Dünkü “hani bana hani bana..” başlıklı yazımızın sonunda “Bundan sonrası tufandır... Ha “benden sonra tufan” deniliyorsa o başka...” diyerek bitirmiştik...Tufan geldi bile...

Dünkü 'hani bana hani bana..' başlıklı yazımızın sonunda 'Bundan sonrası tufandır... Ha 'benden sonra tufan' deniliyorsa o başka...' diyerek bitirmiştik...

Tufan geldi bile... İstanbul-Karaköy'de tesettürlü iki kızcağız (başlarına geleceklerden habersiz) aralarında muhabbet ederek yürüyorlar..

Karşı istikametten aniden beliren bir karı bunlara yaklaşıp onca insanın içinde hiç çekinmeden yumruğunu savuruyor, sonra birkaç hamle daha yaparak kızın başörtüsünü çıkarıyor, tokatlıyor!..

Olayın yüzlerce şahidi var. Şehir kameralarında da hadisenin saniye saniye kaydı var.. Sosyal medyada dindarı dindar olmayanı binlerce kişi bu la'net karıyı ve yaptığı edebsizliği kınıyor.

Bu büyük tepkiden sonra fazla geçmeden İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu beyefendi de sosyal medyada bir mesaj yayınlıyor ve saldırganın yakalandığını bildiriyordu...

Yüreklerimiz soğudu mu? Hayır.

Neden soğumuyor, teselli olamıyoruz? Zira biliyoruz ki, bu karı gerçekten ibret-i alem bir ceza almayacak, hatta belki de tututksuz yargılanıp sonra tahliye bile olabilecek… Ve belki de ceza bile almadan sıyrılacak işten...

Oysa bu tür büyük hadiselere (tufanlara) gebe olaylarda faillere kanunun verebileceği en ağır cezalar verilmeli ki herkese ibret olsun. İbret-i alem demek de budur zaten.

Kur'an bizlere her konuda olduğu gibi bu meseleler için de fevkalade önemli ipuçları verir: Àl-i İmran Sûresi 118. ayet (meal olarak) şöyledir:

'Ey îman edenler, kendi (din kardeş)lerinizden başkasını (dost ve) sırdaş edinmeyin. (Çünkü) onlar size şer ve fesad yapmakda hiç kusur etmezler, size sıkıntı verecek şey(ler)i arzu ederler. Hakikat, onların (kîn ve) buğzları ağızlarından (taşıb) meydana vurmuşdur. Göğüslerinde gizlemekde oldukları (düşmanlık) ise daha büyükdür. Size ayetlerimizi (kat'î suretde) açıkladık, eğer düşünürseniz.'

Bunların kini bitmez, yumrukları geçin, kalblerindeki kin çok daha büyük. Tedbiri alınmazsa hadiselerin sonu gelmeyecektir. Eğer hakkıyla düşünürsek, yani tefekkürü aşıp tezekkür edebilirsek ancak o takdirde meselelerin arka planını, asıl sebep ve mahiyetini kavrayacağız.

Her Cuma minberlerde hutbe sonunda okunan Nahl Sûresi, 90. ayet-i celile, söylediğimizin isbatıdır. O nedenle mealinden önce (latince harflerle) okunuşunu görelim ki tezekkür'ün ehemmiyeti tam anlaşılsın.

'İnna(A)llahe ye'muru bil'adli vel ihsani ve îtaiżî'l kurba ve yenha 'anil fahşa-i vel munkeri vel baġy ya'izukum le'allekum teżekkerûn'

Âyet-i kerimenin meali ise şöyledir: 'Şübhesiz ki Allah adaleti, iyiliği, (hususiyle) akrabaya (muhtac oldukları şeyleri) vermeyi emr eder. Taşkın kötülük(ler)den, münkerden, zulm ve tecebbürden nehyeder. Size (bu suretle) öğüd verir ki iyice dinleyib ve anlayıb tutasınız.'

Görüldüğü gibi, önceki ayet için söylediğimiz 'hakkıyla düşünmek'ten yàni tefekkürden daha ilerisi tezekkür; mealde geçen şekliyle iyice anlayıp tutmak (akıldan çıkarmamak)tır.

Sayın bakanımız dahil, tüm ricàl-i devlet bu başörtülü yumruklayan karı ve benzerlerinin yaptıkları tüm eylemleri her daim hatırlayıp unutmamalıdırlar ki belki bu yönde iyi bir kanun teklifi hazırlanır inşáallah.

Süresiz nafaka gibi aile dinamitleyen, yeni nesilleri evlilikten soğutan işler yerine bunları yapınız Allah aşkına...