Mürşide intisap “biat” ve “mübâyaa” olarak isimlendirilmektedir. Mürşit ile mürit arasındaki bu antlaşma ve sözleşme, Rifâî tekkelerinde bir törenle gerçekleştirilmektedir. Mürşit, mürit adayına ilk olarak Allah’a tövbe ve bundan böyle isyanı terk ederek Cenâb-ı Hakk’ın katına dönmek niyetiyle abdest alıp Allah rızası için iki rekât namaz kılmasını söyler.

Rifaiyye'de Âdap ve Erkan Dervişliğe Kabul

Mürşide intisap 'biat' ve 'mübayaa' olarak isimlendirilmektedir. Mürşit ile mürit arasındaki bu antlaşma ve sözleşme, Rifaî tekkelerinde bir törenle gerçekleştirilmektedir. Mürşit, mürit adayına ilk olarak Allah'a tövbe ve bundan böyle isyanı terk ederek Cenab-ı Hakk'ın katına dönmek niyetiyle abdest alıp Allah rızası için iki rekat namaz kılmasını söyler. Sonra mürşit kıbleye yönelmiş olarak huşû ve huzur içinde diz üstü seccadeye oturur. Mürit adayı da edep ve huşû ile dizleri şeyhin dizlerine temas eder ve bitişmiş bir şekilde, her türlü Nefsanî ve şeytanî vesvese ve desiselerden kalben tamamen uzaklaşmış bir halde şeyhin önüne diz çöküp oturur. Şeyh üç kere Fatiha okur, ardından müridin elinden tutar ve Fetih sûresinin 10. ayetini okur. Müride hitaben Ubade b. Samit'in rivayet ettiği şu hadîs-i şerifin önce Arapçasını, sonra Türkçesini okur. Peygamberimiz efendimiz, huzurunda ashaptan bir topluluk bulunduğu halde buyurdular ki: 'Cenab-ı Hakk'a asla şirk koşmamak, hırsızlık ve zina etmemek ve fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmemek; elleriniz ve ayaklarınız arasında zinadan olma bir çocuk getirmemek ve size emrettiğim güzel ahlakta (maruf) bana muhalefet etmemek şartlarıyla benimle mübayaa ediniz. Bu cihetlere kim vefa ederse, ecrini Cenab-ı Hak ihsan eder. Bu yasaklanmış şeylerden biri herhangi birinize isabet eder o da bunu örterse, Cenab-ı Hak dilerse onu affeder, dilerse cezalandırır.' Hz. Ubade de, 'Biz de bunun üzerine mübayaa ettik' dediler. Yine Ubade b. Samit'in rivayet ettiği diğer bir hadisin önce Arapçasını sonra Türkçesini okur. Gerek rahatlık (yüsr) gerekse zorluk (usr) halinde, gerek neşet gerekse sıkıntı (mekreh) halinde kendilerini talep edip itaat etmek ve nerede olursak olalım doğruyu söylemek ve Hak yolunda levmedicilerin levminden korkmamak üzere mübayaa ettik dediler.' Sonra şeyh, 'Siz de bu hadîs-i şeriflerin anlamına uygun olarak mübayaa ediyor musunuz?' diye derviş adayına sorar. O da bu şekilde mübayaayı kabul ettiğini ifade edince şeyh efendi, 'Antlaşma yaptığınız zaman Allah'ın ahdini yerine getirin ve Allah'ı üzerinize şahit tutarak pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayınız. Şüphesiz Allah yapacağınız şeyleri pekiyi bilir' (en-Nahl 16/91) ayet-i kerimesini okur ve derviş adayıyla birlikte üç defa istiğfar duasını tekrarlar. Sonra şeyh, sağ eliyle müridin elinden tutup ona anlamı şu olan sözleri söyletir: Bütün günah ve hatalardan Cenab-ı Hakk'a ve Hz. Peygamber'e tövbe edip rücu ettiğime, Allah'ın ve resulünün emirlerine imtisale rağbet edeceğime, yasaklardan sakınıp Cenab-ı Hakk'a inabe edip ona taatte gayret edeceğime, fukara ve biçarelerin hizmetine gücüm yettiği kadar koşacağıma, Allah yolunda önderimiz, efendimiz Seyyid Ahmed Muhyiddin Ebü'l-Abbas el-Kebîr el-Hüseynî er-Rifaî'nin dünya ve ahirette şeyhimiz olduğuna, itaat etmenin bizi topladığına, masiyetin bizi dağıttığına, Cenab-ı Hakk'ı, melekleri, resulleri ve nebîleri ve halkından hazır olanları şahit tutarım. 'Ve Allah dediklerimize vekildir!' (Kasas 28/28) der. Sonra şeyh 'Ahit Allah'a ahit, el Resûlullah'ın eli ve bu biat Hz. İmam Rifaî'yedir' dedikten sonra, 'Allah Teala sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında, hem de ahirette sapasağlam tutar' (İbrahîm 14/27) ayetini okur. Sonra şeyh gözlerini kapayıp elleri dizleri üzerinde olduğu halde üç kere 'la ilahe illallah' ve dördüncüde 'Muhammedü'r-resûlullah' der ve mürit de bu kelimeleri aynen tekrar eder.