Ebuzziyafe Şevket Baba olarak bilinen Şevket Demirci’nin severken “Bilim”, hafif sitemkâr olduğunda ise “Kilim” şeklinde tesmiye ettiği küçük evladı Gülcihan Demirci ile yolumuzu kitap fuarı ziyaretinden sonra Kadırga’ya düşürmüştük.

YILLAR önceydi.

Bir Ramazan günüydü.

Ebuzziyafe Şevket Baba olarak bilinen Şevket Demirci'nin severken 'Bilim', hafif sitemkar olduğunda ise 'Kilim' şeklinde tesmiye ettiği küçük evladı Gülcihan Demirci ile yolumuzu kitap fuarı ziyaretinden sonra Kadırga'ya düşürmüştük.

Neyzen ve avukat Murat Çetin ağabey ile beraber.

Onlar davetliydi.

Ben de 'Yancı' olarak katılım sağlamıştım.

Keyifli bir yürüyüş oldu.

Kadırga tipik bir Anadolu kasabası gibiydi.

Muhabbetliydi.

Esnafı hoş sohbetti.

Selamı alıyor, merhabayı karşılıksız bırakmıyordu.

Kendimi oraya ait hissetmiştim birden bire…

DÖNE dolana bir Ebru atölyesine varmış üst katına çıkmıştık.

Geniş bir aile toplantısı vardı sanki.

Herkes müthiş bir gönüllülük ile ortalıkta dönüp iftar için koşturuyorlardı.

Evlerde yapılıp getirilen nimetlerle rızıklandığımız o akşam tanıdım Erol Yiğitalp Efendiyi.

Güler yüzlüydü.

Zarifti.

İnce düşünceli oluşu hemen kendini gösteriyordu.

Merhametten kanatları vardı ve herkesi şefkatle sarıyordu.

Kucaklayıcı idi.

İnsan ayrımı yapmıyor, kimseyi etiketlemiyordu.

Hakkın kulu olan herkes onun için muteberdi.

Zira kendi hakikatini açığa çıkararak yaratıcıya muhatap olma yeteneğine sahipti.

CÖMERTTİ Erol Baba.

Hem maddi anlamda hem de manevi…

Çevresinde harelenmiş dostlarla eşitler ilişkisi kuruyordu. İsmen hitap ediyor rica şeklinde talepte bulunuyordu.

Buyurgan değildi.

Üsttenci bir bakışın sahibi değildi. Daha çok 'Hakk yolunun ortak yolcularıyız' duygusu uyandırdı bende.

Titiz ve tertipli olduğu da her halinden belliydi.

İyimi, kuşamı da bunun göstergesiydi.

Bir İstanbul Beyefendisi olduğu çok uzaklardan bile sezilebilir durumdaydı.

O akşam hayran kalmıştım kendisine…

Değerli gazeteci, muharrir Osman Akkuşak üstadımız da oradaydı.

YİNE Gülcihan arkadaşım ile Eyüp Sultan Hazretlerinin muhabbetinin düştüğü, birbirine geçmeli hoş ve salaş bir mekanda gecenin düğümünü Erol Baba ve dostları ile atmıştık.

Orada yoğun dinleme fırsatı buldum.

Sohbetinde sürekli Kur'an'a referans vermesi ilk dikkatimi çeken husus oldu.

Meseleye hakimdi.

Konuları yüce kitabımıza götürüyor olayları Kur'an üzerinden yorumluyordu.

Sûre ve ayetlere hakimiyeti ve aralarında kurduğu bağlantılar dikkatimi çekmişti.

Ve bu benim için önemliydi.

SONRALARI farklı mecralarda birlikte bulunma imkanlarımız oldu.

TRT Sanatçısı Alp Arslan'ın konserlerinde selamlaşıp muhabbetleştik.

Yine Maltepe Musîkî Eğitim Vakfı'nda Fikret Erkaya Hocanın misafiri olarak bulunduk.

İftar sonrası hep beraber yaşadığımız 'Şabanî' neş'elerinde aynı duygu ve gözlemlerim pekişti.

Giderek daha fazla sevdim.

ERENLERİN bir araya geldiği halkalarda sessizliğine bürünüyordu Erol Baba.

Sükûtu giyiniyordu.

Mahfiyetkar idi.

