Maalesef görünenin ve bilinenin aksine Kobani’de ne PYD taraftarı ne de muhalif Kürt kalmadı. PYD’nin tek başına bölgede iktidarı elinde tutabilmek için yapmadığı zulüm ve baskı kalmayınca muhalif Kürtler, Kuzey Irak'a, Barzani'ye sığındılar. Türkiye ise PYD ile Barzani arasındaki bu sıkıntının farkında olduğu için, Kobani’ye yardım adı altında peşmergenin bölgeye sokulması için uğraşıyordu ki sonunda istediğini aldı. Peşmergeyi silahlı güç olarak Kobani'ye sokmak, uzun vadede peşmergenin oradan çıkmama ihtimallerini doğuracağından dolayı, PYD alternatif ve muhalif bir gücün Kobani’de kalmasını istemiyor. O yüzden ısrarla "Bizim adamınız var. Bize sadece ağır silah gerekli.” cümlesini kullanıyorlar. Türkiye’nin baskılarına boyun eğerek şimdilik bunu kabul etmek zorunda kaldılar fakat bu süreç boyunca Hükümeti Kobani’ye yardım için sıkıştırmak isteyen PKK, propagandan sürecini iyi değerlendirerek, IŞİD elemanlarının Türkiye'de tedavi edildikleri dezenformasyonunu yayarak Hükümete ciddi olarak siyasi yönden zarar verdi. Kobani ise artık sadece iki örgüt arasında yapılan savaş değil, küresel ölçekte bir savaş. ÖSO ve petrol boru hattı sebebiyle müttefikimiz olan Peşmergeyi, PKK ile aynı temele dayanan Marksist Leninist bir PYD’nin yanına koymak Kobani için Türkiye açısından yapılabilecek en mantıklı şeydi. Tek sorun peşmerge içerisine karışarak Kobani’ye geçmek isteyen PKK sempatizanları. Onların da geçiş sırasında MİT tarafından yapılacak kimlik kontrolü ile ayrıştırılmasına çalışılıyor.

Türkiye'nin uyguladığı politikalardan memnun olmayan ABD ve İsrail ise, Türkiye'deki uzantıları vasıtasıyla dönem dönem operasyonlar yaparak hükümeti düşürmeye çalışıyor. Hükümet'de bunun farkında olmasına rağmen, ABD ile ilişkileri mümkün olduğu kadar iyi götürmeye çalışıyor. Halbuki ABD Başkanı Obama ile Erdoğan arasında bir önceki yüz yüze geçen konuşma sırasında, ABD’nin 17 Aralık'taki rolünün farkında olan Erdoğan'ın, "işaret parmağını Obama’ya sallamasıyla” görüşmenin bitirilmesi bir olmuştu. Kapalı kapılar arkasında oynanan bir diplomasi oyunu var. Fakat, şu da bir gerçek ki, ABD'nin ne kadar bize ihtiyacı varsa, bizim de ona var. Bu sebepten, kimse Amerika ile bağlarımızı koparmamızı beklemesin. Dolayısıyla ABD’nin istekleri doğrultusunda hükümetin Kobani politikasında değişiklik yapması yadırganacak bir durum değil. Bu yüzden, bizim muhalefetimize rağmen Kobani’ye silah atan ABD’nin baskıları sonuç verdi ve silahların PKK'nin eline geçmesini engellemek için peşmergenin yardıma gitmesine izin verildi.

MHP Milletvekili Oktay Vural peşmergelerin Türkiye'den geçişi kabul edilirse; “Kuzey Irak'ın devlet olarak kabul edildiği" anlamı çıkacaktır şeklinde bir yorumda bulundu. Çünkü tezkerede "başka bir ülkenin askerinin" geçişine izin verilir anlamda bir metin söz konusu. Aslında Türkiye, ABD ve Irak'a rağmen, petrol boru hattından transfer ettiği petrol vesilesiyle Kuzey Irak'ı "devlet" olarak tanımış durumda. Güneydoğumuzda zaten fiiliyatta yaşayan bir Kürt devleti gerçeğine alışmamız gerekli.

ÖSO’nun Kobani’ye 1350 kişilik bir destek göndereceklerini açıklamasının ardındaki şifre ise "Kobani zaten Halep'e" bağlı şeklindeydi. ÖSO ve Erdoğan’ın bu açıklamalarının hemen ardından PYD Eş başkanı Salih Müslim; "Böyle bir anlaşma yok. Ayrıca peşmerge ile ortak bir siyasi yönetim olmayacak." dedi. Salih Müslim’in korkusu Kobani değil, Kobani’deki iktidarını kaybetmek. Eğer Kobani ÖSO desteği ile kurtulursa topraklar üzerinde hak iddiası sıkıntıya girecek ve ÖSO tarafından kurulan devlet kabul edilmeyecek. Üstelik Kobani’ye girecek ÖSO ordularını da muhalif Kürtleri sürdüğü gibi oradan çıkaramaz. O yüzden böyle bir desteğe sıcak bakmıyor. Ayrıca Erdoğan'ın algı yönetimi de bu işte etkin. Erdoğan’ın kamuoyuna verdiği imaj; "Yardım istediniz işte size yardım. Kabul etmiyorsanız daha ne yapalım? Bunların asıl niyeti ağır silahlara sahip olmak ve devlet kurmak." Bu algı operasyonu ile beraber yapılan karşı hamle ile beraber “Kürtlere yardım etmek istemeyen Türkiye” imajı zayıflıyor. Bu süreç boyunca bütün gözler Kobani’deyken, IŞID'in Bağdat'daki ilerleyişi ise durdurulamıyor ve ABD burası için kara harekatı düşünmeye bile başladı. Yine de Suriye için Türkiye gibi bir “taşeron” kara operasyoncusu gerekecek!