kader-i mutlak ile alakadır. Kişi ebeveynini seçerek tercih etmez. Ama insanın ortay koyduğu fiiller kendi iradesiyle ve tercihiyledir. Müslüman olmak ve İslam’a hizmet bir tercihtir ve Türk milleti tarihte böyle bir tercihte bulunmuştur. Son iki yüz yıla yakın bir zamandır, idareci zümrenin bir kısmında İslam’a karşı bir bürudet (soğukluk) olsa da milletimizin gönlünde peygamber sevgisi berdavamdır.

Türk milleti bu yönüyle sadece Müslüman değildir aynı zamanda sevgili peygamberimizin makamını (hilafet) temsil etmiştir. İşte bu tercih sebebiyle İslam’ın yüce değerleri milletimizin iliklerine kadar işlediğinden Türk mefhumuyla İslam mefhumu elfâz-ı müteradife (farklı kelime ama aynı manada) haline gelmiştir.

Dönemin zor şartları altında dağılmaya başlayan Osmanlı devletinde, ülkenin aslî unsuru olan Türkler, biraz da meşru müdafaa zemininde eskiye kıyasla Türklüğü öne çıkarmaya başladılar. Tam bu zeminde Fransız İhtilalinin getirmiş olduğu “milliyetçilik” anlayışının tesiriyle ortaya çıkmış olan bu anlayışı, belki kısmen zaruret olarak görülebiliriz ama İslam’dan tamamen tecrit etmek asla tecviz olunamaz.

Fakat tarihi seyir göstermiştir ki, devletin dağılmaya başladığı bir dönemde biraz da zaruret olarak ortaya çıkan “milliyetçilik” anlayışı Cumhuriyetin ilk yıllarında sadece ırkçılığa inhisar edilmekle kalmadı, sebeb-i şerefimiz olan İslam’dan tamamen tecrit edilmeye teşebbüs edildi.

İşte biz buna itiraz ediyoruz.

Irkı inkâr edecek değiliz. Irk bir gerçektir ve biz Türk milletine mensubuz. Ama unutmayalım ki, Osmanlı ecdadımızın tatbik ettiği anlayış, aslen Slav ırkına mensup olan Boşnakları “Türkleştirmiştir” yani İslam’ın yüce değerleriyle hemhal etmiştir.

Öyleyse yapılması gereken nedir?

İslam’ı en iyi şekilde yaşayarak, Osmanlı atalarımızın yaptığı gibi beden dilimizi kullanmaktır.

Unutmayalım ki, beden dili daha tesirlidir.

Buna lisan-ı hal denir.