Dünya bir süredir şokta: İ

Dünya bir süredir şokta: İngilizlerin çoğunluğu beklenin aksine referandumda AB’den çıkalım derken, hiç şans tanınmayan Donald Trump, Hillary Clinton’ı saf dışı bırakarak ABD başkanı seçildi…

Aslında dünyayı doğru okuyanlar için ne İngilizlerin çoğunluğunun AB’den çıkmak istemesi, ne de Trump’ın ipi göğüslemesi öyle büyük bir sürpriz değildi.

Çünkü 2008 küresel krizinin açtığı yaralar, aradan geçen 8 yıla rağmen başta ABD olmak üzere dünya genelinde henüz sarılmış değil. Öyle kolay sarılacağa da benzemiyor.

Küreselleşmeyle birlikte dünyada gelir dağılımının bozulması, küresel krizle birlikte özellikle orta sınıfların daha da yoksullaşması ve bir türlü engellenemeyen göç dalgası, 2000’li yıllardan itibaren yeni bir toplumsal süreci beraberinde getirdi.

Seçmen eğilimlerinin hızla değiştiği bu yeni sürece; aş, iş ve güvenlik beklentisi damgasını vurdu.

Bu öyle bir dalga ki, önüne geçmek mümkün değil. İşte İngiltere’de yapılan referandum ve ABD başkanlık seçimlerinin sonuçları bu yeni dalganın eseri.

Öyle ağlayıp, sızlanmaya da gerek yok; dünya nereye gidiyor diye merak ediyorsanız eğer, ideolojinizden sıyrılıp olan bitene bir göz atmanız yeterli:

Terörizm ve göç, toplumların güvenlik ihtiyacını daha da perçinlerken, küreselleşme ve küresel krizin bozduğu gelir dağılımı, insanların aş ve iş kaygısını derinleştiriyor.

Öyle derin sosyolojik araştırmalar bir yana, Avrupa’da en son seçimlerde aşırı sağın aldığı oy oranlarına bir göz atmak bile birçok ipucu veriyor:

Aşırı sağ, İsveç’te yüzde 13, Finlandiya’da yüzde 18, Danimarka’da yüzde 21, Almanya’da yüzde 4.7, Hollanda’da yüzde 10, Avusturya’da yüzde 21, Fransa’da yüzde 14, Slovakya’da yüzde 8, İsviçre’de yüzde 29, İtalya’da yüzde 4, Yunanistan’da yüzde 7 ve Macaristan’da yüzde 21 oy oranına ulaşmış durumda.

Bunlar öyle bildiğimiz sağcı partiler değil, bilakis politikalarının özünü yabancı düşmanlığının oluşturduğu aşırı sağcı faşist partiler!

Eğer aşırı sağcı faşist partiler, demokrasinin beşiği sayılan Avrupa’da hızla yükseliyorsa, orada sol ve sağ yelpazedeki partiler toplumun beklentilerine yanıt veremiyor demektir.

Zaten bu yüzden oy kaygısı yaşayan Avrupa’daki sol partiler sağa, sağdakiler de daha sağa kayarak durumu kurtarmaya çalışıyor. Türkiye’de ise tam tersi yaşanıyor: Kendini muhafazakar olarak adlandıran AK Parti, sol liberal bir çizgiye oturarak birçok sorunu çözmeyi başardı.

İşte bu yüzdendir ki, Suriye’deki iç savaştan kaçan birkaç bin göçmen geldi diye birçok Avrupa ülkesinde kıyamet kopar, göçmenlere yönelik saldırılar artarken, 3 milyonu aşkın göçmeni barındıran Türkiye’de çıt çıkmıyor.

Bunun değerini bilmek lazım.