Düğün - 2

Söz, düğünden çıkarak tam batılılaşma ve fraka intikal etti.

Her neyse biz, tekrar düğüne dönelim.

Salondan çıktık ve derin bir ohh çektik ama düğün sahibinin akrabamız olması bizi tekrar salona getirmeye mecbur etti.

Tekrar salona döndük.

Müzik diye verilen kulakları sağır edecek derecedeki bu sesten biraz uzak durmak maksadıyla sahnenin en uzak köşesindeki bir masaya oturduk hanımla birlikte.

Kısmen rahatlamıştık. Telefonla eski oturduğumuz masadaki “hoşgörülü” hemşehrime ve diğer oturanları yanımıza davet ettik. İstedik ki, işkenceden onlar da kurtulsun diye. Onlar işkenceye tabi olmayı tercih ettiler.

Biz bekliyoruz.

Derken, ışıklar söndü. Mum ışığının “aydınlığında” damat ile gelinin resimlerini yansıdı perdeye. Biraz seyrettik. Daha sonra damat ile gelin geldiler salona.

Damat ile gelin sahneye geldikten sona canlı müziğin icracıları tarafından dansa davet edildiler.

Gelin ile damat başladılar dans etmeye.

Ben bu damadı tanıyorum. Babasını ve annesini tanıyorum. Bunların dansla, dans kültürüyle alakaları yok.

Bunlar Anadolu’nun saf ve temiz insanları.

Daha tuhafı şu ki, geline baktım, mestureli….

Hem mestureli hem de dans ediyor (!).

Yine aklıma merhum Turgut Özal geldi.

Hatırlayalım; merhum Özal da Başbakanlığı döneminde dans ediyordu. Ama Özal’ın dansı, frakı şevk giyen ve tam batılı olmak isteyenlerden farklıydı.

Özal “helaliyle” dans ediyordu. Yani hanımıyla dans ediyordu. Tam batılı olmak idealinde olanların helal-haram hassasiyeti yoktu. Hatırlanacağı üzere Cumhuriyetin ilk yıllarında balolar yapılırdı. Baloya çiftler giderdi. Birbirlerinin eşleriyle dans ederlerdi.

Özal, Türk geleneğinde olmayan fakat zorla sokuşturulan batılı anlayışı (dans) biraz “terbiye” ederek, hanımıyla dans etmek şekline inkılap ettirdi. İsterseniz merhum Özal’ın kişinin eşiyle dans etmesini, “akort” etmek şeklinde de isimlendirebilirsiniz.

Helaliyle dans etmek meselesi Özal’ın bir “inkılabıydı”.

Ama unutmayın Özal bunları şevkle yapmış değildi. Mecburiyetten yapmıştı. Kolay değildi dönemin şartları. Hala hafızalardadır, “Özal cumhurbaşkanı olursa bıyıklarımı keserim ve ülkeyi terk ederim gibi hezeyanlar.

Gelelim bizim dünkü düğüne…

İnsan sormadan edemiyor bu düğün sahiplerine ve damat ile geline;

Sizi kim mecbur ediyor dans etmeye?

Daha sonra dansçılara salondakiler de iştirak ettiler. Dikkat ettim salondan dansa iştirak edenlerin “bayan” tarafı mestureli değildi. Anlaşılan o ki hazırlıklı gelmişler bazı misafirler (!)

Ama gelinin başı örtülüydü.

İnsan bir tuhaf oluyor.

Hem başı örtülü hem de dans ediyor.

Unutmadan ifade edeyim;

Bu düğünün bir gün öncesinde bayrak kaldırma merasimi yapılmıştı. Hususi olarak beni de davet etmişlerdi. Ben de iştirak etmiştim. Cuma günü öğleden sonra bir yemek verildi.

Yemekten sonra güzel Kur’an-ı Kerimimiz güzel bir şekilde okunduktan sonra (aşr-ı şerif) dua edildi. Sahasında oldukça iyi olduğu anlaşılan bir hocaefendi tarafından akıcı ve temiz bir Türkçe ile kısa bir sohbet yapıldı. Sohbetteki şu cümleler, salonda mum ışığında yapılan dans sırasında kulaklarımda çınladı; “bu düğün dualarla başladı. Ümit ederim İslami anlayışımıza uygun devam eder”.

Bu sözleri söyleyen Süleyman hocam, sanki bir gün sonra düğün salonunda mum ışığı altında tuhaf bir müzikle dans edileceğini görmüş gibiydi.

İşin garibi, ben de Süleyman hocamın sohbetinden sonra düğün sahibinin yakın akrabası olmam itibariyle birkaç cümle söyledim. Dedim ki, “son beş yıllık istatistiklere göre, boşananların nispeti evlenenlerin nispetinden daha çok….. Bunun sebebi ne olabilir? Bence, bunun sebeplerimden biri Cumhuriyet ilk yıllarında Türk milletini tam batılı yapmak isteyenlerin marifetedir bu….Tek partili dönemde icra edilen batılılaşma tatbikatı toplumda boşanma oranını evlenme oranından daha fazla hale getirmiştir”.

Ben bu değerlendirmeyi yapınca hemen sol yanımda bulunan ve Kuyulu sebilli olduğunu söyleyen bir amca, “ne demek istiyorsun? Cumhuriyetin kazanımlarını küçümsüyor musun?” mealinde laflar etti.

Bu amcaya “cumhuriyetin kazanımlarıyla” alakalı meselenin yerinin burası olmadığını, daha sonra kendisine anlatacağımı söyleyerek konuyu kapattım.

Nereden bilebilirdim ki, düğün sahibinin benim tenkit ettiğim dansı bir gün sonra tatbik edeceğini !.

Düğün sahibinin (oğlan evi) ebeveynini yakinen tanıyorum. Tahmin ediyorum ki, çocuklar ısrar ettiler. Bunlar da mukavemet edemediler.

Cenâb-ı Hak kimseyi evladıyla imtihan etmesin.

Cenab-ı Hak iyi ve güzel insanlarla karşılaştırsın.

Cenab-ı Hak kaldırmayacağımız imtihanlarla muhatap etmesin.

Unutmayalım beyler,

Burada bir yuva kuruluyor.

Bir aile temeli inşa ediliyor.

Türk-İslam ananesinde bütün meşru işler besmele ve dua ile başlar.

Dikkatinizi çekerim, “meşru işler” dedim.