KIZGIN demir döverdi. Ustaydı. Güçlü kollarıyla şiddetle indirdiği çekiç ile dövdüğü demirden yapmadığı ev gereçleri neredeyse yok gibiydi. Bıçak, kama, zarf açacağı ve ara sırada da kılıç yapardı dövdüğü demirlerden.

KIZGIN demir döverdi.

Ustaydı.

Güçlü kollarıyla şiddetle indirdiği çekiç ile dövdüğü demirden yapmadığı ev gereçleri neredeyse yok gibiydi. Bıçak, kama, zarf açacağı ve ara sırada da kılıç yapardı dövdüğü demirlerden.

Ateşe dönen demiri belirli bir süre zikir eşliğinde dövdükten sonra onu suya daldırması sırasında meydana gelen durum bana hep fotoğraflık bir sahne gibi gelirdi.

Sonradan anladım ki, ben daima o anı bekliyormuşum.

Bunun bendeki karşılığının ne olduğunu henüz tam bulamamış olsam bile muhakkak bir sebebi olduğunu düşünüyorum.

Ama bugün mevzumuz o değil.

YAPTIĞI iş yorucuydu.

Zorlayıcıydı.

Ama gel gör ki o yorgunluk üzerine yıkık dökük dükkanının toprak sıva duvarındaki çivide asılı duran heybesini omuzuna atıyor ve yaşına hiç bakmadan fırtına gibi çarşıya dalıyor ve 'Yorgunluk Topluyorum' diyerek ünlemeye başlıyordu.

Sesi çarşının her köşesinde yankılanıyordu:

'Ey yorgunluk çağının yorgun yolcuları; Yorgunluk Topluyorum.'

SIRTINDAKİ heybesine yorgunluklar bırakanlar oluyor muydu, bilmiyorum.

Belki biraz da bencillik zamanlarının insanları olarak onu bile vermekten imtina edip 'Herkesin yorgunluğu kendine birader' diyorlardı, kim bilir.

YORGUNLUK, toplamakla biter mi ayrıca?

Hem bu çağın yorgunlukları arttı, çeşitlendi.

Eskiden var olanların yerine yenileri gelip yerleştiler hemen. Yanı başına sıkışıp hizalananlar da oldu.

Sosyete yeni esvaplarını veya ayakkabı ile çantasını bu iş için oluşturduğu özel odasına nasıl sığdıramıyorsa aynen onun gibi artık tüm insanlar yorgunluklarını katlayıp tasnif ederek raflara yerleştiriyor olsalar bile sığdıramıyor hiçbir yere.

Yorgunluk zenginiyiz her birimiz.

İFADE yorgunluğu mesela…

Kim alır bunu senden…

Nice vakit anlayışsızlıklara, haksızlıklara, eşitsizliklere, sevgisizliklere, değersizliklere, ötekileştirmelere, etiketlemelere maruz bırakılan bir kişinin onca karşı çıkma çabasına rağmen sonunda pes ederek bazı hususları artık ifade edip dile dökmenin güçsüzlüğüne yakalanmış olarak bir şeylerin değişebilme ihtimaline olan inancını yitirmesinden sonra içine düştüğü durumu kim alır ondan?

O kişi için konuşmak artık anlamını yitirmiştir.

Kelimeler susmuş, cümleler mana erozyonuna uğramıştır.

Kimsenin kendisini anlamayacağına ikna olduğundan hamuşanlar gibi sessizliği seçmiştir.

Ve kimseler uğramaz artık onun yanına…

Kuşlar ve türkülerden gayrı.

HALSİZLİK gelip bedene çöreklenmiştir.

Dermansızlık dem ve damarlara nüfuz etmiştir.

Kendini bırakmışlık birkaç adım öne çıkmıştır.

Kuvvetsizlik bünyede kuvvet kazandığından uyuşmalar başlamış zihni melekeler pes edip savaş alanından teslim-i silah ederek geri çekilmiştir.

Bitkinlikler herkesi kendi gölgesine çekilmeye mecbur bırakmıştır.

Motivasyon azlığı alarm verecek kritik seviyenin altına çoktan düşmüştür.

Üzüntü galip gelmiş ve her yorguna her şeyi daha karanlık görmesi için simsiyah gözlükler dağıtarak kullanmayı zorunlu kılmıştır.

YORGUNLUK toplayan dede bizim de yorgunluklarımızı alır mı acep Hakk rızası için.

Mesela hunhar Gazze katliamında, gaddar terör saldırıları sırasında ve bir garibanın ekmek teknesinde niyaz halinde bıçaklanmasına tanık olduğumuz, içimizi dağlayan bu ölüm yorgunluğumuzu alır mı bizden?

Bedenî yorgunluklarımızı, zihnî yorgunluklarımızı, duygusal yorgunluklarımızı, ruhî yorgunluklarımızı, empati yorgunluklarımızı, gönül yorgunluklarımızı, şefkat yorgunluklarımızı, anne yorgunluklarımızı, akademik ve mesleki yorgunluklarımızı ve daha nicesini bırakabilir miyiz heybesine sessizce.

Sosyal medya yorgunluğumuzu da almasını isteyebilir miyiz örneğin…

Kızgın demiri dövdüğü gibi bunları da çekiçledikten sonra ıslah ederek bize iade edebilir mi?

Mademki, kendisi talip oldu, verelim gitsin.

Ya Selam!