Seçim bildirgeleri açıklanmaya başladıkça Türkiye’nin “profili” ayan beyan ortaya çıkıyor.

Kafasında kasket, elinde tespih, omuzunda palto ile güya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hicvetmeye çalışan, fakat “Gülme Hormonu Salgılamadığı” için yaptığı espriler bile iğreti duran Devlet Bahçeli, bunun yanına bir de, ”Sen Bilirsin Türkiye” sloganını ekleyince tam oldu.

“Sen Bilirsin” şeklindeki iki kelimelik ifadeye bakarsak; “Valla çok da umurumda değil, çok da tın, bak ben karışmam” gibi yorumlara varabiliriz.

Hatta biraz daha zorlarsak, “Sen bilirsin, ... aşağısı Kasımpaşa” şeklinde bir anlam yüklenir ki bu da, eğer bize oy vermezseniz Kasımpaşalılar başınızda kalmaya devam eder, onlar da ancak “aşağı bölgedir” benim için biçiminde örtülü bir hakaret de anlaşılabilir.

Bu tarz sloganların toplumsal yapımızda tutması ayrı bir facia olduğu gibi, bunun tutacağını düşünenlerin ülke yönetimine talip olması da ayrı bir faciadır.

Partilerin seçim vaadlerine baktığımız zaman ise “bol keseden dağıtılmış”, aslı astarı ve temeli olmayan, tamamen halkın gözünü boyamaya yönelik vaadler zincirini görürüz.

Temeli olan ve makul olarak algılanabilecek olanlar dışında, “Kim daha çok verecek?” yarışına dönmüş bir vaad yağmurunu izlerken aklıma Tansu Çiller’in “herkese 2 anahtar vereceğiz” diye meydanlarda dolaşıp elinde salladığı anahtarlık geldi.

Maalesef insanlar hâlâ akıllanmadılar. “İnanmak isteyen” bir seçmen kitlesine ne söylesen haktır. Ne yalan atsan müstehaktır.

Bu vaad yarışına mecburen giren AKP’nin vaadleri ise Kılıçdaroğlu tarafından sahiplenildi.

Kılıçdaroğlu yaptığı açıklama ile “bizim geçen seçimde söylediklerimizin aynısını kopyalayıp yapıştırmışlar” yorumunu yaparken, “Vatandaş yiyor, AKP ne yapsın? Adam gibi yaptıkları hizmetleri söylediler, millet iktidardan düşürdü. Mecburen yalan atmak zorunda kalıyorlar” demek istiyorum sadece.

Bu yapılan vaadlerin ne kadarına akıllı bir insan inanır bir düşünün.

Bir de bu milletin altyapısını…