SUUDİ AİLESİ VE DEVLETLERİ -1

Suudi Arabistan, coğrafî tanımdan ziyade “Arap yarımadasında Suûdî ailesinin egemen olduğu bölge” anlamına gelen siyasî bir tanımdır. Resmî adı el-Memleketü’l-Arabiyyetü’s-Suûdiyye’dir.

Suud ailesinin soyu Araplardan Adnanilerden gelen Beni Hanife kabilesine dayanmaktadır. Bu kabile meşhur Museylemetül Kezzab’ın kabilesi olup ridde savaşlarında Müslümanlara çok zor günler yaşatmış ve birçok sahabenin ölmesine neden olmuşlardır. Beni Hanife ile ilgili tarih kitaplarında anlatılan şu olay, onların karakterleri hakkında ipucu vermektedir. Bir kıtlık gününde Beni Hanife kabilesi helvadan yaptıkları putlarını/tanrılarını yerler. Bu durum, Araplar arasında duyulunca onlarla alay ederler. Günümüzde de değişen bir şey yoktur, onlar hala çıkarları için tanrılarını kullanmaktadırlar.

Devletin Kuruluşu

  1. Yüzyıla kadar herhangi bir siyasi etkinliği olmayan aile, Muhammed b. Suud ile gün yüzüne çıkacaktır. Muhammed b. Suud, bu dönemde ıslahatçı düşünceleriyle ortaya çıkan ve Necid bölgesindeki Uyeyne kadısı olan Abdulvahab b. Süleyman’ın oğlu Muhammed b. Abdulvahab ile tanışması sonucu siyasi projelerini gerçekleştirme imkanını elde etti.

1744 yılında Muhammed b. Abdulvahab ile anlaştı. Bu tarihten itibaren Muhammed b. Abdülvehhâb’ın dinî görüşlerini çevredeki meskûn mahaller ve bedevî kabileleri arasında yayma misyonunu üstlenen Suûdî ailesi nüfuz alanlarını sürekli biçimde genişletti. Civar bölgelere bu yeni düşüncenin heyecanı ve misyonu ile saldırdı. Siyasi hakimiyetini dini bir ıslah düşüncesi maskesi ile maskeledi. Böylece Suud krallığının temelini attı.

Muhammed b. Abdulvahap ve Vahhabilik

Temim kabilesinden olan Muhammed b. Abdilvehhâb b. Süleymân et-Temîmî en-Necdî (ö. 1206/1792) bölgede Hanbeli alimler yetiştiren bir ailenin bireyidir ve dönemin meşhur alimlerinden Hanbeli mezhebi ile diğer İslami ilimleri almış, fakat özellikle İbn Teymiye’nin düşüncelerinden etkilenerek ıslahatçı bir düşünce benimsemiş, bu nedenle tepki çekmiştir. Düşüncelerini yayma siyasetini güden Abdulvahab, aynı şekilde bölgede siyasi etkinliğini artırmak isteyen Muhammed b. Suud ile tanışınca iki idealist insan işbirliği yapmaya karar verdiler. 1744 yılında Muhammed b. Suud ile Muhammed b. Abdulvahab arasında bir ittifak yapılır. Buna göre ibn Suud, ibn Abdulvahab’ın düşüncelerini destekleyecek ve yayılmasını sağlayacak, bunun karşılığında o da ibn Suud’un hareketini destekleyecektir. Hatta ilişkilerinin daha da gelişmesi için Muhammed b. Suud, İbn Abdulvahab’ın kızıyla evlenir. Muhammed b. Suud, kendi merkezleri olan bugünkü Riyad yakınlarındaki Dir’i’ye ibn Abdulvahab’ı davet ettiler.

Bu antlaşma her iki tarafa da büyük bir kazanç sağlar ve günümüze kadar gelen Vahabbilik ile Suud Devleti sürecini doğurur. Muhammed b. Abdulvahab’ın Basra’da bulunduğu sırada İngiliz ajanları ile tanışıp onların etkisiyle böyle bir düşünceyi benimsediği (Hamper) iddiaları hep yapılmaktadır. Fakat bu iddia Hamper isimli bir ajanın hatıralarına dayanmasından başka bir kanıt görülmemektedir. O dönemde İngilizler, bölgede faal ve güçlü olmadıkları gibi bu şekilde büyük bir ajanlık alt yapısına da sahip değillerdi. Kanımca Muhammed b. Abdulvab ile değil ama daha sonraki Vahhabilerle bir ittifak yapmış olabilirler. Ayraca Vahhabi düşüncesinin izi çeşitli İslam kaynaklarında bulunmaktadır. Her ne kadar İbn Teymiye’nin düşünceleri referans kabul edilse de bu düşüncelerin benzeri Haricilere kadar uzanmaktadır. Zaten Harici hareketi de Necid bölgesinde veya çöl bedevileri arasında ortaya çıkmış, orada yayılmıştı.

