Düşünmeyi Öğrenmek…

Öğrenmeden düşünmenin tehlikeli, düşünmeden öğrenmenin ise faydasız olduğu söylenir. Bir konuda harekete karar verdiğimiz veya hareket ettiğimiz anda, düşünce tarzımız da devrede demektir. Çünkü düşünce sistemi ve felsefemiz, hayatımızdaki bütün davranışlarımızı yönlendirir, nasıl hareket edeceğimize rehberlik eder. Düşünmeyi bilmeyen insan, bilgi üretemediği gibi var olan bilgiyi de işleyemez ve hayatına adapte edemez.

Bilgi, birey ile her tür teşkilat için hayatın her safhasında, en pratik ve en emniyetli başarı yoludur diyebiliriz. Bilgiye değer vermeyen veya kullanamayan kişiler, bunun yerine alışkanlık ve refleksleri ile hareket ederler. Neticede farkında olarak ya da olmayarak başkalarını taklit etmek ve bir bakıma onların hegemonyası altında yaşamak durumunda kalabilirler. Başka bir ifade ile bilgi üretmeyen ya da var olan bilgiyi işleyip kullanamayanlar, asla hakim güç olamazlar.

Bununla birlikte her düşünce sistemi değil, sadece “stratejik düşünce” sistemine sahip olmak bizi hedeflerimize taşıyacaktır. Stratejik düşünce; geleceği bugünden görüp gerekli adımları şimdiden atmak, gelecekte ulaşmak istediklerimizi hayal ederek vizyon oluşturabilme sürecini tarif eder. Bireylerin gerek kendileri, gerekse sorumlulukları altında bulunan kişi ya da kuruluşlar için geleceği nasıl gördüğü, değerlendirdiği ve tasarlayıp şekillendirdiğine dair “tutum” u ifade eder.

Günlük hayatın akışı içinde büyük resmi görmek, frekans dışı sesleri dahi işitebilmek, tehdit ve tehlikelerden kendisini veya kuruluşunu korumak; fırsatları değerlendirerek gerekli sıçramaları yapabilmek ancak stratejik düşünce ve karar alma süreciyle mümkün olabilir. Bu sebeple, bireyler için olduğu kadar şirketler ve devletler için de stratejik düşünme, bir öğrenme ve var olma yoludur diyebiliriz.

Stratejik düşünme, değişim odaklı olmayı, güçlü bir öngörüyü, yenilikçi ve icatçı yaklaşımı; diğer bir deyişle “ya bir yol bul, ya da yeni bir yol aç” mantığını gerekli kılar. Üst seviyede bir stratejik düşünce, kimsenin göremediğini görebilmek, duyamadığını duyabilmek ve hissedemediğini hissedebilmekle başlar.

Aynı zamanda sistem perspektifini, amaca odaklanmayı, akıllı fırsatçılığı, iyi bir analizle oluşturulan varsayımlara dayalı düşünmeyi, zamanında plan yapmayı ve eyleme geçmeyi gerektirir. Parçalar yerine bütüne, olaylar yerine yapı ve sistemlere, sonuçlar kadar sebeplere bakabilmek ve en önemlisi tek boyutlu düşünceden çok boyutlu düşünceye sahip olup, eylem ve faaliyetleri bu düşünce düzeyine göre şekillendirmektir.

Stratejik yönetimin en temel adımı amaç ve hedeflerin belirlenmesidir. Hedefler tespit edildikten sonra, strateji alternatiflerinin üretilmesi ve bunların bizi hedefe götürecek etkinlikte önceliklendirilmesi gerekir. Eş zamanlı veya sırasıyla atılacak adımların, en yüksek etkinliği sağlayacak şekilde seçilmesi ve uygulanması da ancak stratejik düşüncenin hakim olduğu bir yaklaşımla mümkün olabilir.

Öngörüleri yüksek bir strateji uzmanı, güçlü bir lider ya da etkin bir yönetici olmak için öncelikle iyi bir “stratejik düşünür” haline gelmek gerekir. Bunu yapamayan birey, şirket ve devletlere ise evrensel bir kuralı hatırlatmak yerinde olacaktır; “düşünmeyenler, bir müddet sonra düşünenlerin hakimiyetine girer...”