Tarihi süreç bize kadın ve erkek arasındaki çalkantılı ama bir o kadar romantik örneklerle dolu bir süre hikâye bırakmıştır. Kadın kimi toplumlarda doğurganlığı ile kutsanan tapılan bir varlık olmuşken, bazı yerlerde bu doğurganlığı erkek çocuk veremediği için ikinci sınıf insan olarak görülmesine yol açmıştır.

Tarihi süreç bize kadın ve erkek arasındaki çalkantılı ama bir o kadar romantik örneklerle dolu bir süre hikaye bırakmıştır. Kadın kimi toplumlarda doğurganlığı ile kutsanan tapılan bir varlık olmuşken, bazı yerlerde bu doğurganlığı erkek çocuk veremediği için ikinci sınıf insan olarak görülmesine yol açmıştır. Kadının konumu, maddi durumuna sosyal statüsüne aldığı eğitime, ait olduğu topluma yaşadığı zaman ve mekana göre değişip durdu. Kadın ve erkeğin eşit olduğunu birbirlerini tamamladıkları ne yazık ki çoğu kez görmezden gelindi.

Ataerkil toplumlarda fiziken güçlü olan erkek, evin geçimini sağladığı için ona kadının karşı çıkması beklenmeyen, istenmeyen bir durumdu. Bugün de ev kadınlarının, ev içinde saygı görmemelerinin ve şiddet görmelerinin nedenlerinden biri de ailenin geçimine katkı sağlayamadıkları düşüncesidir.

Türk mitolojisinde kadın 'Ak Ana' adıyla Altay Türklerinin yaradılış destanında karşımıza çıkar. Yer ana tanrıçası 'Ötüken' dişidir. Bozkurt ve Türeyiş destanlarında, büyük Türk hükümdarlarına annelik yapan ve soylarının devamını sağlayan kadınlar ilahi bir ışıkla görünen kutsal figürlerdi. Eski Türk devlerinde Kut yetkisiyle Tanrıdan alınan yönetim erki kadınlarla paylaşılmıştır. Bu nedenle kadın güçlü, kişiliği olan etkili bir bireydi. Kadın şamanlar bu özellikler nedeniyle kudretli sayılırdı. Eski Türk topluluklarından olduğu kabul edilen, İskitlerde kadın savaşlar erkekler kadar usta savaşçılardı. Ok atmadaki maharetleri ile ünlenmişlerdi. Kullandıkları ele göre göğüslerini dağlayıp tüm gücün kollarına gitmesini sağlarlardı.

Şehnameye göre, İran-Turan savaşlarında öldürülen Alper Tunga'nın intikamını özel eğitimli Türk kadın silahşorlar almıştı. MÖ. 6. Asırda İskit devletinin başına geçen Tomris Hatun Alper Tunga'nın torunudur. 'Hanım' (Hükümdarlar için söylenen Kral ya da imparator ile eş anlamlı) kelimesinin kökeni de Hakan'ın eşine 'Han'ım' diye hitap etmesine dayanır. Bir emirname yazılacağı zaman 'Hakan ve Hatun emrediyor' yazılırdı. Şölenlerde, kurultayda, elçi kabul törenlerinde harp ve sulh meclislerinde hatun da mutlaka bulunurdu.

Türk devletlerinde devlet başkanlığı yapan kadınlar da vardı. Delhi Türk sultanlığında Raziye Sultan, Kirman da Kirman Türk devletinde Türkan Hatun gibi. Evlilik de monogami-tek eşlilik esastı. Mal mülk aile de tümüyle ortaktı. Çocuklar üzerinde velayet hakkı da ortaktı. Ailenin ve ulusun geleceği için eğitilmiş kadınların gerekli olduğu tezi Osmanlı toplumunda en güçlü ifadesini 19. Yüzyılın sonu ile 20. Yüzyılın başında bulacaktır. II. Meşrutiyet dönemimde kadını statüsünün değerlendirilmesi amacıyla Teali-i Nisvan, Müdafaa-i Hukuku Nisvan ve Ari Kadınlar Cemiyeti gibi dernekler kuruldu. Bireysel özgürlük ve onun temeli olan özerlik talepleri etkileyici bir şekilde dile getirilmiştir.

1924 de çıkarılan Tevhidi Tedrisat ile kadın ve erkeğin eşit öğretim görme imkanlardan yararlanması sağlandı. 1926 da kabul edilen Medeni Kanun ile çok eşlilik kaldırılıp medeni nikah zorunlu hale getirildi. Çocukların velayeti ortak hale getirildi.

Kadının toplumsal yapıya entegre edilmesi için atılan en önemli adımlardan biri 3 Nisan 1930'da kadınlara belediye meclislerine seçme ve seçme hakkının tanınması oldu. 1933'de bu haktan yararlandılar. 5 Aralık 1934'de kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı dünyada ilk kez Türkiye'de verildi. Böylece kadının kamusal alana çıkıp meslek sahibi olmaları sağlandı. Kadınlar artan eğitim ve istihdam olanakları ile birlikte daha özgür olmaya başladılar. Kadınlar geçmişte aileye ek gelir kaynağı olarak çalışma hayatına girerken, son yıllarda ekonomik özgürlüklerini kazanmak ve mesleki tatmin gibi nedenlerle iş hayatına atılmışlardır.

Günümüzde, aynı zamanda, aile içi şiddet önemli bir sosyal sorun olarak her gün ülkemizin gündemini işgal etmektedir. Toplumdaki şiddet olgusu zamana, kültüre ve topluma göre değişkenlik göstermektedir. Aile içi şiddetin ortaya çıkmasında sosyal sebepler yanında göç, yoksulluk, stres, aile içindeki huzursuzluklar ve alkol gibi çeşitli sebepler rol oynamaktadır.

Aile içi şiddetin en önemli ve belirleyici nedenlerinden biri de aile içi eğitimdir. Ne yazık ki bizde erkek çocukların her şeyi yaparken ve yapma doğrultusunda teşvik görürken, kız çocukların her şey yasak olup, baskıcı bir eğitim-öğretim görmektedirler. Bu şekilde yetişme sonucu erkek çocuklar evlendikleri zaman eşlerini kendine eşit aynı haklara sahip bir insan gibi görme yerine, kendisine ait bir eşya, bir mal gibi görmekte ve ona göre tavır sergilemektedir. Meselenin çözümü aileye düşmektedir. Aile içi şiddetin önlenmesine ilişkin Türk Medeni Kanunu 6284 sayılı kanun birçok yasa maddesi de bulunmasına rağmen, yine de yeterli olmamaktadır. Ancak işin kökten çözümü yine de aile içi eğitime düşmektedir.