İlk koronavirüs vakasının ülkemizde tespitinin ardından, bu sabah eminim birçoğumuz, toplu taşımaya binerken, okula iş yerlerine girerken hafif bir tedirginlik yaşadık.

İlk koronavirüs vakasının ülkemizde tespitinin ardından, bu sabah eminim birçoğumuz, toplu taşımaya binerken, okula iş yerlerine girerken hafif bir tedirginlik yaşadık.

Aslında biz toplum olarak öldüren, süründüren, ömür yiyen, insanı intihara sürükleyen virüslere karşı idmanlıyız. Sosyal medyada pireyi deve yaparak, karşıt görüşün hataları üzerinden vatanseverlik devşiren güruhun, kendilerinin yaydıkları hastalıklı fikirleri bir kenara bırakıp, koronavirüs paniği yaymak için bilendiği kuluçka süresi sona erdi.

Burnu aktığında, kıymık battığında bile psikolojiyi "hastane önünde incir ağacı"na bağlayan hassas kesimin yaşadıklarını hesaba katmayalım da, normal makul düşünebilen, tedbirciler ve kaderciler gibi pozitif insanlar üzerinden konuşalım diyeceğim fakat bu olaydan önce de biz bu tür insanları, haberlerde gündüz programlarında açık oturumlarda pek fazla görmüyorduk. Onlar çoğunlukla balkonda, kütüphanede, ağaçlık alanlarda takılıyorlar.

Dedikodular ve virüsler en çok kalabalık ortamlarda, icraattan çok lafla ayakta duranlar tarafından yayılır. Hatta dedikodunun yayılma hızı, virüslerin yayılma hızından daha tehlikelidir.

Virüsün komplo teorilerini insanların kulağına üfleyip panik yaratanlar, genellikle deprem olunca, hala hayat üçgenine geçip dua etmek yerine, apartmandan koşarak çıkmaya çalışan ya da balkondan atlayıp kolunu bacağını kıran velvelecilerle aynı kişilerdir.

Bunlar depremden önce tedbir için, depremden sonra da yaraları sarmak için elini taşın altına koymak yerine; devlete verip veriştirerek insanların sinirlerini bozarlar.

Gereken hijyen kurallarına uyup, bakanlığa, bilim insanlarına, sağlıkçılara güvenip, takdiri Allah'a bırakmak onlara göre değildir.

Onlar sokakta yürüyen insanın kendini güvende hissetmediğinde yaşayacağı yıkımın ve bunun kitlesel bir psikolojiye dönüştüğünde, kötü etkilenecek birçok şeyin kaygısını çekmezler.

Önümüzdeki günler sosyal medyada, pijamasını yerden yele çalmak suretiyle feveran eden koca koca insanları ibretle seyrederiz.

Bu sabah evden çıktım çıkalı, bölümdeki profesörden, otobüs şoförüne kadar herkes koronavirüsü konuşuyordu. Ama dinlediğim en orjinal argüman kantinciden geldi: "o kadar çok derdim var ki; ne dert olarak, ne de bizi öldürecek sebepler içinde bir sebep olarak, koronoya varana kadar gün akşam olur"

Gündem girdabında boğulmadan, kendi gündemini oluşturabilen her babayiğit, bu tür kriz ortamlarının en mübarek insanlarıdır.