Türkiye’de Alevilik sorunsalı-8

Hz. Ali ve oğullarının sevilmesi, onların uğradığı zulümlerin unutulmaması ve daima hatırlanması Müslümanlar arasında ikilik, ayrılık, mezhepçilik sebebi olamaz. Burada yaman bir mantık hatası vardır. Hz. Ali’yi bütün Müslümanlar çok sever. Onun ve oğullarının zulme uğramasına bütün Müslümanlar çok üzülmüşler, zulmü unutmamışlardır. Şii-Sünni ayrımı ve çatışması çok anlamsızdır. Şii-Sünni ayrımı açısından baktığımızda Hz. Ali hem Şii, hem Sünni’dir. Denilebilir ki Sünniler Hz. Ali’yi Şiilerden çok sevmektedirler. Sünniler, Hz. Ali’nin ve oğullarının zulme uğradığı, haksızlık karşısında direndikleri, Hz. Hüseyin’in zulme dur diyen gönüllerin Halifesi ve gönüllerin eşsiz Kahramanı olduğunu daha çok vurgulamaktalar ve teyid etmektedirler. Esasta ve içerikte birlik, aynılık, teklik vardır.

Alevilik: İslam Dünyasında Şia Mezhebinin, küçük farklar olmakla birlikte, Orta Asya, Anadolu, Balkanlar vb. gibi bölgelerde farklı bir yansımasıdır. Anadolu’da Alevilik ve Bektaşilik çoğu kez aynı anlamda kullanılır. Aleviliğin, Anadolu İslamlığı, göçebe hayat yaşayan konar-göçer Türklerin Orta Asya tasavvuf anlayışı ile harmanlanarak Müslümanlığın farklı bir duyuş, düşünüş ve yaşayış şeklinde yorumlanışıdır. Hz. Ali’yi sevmek ve onun yolundan gitmek anlamı içerir. 12 imam anlayışı farklı bir şekilde devam ettirilmektedir. Genelde Ramazan ayında değil Muharrem ayında oruç tutulur. Aleviliğin Anadolu’da tek bir anlayışının olduğunu söylemek güçtür. Hanefi ve Caferi kolları ağırlıkta yer almaktadır. Aleviler toplantı, tören ve zikirlerini Cemevlerinde yaparlar. Postnişinlik ve Dedelik makamları vardır. Bir kısmı Ramazan ayında oruç tutar, Ramazan Bayramını bayram olarak kutlar ve bayram namazı kılarlar. Camiye giderler. Bir kısmı ise buna şiddetle karşı çıkarak namazlarını bireysel olarak evlerinde kılarlar. Camide namaz kılmazlar.

Türkiye’de Alevilik anlayışının temelini Bektaşilik oluşturmaktadır. Hacı Bektaşi Veli Horasan Erenlerinden olup, Anadolu’nun İslamlaşmasına ve Türkleşmesine büyük katkı sağlayan şahsiyetlerden bir tanesidir. Bektaşi 13. Yüzyılda Horasan’da dünyaya gelmiş, Hoca Ahmet Yesevi’nin öğrencileri olan Şeyh Lokman ve Baba İlyas Horasani’den tasavvuf eğitimi almış ve Yesevi’nin öğretileri ile yoğrulmuş, daha sonra da Anadolu’ya gelip yerleşmiştir. Hacı Bektaşi Veli birlik, beraberlik, dayanışma; sevgi, saygı, hoşgörü; iman, ahlak, İslam doğruluk, kul hakkı, nefis terbiyesi vb. konularını Kur’an ve Sünnet ışığında işlemiş, etrafına anlatmıştır. Bektaşi “Malakat” adlı eserinde düşüncelerini dört temelde açıklamıştır. Bunlar: şeriat, tarikat, marifet ve hakikattir.

Alevi-Bektaşilik Anadolu’da 15. yüzyılda Balım Sultan döneminde bugünkü şeklini aldı ve öğreti sistematik hale getirildi. 15.-18. Yüzyıllar arsında Anadolu’da Balkanlarda, Suriye’de etkili oldu ve varlığını sürdürmüştür. Osmanlı döneminde Yeniçeri ocağında son derece etkin ve nüfuz sahibi olmuş, devletin himayesine mazhar olmuştur. Bektaşilik, 1826 yılında 2. Mahmut döneminde Yeniçeri Ocağının kapatılmasıyla etkinliğini kaybetmiş, dergah-tekkeleri Nakşibendi tarikatının emrine verilmiştir. 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması ile faaliyetlerine resmen son verilmiş, ancak diğer tarikatlar gibi varlığını günümüze kadar sürdürmüştür.

Kaynakça

1 – “Bir İngiliz Casusunun İtirafları” kitabı.

2 – “Tarihsuuru.com”.

3 – “Vikipedi”.

4 – Dinler Tarihi Uzmanı Dr. Lütfü ÖZŞAHİN.

5 – Sabetay Sevinin soyundan gelen Ilgaz ZORLU’nun mahkeme savunması (itirafları).

6 – A. Faruk TÜRKİSTAN, Türkiye Sevdamız.