İDDİA ihlası bozar. İçinden geçtiğimiz şu güzel günler aslında nefse yanlamak anlamına gelen iddialardan uzak kalıp ihlas ile amel etme günleridir.

Ayrıca insanın iddiasından vurulduğunu hepimiz biliriz ve çok defa deneyimlemişizdir.

On beşinci gününü idrak ettiğimiz mübarek ayın bize en mühim öğretilerinden biri iddiasız olmaktır.

Safiyeti bozmamaktır.

Hele de Allah’ı sevme iddiası büyük cesarettir.

Elbette Rabbimize itaat etmekle yükümlüyüz. Sevmek borcumuzdur. Ama bu iddia ile değil salih amel ile gerçekleşir.

AHLÂK-I HASENE erleri iddia ve ispat ile uğraşmazlar. Buna vakitleri yoktur.

Enerjilerini eyleme, faaliyete yani kulluğa hasrederler. Onların tüm derdi, tasası güzel ahlak yolunda doğru yaşanmış bir hayattır.

Vahye birebir uyumlanmak için didinmek, Fahr-i Kâinat Efendimizin izini en küçük bir sapma göstermeden, sağa sola çekiştirmeden takip etmektir.

Ramazan ayının kıymetini bilen erdem yolcularının pusulası budur.

İşte bu sebeple iddiada bulunmak, ardından ise bunun ispatı için emek sarfetmek, istediği sonuçları alamadığındaysa ipe sapa gelmez teviller üretmek yerine kalbini muhabbetin merkezi hâline getirir.

Mütevazıdır. Emre baş eğendir.

Sürekli öğrenme ve öğrendiklerini amele taşıma gayretindedir.

Dikkatini kendini yoracak, yürüyüşünün hızını yavaşlatacak, aklını ve kalbini bulandıracak düşünce ve işlerden uzak durarak hedefine kilitlenir.

Menziline ihlas ile yürür.

Yaşadığı dünyanın farkındadır. Bir evren okuyucusudur.

Kur’an-ı Kerim’i kâinat kitabı ile insan ve diğer varlıklar üzerinden okur.

Parçacı değildir. Bütüne bakar ama bu ayrıntıları gözden kaçırmak ya da önemsememek anlamına gelmez.

ALLAH’I sever evet. Peki, bunu nasıl yapar?

Kibre bulaşmadığından, kendini herkesten ve her şeyden özel ve önemli görmediğinden ama haysiyet ile izzetini de koruma görevini yüklenerek gördüklerini sevmek ile başlar.

Gördüklerini sevemeyenin görmediğini sevemeyeceğinin şuurundadır.

Gördüklerine hürmet edemeyenin görmediğine saygı gösteremeyeceğinin bilincindedir.

Gördüklerinin cevrine dayanamayanların görmediğinin imtihanını başarıyla veremeyeceğinin bilgisine sahiptir.

EY HAKİKAT yolunun gördüğünü severek görmediğini sevebileceğine iman etmiş yolcusu!

Gördüğün taşı toprağı, ağacı, kuşu, böceği hor görme.

Onlara hürmetsizlik ederek takvanı bozma.

Onlara karşı kaba saba davranıp kırıcı ve kıyıcı olma.

Bu gördüklerini, görmediğin Allah tarafından ilim, irade ve kudret ile yaratıldıklarını unutma.

Bir gayeye matuf olarak var edildiklerini aklından çıkarma.

Onlara iyi davranmanın aslında onları yaratan Rabbine karşı hürmet etmek olduğunu aklından çıkarma.

Allah’ı seven güzel ahlak yolcusu isen O’nun senin yakınında olmak üzere yarattığı anne babanı da sevmelisin. Sana çıkardıkları zorluklar varsa bunu anlayışla yaklaşmalısın.

Allah’ı seven yüksek erdemler yolcusu olma hususunda sahihsen O’nun senin için yarattığı eşine karşı bu bilinçle yaklaşmalısın. Saygını esirgememelisin. Onun üzerinden sınandığını aklından çıkarmamalısın.

Allah’ı seven ahlâk-ı hasene eri olmakta ısrarlıysan O’nun senin üzerinden yaratıp yaşattığı evlatlarından gelen cefalara sızlanmamalısın.

Zorlukların içerisine yerleştirilen kolaylığı görmelisin.

Celalin içinde mevcut bulunan cemali fark etmelisin.

Mâdem ki, bu dünyaya cemal görmeye, kemâl bulmaya ve buna bağlı olarak rıza tahsil etmeye gönderildik o halde göremediğin Allah’ı sevmek için öncelikle gördüklerini sevmekle başlamalısın.

Onları razı ederek Hakkın rızasına tâlip olmalısın.

Allah’ı sevmek iddia ve ispat işi değil sahih kulluğun kutlu bir hüneridir.

Sen bu hünerin muştulanacak sahibi olmalısın.

Ya Selam.