SİYASET VE POLİTİKA

Siyaset ve politika kelimeleri genel olarak yanlış bir şekilde yanlış anlamda kullanılmakta ve eş anlamlı olduğu düşünülmektedir. Ama öyle değildir. Bir birine anlamı yakın olmakla birlikte eş anlamlı kelimeler değildir. Siyaset daha geniş kapsamlıdır, politika ise daha dar kapsamlı ve spesifiktir.
Siyaset Arapça siyasa kelime kökeninden gelmektedir. Siyasa, devlet işleri, çözüm ve yönetmek anlamlarına gelmektedir. Bir de Arapçada seyis kelime kökü söz konusudur. Bunun anlamı da at bakıcısı ve at yetiştiriciliğidir.
Siyaset, Türk Dil Kurumuna göre devlet iş ve işlemlerinin belirli bir amaca göre yonetilmesi konusundaki sahip olunan görüş ve yaklaşımdır. Yani yasama, yürütme ve yargı erklerinin, yönetim anlamında asıl güç sahibi Millet adına, atanmış ve seçilmiş görevlilerce kullanılması ya da yürütülmesidir.
Bu durumda siyesetin, çözüm üretme, toplumun taleplerini karşılamak, farklı fikirlerin bir araya gelerek ve mücadele ederek belirli bir amaç için çatışması ( Fikir mücadelesi), doğruya ulaşma ve yönetme çabasıdır.
Politika kelimesi ise Latince kökenden gelmekte ve anlamı “ karşıdakinin duygularını okşayarak onun eksik ve zaafiyetlerinden yararlanıp ve kullanıp hedefe ulaşmaya çalışmak” tır. Politikanın Türk Dil Kurumuna göre anlamı, amaca ulaşmak için izlenen yol, yöntem ve taktiktir. Örneğin bir siyasi partinin iktidara gelmek için belirlediği, izlediği taktik, topluma aktardığı görüştür. Tek tek her bir spesifik konunun politikası oluşturulur, yürütülür. Eğitim, tarım, hayvancılık, ulaşım, bilişim… vb. politikaları gibi.
Yukarıda anlattığımız çerçevede baktığımızda ve toparladığımızda, siyasetin; sorunları tespit etme, çözüm üretme, toplumun taleplerini rasyonalite ve realite çerçevesinde karşılama, ilerleme ve güçlenme hedefine yönelik devletin ve toplumun yönetilmesi, bununla ilgili iş ve işlemlerin yapılması, bunların gerçekleştirilebilmesi için siyasi partilerin yönteme dair yaklaşımları ile birlikte iktidara gelebilmeleri için topluma sundukları projeler, politikalar ve planlamalar ( kısa, orta ve uzun vadeli) anlamını taşıdığını söyleyebiliriz.
Siyaset anlamında baktığımızda genel olarak gelişmiş dünyada var olan ve Ülkemizde de olması gereken şudur: Siyasetin kişiler ve polemikler üzerinden değil, ilkeler ve projeler üzerinden olması; yıkıkıcı ve negatif değil, yapıcı ve pozitif olması; dedikodu ve atışmalar üzerinden değil, planlama ve gelecek tasavvuru üzerinden yapılması gerektiğidir.
Türkiye’deki siyaset anlayışının ise daha çok siyaset değil, politika anlayışı olduğunu görüyoruz. Siyasi Partiler hedefe ulaşmak için her yol mübahtır politikasını yürütmektedirler. Bir birleriyle kısır bir çekişme ve kavga, bitmek tükenmek bilmeyen kör döğüşü, atışmalar ve polemik, küfür ve hakaret, kendi yaptıklarını ve yapacaklarını değil de rakibini aşağıya çekmek mücadelesi içine girmektedirler.
Örneğin iktidar partisi seçimlerde hizmetlerini, yaptıklarını, yapacaklarını ve projelerini anlatıyor; muhalefet partileri ise Milletin önünde rakibini tiye alıyor, dalga geçiyor, makara yapıyor, proje ve planlamalarını anlatmıyor, tam tersi hunharca ve akıl-mantığa aykırı olarak yapılanları yıkmaktan, iptal etmekten, satmaktan ve yürüyen projeleri durdurmaktan bahsediyor. Dünyanın hiç bir yerinde siyaset böyle yapılmaz. Siyaset doğruların desteklenmesi, yanlışların eleştirilmesi ve alternatiflerin de söylenmesidir.
Yine hiç bir yerde ve zamanda küfür ve hakaret siyaset olarak görülmez. Ama bizde hemen her gün muhalefetin ağzından akla, mantığa, vicdana, bilime, insanlığa aykırı olarak küfür, hakaret ve tehdit kelimeleri duymak mümkündür. Ana muhalefet partisinin bir genel başkan yardımcısı “ iktidar dünyanın en doğru işini yapsa bile biz yine eleştiririz, katılmayız” diyebiliyor. Muhalefet “ katil devlet, devletiniz terörist, biz geldiğimizde hepiniz yaşayamayacaksınız ve hesap vereceksiniz, sonunuz Menderes gibi olacak...” sözlerini söyleyebiliyor. Bir parti lideri 9 seçim kaybetmesine rağmen, partisi 4 puan gerilemesine rağmen ve iktidar partisi ile arasında fersah fersah fark bulunmasına rağmen, kendi partisinin kaybettiğine değinmeden ve kazandığını belirterek, Türk Milletinin aklıyla alay edercesine, hunharca ve utanmazca ve yüzü kızarmadan seçimin tek kaybedeninin Başkanlık ve Parlamento seçimlerini kazanmış, etkin üstünlüğü sağlamış iktidar partisinin olduğunu söyleyebiliyor. Batıda ve gelişmiş demokrasilerde bırakın 9 seçim kaybetmeyi, 1 seçim kaybedenler hemen istifa etmektedirler. Bizdeki kaybedenler ise dinazor ve domuz gibi hala ayakta kalmaya çalışmakta ve koltuklarına yapışmakta, koltuk sevdası politikası gütmektedirler.
Muhalefetteki bu anlayış karanlık 3.dünya ülkesindeki vahşi, barbar ve şizofren, geri bir zihniyetin göstergesidir.
Politika değil, siyaset yapılmalı, derhal gerçek siyasetin özüne dönülmelidir.