Dir‘iye’ye yerleşmesi Muhammed b. Abdülvehhâb’ın hayatında bir dönüm noktası oldu. Suûd ailesi kendisine sahip çıktı ve fikirlerinin yayılmasına destek verdi. Bu destek, Muhammed b. Suûd ile oğlu ve halefi Abdülazîz dönemlerinde de devam etti. Bu dönem, Vehhâbî hareketinin geleceği ve etkinliği bakımından en önemli devre olarak görülmektedir. Muhammed dinî muhaliflerini müşrik diye adlandırdığından taraftarları bunlara karşı cihad başlattı. Vehhâbîlik hareketi, yaklaşık otuz yıl süren yavaş ve düzensiz bir yayılma döneminin ardından Suûd ailesinin Necid’in tamamına hâkim olmasıyla büyük bir ivme kazandı.

Vehhâbî prensipleriyle donanmış Suûdî yayılmasına Necid dışından da sert tepkiler geldi. En önemli ve uzun süreli tepkiyi Lahsâ emîrlerinin mensup olduğu Benî Hâlid kabilesi gösterdi. Vehhâbîler’e karşı dört büyük saldırı gerçekleştiren Benî Hâlid 1204’te (1789-90) ağır bir yenilgiye uğradı. Necran’daki İsmâilî Mekârime ailesi, Irak’ın büyük kabilelerinden Müntefiķ Arapları ve Mekke Emîri Şerîf Gālib, Necid’de giderek artan Vehhâbî-Suûdî gücüne karşı mücadele ettiler. Bunların arasında en ciddi tehdidi, 1178’de (1764) Suûdî hâkimiyetine son vermeye çalışan ve Vehhâbîler’i bozguna uğratan Mekârime oluşturdu. Suûdî-Vehhâbî ittifakı, bütün bu saldırılara karşı koymakla kalmayıp gücünü daha da arttırdı. Muhammed b. Abdülvehhâb’ın 1792’de ölümünün ardından Suriye, Irak ve Hicaz yönlerinde yayılma çabaları sürdürüldü.

İbn Abdülvehhâb’ın gelecek nesiller üzerinde etkisi çok büyük olmuştur. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Necid bölgesinde Vehhâbîliğin siyasî dayanağı olan Suûdîler’e vurduğu darbeden kısa bir süre sonra Suûdîler bölgede tekrar etkilerini arttırdılar. Ancak Vehhâbî prensiplerinin uygulanması konusunda eski katı ve uzlaşmaz tutumlarından vazgeçtiler. Arabistan’daki etkinliğinde Suûdîler’in siyasî ve askerî desteğine dayanan Vehhâbîlik, Arap olmayan müslümanlara da tesir etti. Bunun iki temel sebebe dayandığı söylenebilir. Bunlardan birincisi, İslâm’da tevhid inancına verilen önemle toplumların günlük dinî hayatları ve uygulamaları arasında birtakım farklılıkların bulunmasıdır. Bu farklılığın fazla görüldüğü toplumlarda Vehhâbîlik daha kolay yayılabilmiştir. İkinci sebep, görüşlerini Batı kültür ve nüfuzuna çok uzak bir bölgede geliştiren Muhammed b. Abdülvehhâb’ın ortaya koyduğu ilkelerin Avrupa’nın kültürel nüfuzunun ciddi şekilde etkili olmaya başladığı dönemde birçok müslümanın alâkasını çekmesidir. Muhammed b. Abdülvehhâb’ın özellikle İslâm’ın tevhid esasına vurgu yapması ve dinin bid‘atlardan arındırılması gerektiğine dikkat çekmesi çok önemlidir. Bu yönüyle Vehhâbîlik, Selefiyye hareketi üzerinde de tesirini göstermiş ve günümüz İslâmî hareketlerini kısmen yönlendirmiştir.