Bu terbiye yolu ve usûlü, Şah-ı Nakşibend Hz.leri ile başlamış değildir. Kendisi bu yolun usûl, adap ve feyzini önceki büyüklerden almıştır. Bu terbiye yolunun usûl ve âdabı, silsile yolu ile Hz. Ebu Bekir Sıddık’a (r.a) ve ondan Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimize ulaşmaktadır.

Bu terbiye yolu ve usûlü, Şah-ı Nakşibend Hz.leri ile başlamış değildir. Kendisi bu yolun usûl, adap ve feyzini önceki büyüklerden almıştır. Bu terbiye yolunun usûl ve adabı, silsile yolu ile Hz. Ebu Bekir Sıddık'a (r.a) ve ondan Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimize ulaşmaktadır. Terbiyenin başında ve merkezinde alemlere rahmet olan Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz bulunmaktadır. Bu terbiye yolunun temel özelliği gizli zikir ve ilahi muhabbettir. Bu zikir ve terbiye yolu, tarih içinde gelen mürşitlerin ismiyle farklı adlarla anılmıştır.

Hz. Ebu Bekir Sıddık'tan (r.a) sonra bu yola 'Sıddıkiyye' ismi verildi. Hz. Beyazid-i Bistamî'ye (k.s) kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra 'Tayfuriyye' ismi verildi. Tayfur, Beyazid-i Bistamî'nin bir diğer adıdır. Hace Abdulhalik Gucdevanî Hz.lerine kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra, 'Haceganiyye' ismi verildi. Şah-ı Nakşibend Hz.lerine kadar bu isimle anıldı. Şah-ı Nakşibend Hz.lerinden sonra, 'Nakşibendiyye' ismi verildi. Bu yol bu isimle İslam alemine yayıldı, meşhur oldu. Diğer kollardaki isimler zamanla unutuldu. Bu yol, Mevlana Halid Bağdadi'den sonra 'Nakşibendî Halidiyye' ismiyle de anılıp yayıldı. Bu gün Anadolumuzda yaygın olan kol 'Halidiyye' koludur. Bu yol, günümüzde Şah-ı Nakşibend Hz.lerine nispet edilen meşhur ismiyle 'Nakşibendîlik' şeklinde anılmaktadır. Nakşibend, 'nakş' ile 'bend' kelimelerinden oluşmuş bir terkiptir. Bir isim değil sıfattır; ancak isim gibi meşhur olmuştur. Nakş, bir şeyi bir yere nakşetmek, nakış gibi işlemek, hiç çıkmayacak hale getirmek, mühür gibi kazımaktır. Bend, Farsça bir isim olup, dilimizde hem isim, hem sıfat olarak kullanılmaktadır. İsim olarak, bağ, kelepçe, baraj, bent, kemer gibi manalara gelmektedir. Sıfat olarak, sıkıca bağlı, iyice bağlayan, kuvvetlice bağlanmış manalarına gelir. Kalbe Allah zikrini hiç çıkmayacak şekilde nakış gibi işledikleri ve ondan hiç kopmadıkları için, gizli zikir sahiplerine Nakşibendî denmiştir. Bütün manevi terbiye yollarına kısaca 'tasavvuf' denir.

Nakşibendi terbiyesi, gizli zikir usulü üzerine kurulmuştur. Bu usulü benimseyen büyük veliler tarafından geliştirilerek günümüze kadar gelmiştir. Bu usul ve adaplar bizzat Kur'an ayetlerinden, rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin sünnetinden ve O'nun şerefli Ashabının (r.anhüma) hallerinden alınmıştır. Her şeyi ile Kur'an ve sünnete bağlıdır. Bu yolun usul ve adapları, Kur'an ve sünnette ya açıkça belirtilmiş, ya da işaret, delalet ve sükût yoluyla kabul edilmiştir. Yani, İslam'ın ruhuna uymayan hiçbir şey yoktur. Fakihler nasıl fıkıh alanında içtihat yapma yetkisine sahiplerse kamil mürşitler de, ahlak ve terbiye alanında içtihat etme, yeni usuller belirleme yetkisine sahiptirler. Bu terbiye sistemi yeni bir din değildir; dinin ahlak derslerini talim ve tatbik eden bir okuldur. Hedefi, insanı güzel ahlaka ve Allah rızasına ulaştırmaktır. Metodu, muhabbetle kalpleri Yüce Allah'a bağlamaktır. Temel usulü gizli zikir, toplu zikir, muhabbet, sohbet, rabıta, teveccüh, tasarruf, hizmet ve edeple nefsin çirkin sıfatlarını ıslah etmektir. Nakşibendi tarikatında temel esaslar şunlardır;

* Ehl-i sünnet akidesine sıkı sıkıya bağlı olmak,* Ruhsatı bırakıp azimetli olmak,* Murakabeye devam ederek daima hakka yönelmek,* Dünya tuzaklarından uzak kalmak,* Allahtan başka her şeyden kaçınmak,* Huzur alışkanlığı kazanmak,* Çoklukta vahdeti bulmak,* Allahı zikretmeye gizli olarak devam etmek,* Zikir esnasında kerim olan Allah'tan bir nefes bile gafil olmamak için alış verişte kendini kontrol etmek,* En büyük ahlakın sahibi olan resul-ü ekremin (s.a.v.)güzel ve kamil ahlakı ile ahlaklanmaktır.