12’inci sınıfta okutulacak Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi üzerine tenkitler-3

Bütün insanlık aynı fikirde ve aynı inançla olması mümkün olmadığına ve olamayacağına göre, insanlığı kucaklayan bir ifade kullanmak gerekirse hangi davranışı sergilemek gerekir? Bizimle aynı fikri ve inancı taşımıyor diye insanlarla savaşmamız mı gerekecek?

Elbette ki, hayır.

İnsanlar farklı düşünebilir, farklı inanca sahip olabilir. Kişinin inanç dünyası tamamen kendi hür tercihidir. Sapık fikirde olduğunu düşündüğümüz insanlar olabilir. Bizim davranışımız, sapık olduğunu düşündüğümüz bir fikir karşısında “hoşgörü” göstermek değil, müsamaha göstermek şeklinde olmalıdır.

Zira, “hoşgörü” göstermek, sapık olduğu düşünülen davranışları besler. Hâlbuki müsamaha öyle değildir. Müsamaha, hatalı olduğu düşünülen fikir veya davranışa katılmadığımızı beden dilimizle ifade etmek ve yine aynı beden dilimizle o sapık veya hatalı davranışın düzelmesi hususunda aktif sabırla beklemektir. Burada dikkat edilirse “aktif sabır” kavramını kullandık. “Aktif sabrın” normal sabırdan farkı şudur; Aktif sabır, hatalı davranış karşısında beden dilini kullanarak hatanın tashihini temin etmeye çalışmaktır.

Ayrıca önemle ilave edelim ki, müsamaha, hoşgörünün zıddı değildir. Sıkça karşılaştığımız üzere, “hoşgörü” gösterilmezse “kavga mı edelim” noktasına gidiliyor. Bu yaklaşım tarzı, ifrat ile tefrit arasında kalmaktır ve itidalli bir davranış değildir.

“Hoşgörü” kavramı maalesef FETÖ’CÜLER tarafından sıkça kullanılmış ve İslamî hassasiyet tahrif edilerek ülkemizde müstemlekeci bir zihniyet inşa edilmek istenmiştir. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünde bu açıkça anlaşılmıştır. Temenni ederdik ki, dinlerarası diyalog, Türkçe olimpiyatlar, başörtüsü teferruattır vs. gibi hezeyanların gündeme getirildiği günlerde FETÖNÜN gerçek çehresi keşke görülebilseydi.

Bunca felaket yaşamamıza rağmen ders kitaplarında FETÖNÜN söylemlerini tedai ettirecek ifadelerin yer alması talihsizliktir

Alevilik-Bektaşilik başlığı altında “Alevilik” tarif edilmiş ama eksik bir tarif yapılmış gibi görünmektedir. Deniliyor ki, “Hz. Muhammed’in vefatından sonra Hz. Ali’nin halife olması gerektiğini savunan, onu sahabelerin en üstünü olarak kabul eden anlayıştır”. (s. 51). Böyle inanan aleviler vardır fakat daha başka şekilde inanan aleviler de vardır. Öyleyse Aleviliğin tarifi yapılırken “farklı Alevilik çeşitleri olmakla birlikte” kaydının olması gerekirdi.

Aynı başlık altında şu ifadeye yer verilmiştir; “Alevilik-Bektaşilik düşüncesinde dinî ve ahlakî ilkelere bağlı kalmanın büyük önemi vardır. Hacı Bektaş Veli dört kapı kırk makam adını verdiği öğretisinde imanın şartlarına, ilim öğrenmeye, namaz, oruç, hac, zekât abdest, gusül vb ibadetleri yerine getirmeye, sünnet ve cemaat ehlinden olmaya vurgu yaparak bu durumu açıkça ortaya koymuştur” (s. 52).

Yukarıdaki ifadelerden Alevilik-Bektaşiliğin “İslamiyet’ten farkı olmadığı” ifade edildikten sonra bir paragraf aşağıda ayrıntılı bir şekilde “Cem ve Cemevi”,semah”, “cemin yapılışı” gibi Alevilere mahsus, ehl-i sünnet Müslümanlarıyla alakası olmayan hususlar sanki İslamî ve bir ibadet gibi verilmektedir.

Mesela ayin yapan (semah) kadın ve erkek karışık bir şekilde resim konulmuş (s. 53, 56). Etrafında kadın-erkek karışık seyredenler var.

Bunlar Alevilere göre ritüel olabilir. Cem ve cemevindeki ritüellerin “ibadet” kavramıyla verilmesi kabul edilemez. “İbadet” kulluk demektir. Cem evinde yapılanlar ise birer ritüeldir. Aleviler bu ritüelleri “ibadet” olarak kabul ediyorlarsa, bu, onların kendi bilecekleri iştir. Ancak ehl-i sünnet itikadına sahip Müslümanların okumakta olduğu bu ders kitabında “alevi anlayışına göre” kaydı düşülmelidir.

Unutulmamalıdır ki, Türk milleti tarih boyunca ehl-i sünnet anlayışının müdafiidir ve ülkemizin büyük bir çoğunluğu ehl-i sünnettir.

Semah başlığı altında şöyle bir ifade yer almaktadır; “Alevilik-Bektaşilik düşüncesine mensup olanlar semahta, ilahiler eşliğinde kadın erkek ayırımı yapmadan ellerini gökyüzüne doğru uzatarak dil, din ayırımı gözetmeden, Hakk’ın birliğini tekrar tekrar zikrederler”. (s. 56).

Din ayırımı gözetmeden” ifadesini nasıl anlamak lazımdır? Yani farklı dinden insanlar semahta bir araya gelerek “zikir mi” yapıyorlar? Bu ifadeyle FETÖ’NÜN 15 Haziran 2011’de Dolmabahçe Sarayında yapılan Türkçe olimpiyat müsabakasında “Burada renk ayırımı yok, Burada din ayırımı yok, dil ayırımı yok” ifadesi arasında ne fark vardır? Veya FETÖ’YE ait Cihan haber ajansının 23 Ekim 2012’de “hilal ile haç’ın buluşmasını haber yapmasıyla ne farkı vardır? FETÖ’CÜLERİN sazlı--sözlü “Naat” gecesi, kız-erkek el-ele ve göğüs -göğüse Türkçe olimpiyatları adı altında dans etmesiyle ne farkı vardır? (devam edecek)