'Biraz da ben konuşayım, az biraz da ben anlatayım' gibi bir duygusuna hiç tanık olmadım.

Hatta bu nevi davetler olduğunda bile dinlemeyi tercih ediyordu.

Bu özelliği dikkatimden kaçmamıştı.

USUL gereği sufî gelenekte davetine icabet edilen dergaha hürmeten konuşulmaz bu ocağın nefesinin hissedilmesi, sesinin duyulması beklenir.

Bu sebeple oranın neş'esine tabi olunur, Efendisini dinlemek yeğlenir.

Kural budur.

Erol Baba başkaca ehl-i dil varsa yine konuşmaz sükûtiliğe avdet ederdi.

SONRALARI büyük çabalarla yine Eyüp Sultan'da dergah hizmete açılmış Muhammedî neş'enin ocağı ateşlenmişti.

Dostlarla beraber kalabalık bir sayıda gitmiştik.

Alt giriş kısmının açık servis mutfak bölümünde ihvanlarından Çerkes Fatma Zehra Örer abla görev başındaydı. O ve dostları Erol Baba'dan aldıkları muhabbetle yorulmak nedir bilmeden koşturuyorlardı.

Aramızda Hz. Fatma diye takıldığımız bu Çerkes ablanın Mustafa Özdamar Hoca ile zor ve derin meselelerde sohbet edişi hala zihnimde canlı olarak duruyor.

O gece çok güzel ağırlandık.

Her şey muhteşemdi.

Zarafet en belirgin husustu.

Birlikte gittiğimiz tüm arkadaşların sanırım ilk sıraya koydukları Erol Yüğitalp özelliği buydu.

Gerisi arkasından sular seller gibi geliyordu zaten.

O gece kırık bir Ud ile eski Beyazıt Camii müezzini ama Hafız İsmail abinin söylediği kaside ve ilahilere Alp Arslan'ın bendir ile eşlik etmesi ve kendi o muhteşem sesiyle yeni eserler icra etmesi bize yine o gecenin ikramlarıydı.

SÜNDÜS Algan yıllardır kardeşlik yaptığım değerli bir arkadaşım.

Ağabeyleriyle beraber Erol Baba'nın etrafındaki pervanelerden…

Arada mesaj yazardım ona, 'Erol Babam nasıl?'

Cevap şöyle gelirdi. 'Çok Cemalli abi.'

EROL BABA Pazar gecesi 'Âlemi Cemale' göçtü.

Cemalli idi zaten.

Şimdi daha da Cemalî oldu.

Hakk Teala hizmetlerini, emeklerini mübarek kılsın.

Devr-i daîm, dîdarı kaim olsun.

BERNA Altunsoy'umuz var bir de…

Onun genç aşıkanından…

Üsküdar Üniversitesinde öğrenci idi. Arada karşılaşırdık. Ben hemen sorardım yine. 'Erol Baba nasıl?'

Cevaplardı Berna, 'Eyüp Sultandayız,' yaz aylarıysa 'Arnavutköy'deyiz' derdi.

Görüşmelerimiz belirli zamanlara mahsustu ama muhaberemiz yol evlatları üzerinden sürekliydi.

Muhabbetimizi anlatmaya hacet yok zaten.

SİLSİLEYİ MÂNEVİYESİ Halit İpek Efendi'den Hasan Didarî Efendiye oradan da Nakş-i Üveysi Ağlar Baba'ya gidiyor.

Oradan da İrşadî Baba yoluyla İbrahim Hakkı Erzurumî'ye ulaşıyor.

Bu nurani halka Muhammed Vehbi Hayyati, Abdullah Mekkî, Mevlana Halid-i Bağdadî, Abdullah Dehlevî, Muhammed Masum, İmam-ı Rabbanî, Muhammed Baki Billah, Hace Muhammed Emkeneki, Mevlana Muhammed Zahid, Ubeydullah Ahrar, Yakub-i Çerhî, Alaeddin-i Attar, Şah-ı Nakşibend, Üveys el Karanî, Ebu Bekr-i Sıddık tarikiyle Efendimize kavuşuyor.

BİZ kendilerini tanıdık.

Sevdik.

Razı olduk.

Cenab-ı Hakk da kendisinden ebediyen razı olsun.

Ailesine, ihvanına, sevenlerine baş sağlığı dilerim.

Muhabbetleri daim olsun.

Ya Selam!