MÜBAREK ayı bugün itibariyle yarılamış ve artık on yedinci gün itibariyle geriye saymaya başladık. Başından beri kendimizi tartıyoruz, ölçüp biçiyoruz.

Muhasebemizi gerçekçi ve tarafsız yapmak elbette bizi derinden derine mahcubiyetlere götürüyor.

Bu çok kıymetli.

Mahcubiyet pişmanlıktır. Pişman olan kişi nedamet ateşinde pişerek tövbenin kapısına gelir.

İşte bu İblis ile arasındaki mahcubiyet farkını ortaya koymasıdır.

Ve Ramazan’ın en büyük kazanımıdır.

AHLÂK-I HASENE erleri mahcubiyet farkını derinden derine anlamış insanların arasından çıkar.

Bir kabahat bindiğinde omuzlarına gözlerinin feri kesilmeyen, dizlerinin bağı çözülmeyen ve ne yapıp edeceğini şaşırmayan insanlardan asla olmak istemezler.

Dahası böylelerinden de uzak dururlar.

Mahcubiyet farkı güzel ahlak yolcuları için belirleyicidir.

Nerede durduğumuzu ortaya koyar.

Hadiselere nasıl baktığımızı ve ne kadar kavrayıp kavramadığımızı açığa çıkarır.

Kusur ve kabahat içeren meselelerin ilkinde işin gerçeğine uyanmayı da ifade eder.

Erken alarm vermektir.

Ve o işlenen kusura tekrar dönmemeyi, bir daha işlememeyi icap ettirir.

İlk günahtan sonra hemen ayılmadır.

Günahın küçüklük veya büyüklüğü değil kime karşı işlendiğidir esas olan.

Mahcubiyet yüksek erdem yolcularına göre kabahatte ısrar etmemektir.

Diretmemektir. Kafa tutmamaktır.

Asla yerine oturmayan türlü mazeretler üretmemektir. Haddini bilmektir.

MAHCUBİYET kulluk bilincinin içselleştirilmiş en olgun halidir

Kendi yerine başkalarını suçlamamaktır.

Savunmaya geçerek üstünü örtemeye yeltenmemektir.

Tutarsız mantıksal teviller üreterek daha da batmamaktır.

Mahcubiyet farkının farkında olanlar güzel ahlak yolcuları yüce kitabımızda örnekleri verilen Nebilerin pişmanlık dualarına dikkat kesilirler.

Buradan hayatlarına kılavuzluk teşkil edecek prensipler devşirirler.

Örneğin Hz. Âdem ve İblisin kıssasını asla hatırlarından çıkarmazlar.

Yüce Rabbimizin tanımlamadığı, önceden kitapları yoluyla indirmediği, nebileri ile duyurmadığı hiçbir konuda bizleri sorgulamayacağını iyi bildiklerinden muhatap oldukları her olayı O’ndan gelen bir soru olarak kabul ederler.

İNSAN olarak işlediğin kusurdan ziyade buna verdiğin tepki ve cevaplar belirleyicidir. İnsan olarak yüzde yüz masum kalamayacağımız herkesin malumudur. Ancak bu mahcubiyetimizi de ortadan kaldırarak bizi kaba ve nobran yapmamalıdır.  Yani masumiyetimizi kaybedebiliriz ama mahcubiyetimizi kaybetmemeliyiz.

EY HAKİKAT yolunun beşeriyet sebebiyle kusur işleyebileceği şuurunda olan yolcusu!

Masumiyetin zedelense de mahcubiyetini yaralama. Ona sahip çık, koru.

Masumiyetin bozulması cennetten çıkmana sebep olmuş olabilir ama cehenneme gitmemenin yolunun da mahcubiyeti kaybetmemene bağlı olduğunu unutma.

Âdemin kusur işlediğinde hemen mahcup olması ile İblisin asla nedamet getirmeyip mantık söylemleriyle direnip karşı çıkması, isyan etmesi arasındaki en temel belirleyicinin mahcubiyet farkı olduğunu hiç aklından çıkarma.

Yalan sıtmasına yakalanmış, tembellik çukuruna sürüklenmiş, doğruluk tahtından inmiş, adalet burcunu elinden düşürmüş, hırsın atına binmiş, rekabetin şehvetine aldanmış, kendini büyük görmenin sihriyle gönlünü bulandırmış olabilirsin.

Ve hatta dahası…

Asla direnme, kabullenmemek için türlü mazeretlere yeltenme. Öteye beriye çekiştirme, başkalarının üzerine suçunu atmaya cüret etme.

Kabullen.

Ki, kabullenmek mahcubiyet farkının farkında olduğunu sürekli gönlünce diri tutacaktır.

Bu ise tövbe yani geri dönüp Hakkın rahmetine sığınmak demektir.

Haydi o zaman derinden derine mahcubiyet içeren tövbe bizi bekliyor.

Ya Selam.