Ahmed er-Rifâî kurmuş olduğu yolunun özelliklerini şu sözleriyle belirtmektedir: “Gitmediğim zor bir yol, hakikatına vâkıf olmadığım bir meslek (gidilen yol) kalmadı..."

Ahmed er-Rifaî kurmuş olduğu yolunun özelliklerini şu sözleriyle belirtmektedir: 'Gitmediğim zor bir yol, hakikatına vakıf olmadığım bir meslek (gidilen yol) kalmadı. Himmet ve gayretimle hepsinin perdelerini kaldırıp açtım, her kapıdan girdim. Hepsini çok kalabalık buldum. Zül (tevazu) ve inkisar (mezellet) kapısına vardım, onu bomboş gördüm. Ve oradan girdim, vasıl oldum ve matlubum hasıl oldu. Diğer kapıların talipleri hala yerlerinde idiler.'[1] Eserlerindeki bu ve benzeri sözlerden,[2] tarikatının Kitap ve Sünnet kaynaklı tevazuu esas aldığı anlaşılmaktadır. Kaynaklarda onun derlenmiş eserlerinin yanında bizzat kendisinin tertip ettiği birçok hizbinin ve virdlerinin olduğu bildirilmektedir.[3] Bunlardan sekizinci hizb, genellikle zikir meclislerinde topluca okunmaktadır. Her bir hizb, sûreler, ayetler, salatüselam ve dua cümlelerinden ibarettir. Rifaiyye tarikatı, kurucusunun yaşadığı bölge olan Bataih'e nispetle Bataihiyye,[4] kendi adına nispetle Ahmediyye[5] olarak anılmıştır. Fakat daha sonraki yıllarda, muhtemelen komşu bölge ve ülkeler dışında Bataihiyye adının kullanılmaması ve XII. asırda adı duyulmaya başlayan Bedeviyye'nin Ahmediyye adıyla anılması dolayısıyla karışıklığı önlemek için, Rifaiyye adı daha çok kullanılır olmuş ve tarikat bu isimle yaygınlaşmıştır.[6] Rifaî tarikatının manevî esasları, diğer tarikatlar gibi, kurucusu olan pîri hayatta iken tespit edilmiş görünmektedir. XII. Asırda kurulan tarikatlar arasında kuruluşunu tam anlamıyla tamamlayıp teşkilatlanan ilk tarikat olduğunu söylememiz mümkündür. Pirin daha sağlığında tamamen teşkilatlanmış olma keyfiyeti, başka sebepler yanında, dayısından genç yaşta icazetle birlikte geniş bir derviş topluluğu ve tekke devralmasından ileri gelmektedir denilebilir[7]. 'Rivak' denilen tekkesi kaynakların verdiği bilgiye göre, oldukça geniş hacimli bir alanı kapsamaktadır. 'Zaviye' kelimesi yerine daha çok ' Rivak' kelimesinin kullanılması, tekke binasının ahşap direkler ve direkler arasında üstü örtülü kemerlerle yapılmış bağlantılardan meydana gelen revaklar halinde yapılmış olmasından ileri gelmektedir. Ahmed er-Rifaî'nin yaşadığı bölge bataklıklardan (el-Bataih) ibaret olduğu için, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki bu bölgede ağaç ve kamışın bolca bulunması, bu tür inşaatın yapılmasına imkan vermiştir. Kaynaklarımızın bildirdiğine göre büyük zikir meclislerinin kurulduğu gecelerde ( mahya) 100.000 mürit iştirak için gelip Ümmü abîde civarında çadırlarını kurarlar ve her gün rivakta 20.000 mürit toplanırdı. Ahmed er-Rifaî bu misafirlere sabah akşam yiyecek ve içecek ikram ederdi. Bu tekkenin giderleri için büyük vakıflar tahsis edilmişti.[8] 567 (1171) yılında rivaka tahsis edilen bu vakıfların gelirlerinin 90.000 dirhem-i dîvanî, 20.000 altın, 80.000 rida, 50.000 temşeke (bir tür giyecek), 20.000 mish-i Acemî, 32.000 yün türban, 11.000 altın lira ve 1700 Hint kisası olduğu kaydedilmektedir.[9] Bu büyük tekkenin, binlerce muhip ve müntesibin sağladığı bağış, hediye ve vakıflarla, on binlerle ifade edilen bir cemaate hizmet edebilecek bir şekilde teşkilatlanmış olduğu kendisinden bahseden en yakın tarihli eserlerdeki ifadelerden de anlaşılmaktadır. Bu sosyal teşkilatlanma da Rifaiyye'nin daha pîrin

[1] Ahmed er-Rifaî, el-Burhanü'l-müeyyed, s. 88; a.mlf., Delillerle Marifet Yolu,s. 124.

[2] Ahmed er-Rifaî, el-Burhanü'l-müeyyed, s. 62-63; a.mlf., el-Mecalisü's-seniyye,s. 17-18, 53.

[3] Sayyad, el-Maarif, s. 58, 64; Ebü'l-Hüda, Kıladetü'l-cevahir, s. 523; Ravî, es-Seyr, s. 159-195

[4] İbn Hallikan, Vefeyatü'l-a'yan, s. 154.

[5] İbn Battûta, Voyages, II, 309; Laoust, Essai, s. 92

[6] Tahralı, Ahmad al-Rifaî, s. 334.

[7] Geoffroy, 'L'Apparition', s. 47.

[8] Farûsî, İrşad, s. 39

[9] Farûsî, İrşad, s. 40.