Uluslararası iş birliklerinin yaygınlaştığı, uluslararası mahkemelerin kurulduğu bir zamanda ilişkileri sürdürülebilir kılmak elbette ki ahlak gerektirmektedir. Yani bir politikacının devletinin kalıcı çıkarı için ne kendi halkını ne de başka bir devleti aldatmaması en doğrusu gibi görünüyor.  

Kadının biri, sırtında ağır bir yük ile yokuşu çıkmakta olan hamalı yanına çağırır. Hamal bir iş teklifi beklerken kadın ona saatin kaç olduğunu sorar. Hamal da 'Saat 30!' diye cevap verir. Kadın 'Saat hiç otuz olur mu?' deyince hamal da 'Peki hamalda saat hiç olur mu?' der…

Politikacıların ahlak tanımayan davranışları herkes için o kadar itici değildir. Politikacılarda ahlakın olmadığını ve olmaması gerektiğini söyleyen pek çok düşünür de vardır. Bu düşünürler politikacıların kendilerine özgü bir ahlakı olduğunu söylerler. Özellikle devletin çıkarı söz konusu ise…

Mesela Platon devlet adamının karakteri konusunda çok titiz olsa da 'Devlet' isimli eserinde bir devlet adamının eğer devletin faydasına olacaksa halkına veya başka devletlere yalan söyleyebileceğini kabul eder. Machiavelli'de ise (Prens) devletin çıkarı için her türlü hile mubahtır.

İslam dünyasında da durum çok farklı değildir. İbn Haldun'a göre Hz. Ali ile Muaviye'nin mücadelesinde Hz. Ali haklıdır. Ama sonuç olarak devletin devamı sağlandığı için Muaviye'nin halifeliği de Hz. Hüseyin dururken yerine Yezid'i ataması da meşrudur.

Modern dünyada ise işler biraz daha karışık. Şimdi de bireylerin pek bir önemi yok. Modern dönem felsefecilerine göre çok sayıda kişiye çok sayıda fayda sağlayan davranışlar ahlaka da uygundur. Ahlaklı değil de bir yolunu bulup somut fayda sağlayan politikacı daha değerlidir.

Günümüzde halkın çıkarına olan davranış ile politikacının çıkarına olan davranışı ayırt etmek halk için giderek daha kolay hale gelmiştir. Yani politikacı devlet için mi aldatmaktadır yoksa kendi kişisel çıkarları için mi aldatmaktadır sorusuna daha doğru cevap verebiliyoruz.

Günümüz politikacıları çoğunlukla hayat boyu yönetmemektedirler. Yönetimden ayrıldıktan sonra yönetimde oldukları sürede yaptığı işler daha sonra yeniden incelenebilmektedir. Yakın zamanda Fransa eski Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin aldığı hapis cezası buna örnektir.

Çoğu kişinin şeffaflaşmayı bir din ve ideoloji gibi benimsediği bu çağda gözler hep siyasetçilerin üzerindedir. Artık hamalların değil saati akıllı telefonları da vardır. Bu anlamda politikacılardan da iktidarları boyunca içerde ve dışarda örnek davranışlar göstermeleri beklenmektedir.

Uluslararası iş birliklerinin yaygınlaştığı, uluslararası mahkemelerin kurulduğu bir zamanda ilişkileri sürdürülebilir kılmak elbette ki ahlak gerektirmektedir. Yani bir politikacının devletinin kalıcı çıkarı için ne kendi halkını ne de başka bir devleti aldatmaması en doğrusu gibi görünüyor.