“NATO mermer nato kafa”, deyiminde geçen “NATO” kelimesi, adını sıkça duyduğumuz; bizim de üyesi olduğumuz askeri bir ittifak olan “Kuzey Atlantik Antlaşma Örgütü” ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.

“NATO mermer nato kafa”, deyiminde geçen “NATO” kelimesi, adını sıkça duyduğumuz; bizim de üyesi olduğumuz askeri bir ittifak olan “Kuzey Atlantik Antlaşma Örgütü” ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Kökeni Yunanca olan bu deyim, dilimizde; anlamayan, anlamak istemeyen, ne söylersen söyle o yine bildiğini okuyan “taş kafalı” insanlar için kullanılmaktadır.

Adımladığımız ömür yolunda böylesi insanlar, ister istemez Allah’ın insanoğluna bahşettiği aklını kullananları kara kara düşündürmektedir. Mermerleşmiş kafalar için hangi dili, hangi üslubu, hangi görseli hatta hangi işareti kullanırsanız kullanın sonuç değişmez. Söylersiniz, örneklendirirsiniz, delil gösterirsiniz değişmez. İşte tam bu noktada “nato mermer nato kafa” deyimi yetişir imdadınıza. Öyle ya taş kafaya söylenecek tek söz budur.

“Nato mermer nato kafa” deyiminin ortaya koyduğu insana en yakın tip önyargılı olanlardır. Önyargılılık, taş kafalılıktan bir iki derece daha yüksektir. Koşullandırılmış duygusal tutum, peşin hükümlülük, sabit fikirlilik anlamlarına gelen önyargı kişinin objektif düşünmesini engeller. Önyargı sarmalına kendini kaptırmış ve beyni robotlaşmışlara siz ne derseniz deyin; onlar kafalarında kurguladıklarından hareketle hep haklı olduklarını düşünür ve de “benim doğrum en doğrudur” ısrarını sürdürürler. Albert Einstein boşuna; “Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur…” dememiştir.

İşin bir de görüp de görmezden gelen, duyup da duymazdan gelen, bilip de bilmezden gelenlerin boyutu vardır ki biz bu durumda olanlar için;“ üç maymunları oynuyor”, ifadesini kullanırız. Böylesi “nemalazımcı” tipler, çıkarlarına dokunulmadığı sürece taraflıklarını güçten ve güçlüden yana kullanırlar; görmezler, duymazlar, susarlar.

Bir takım insanlar da bilerek ve isteyerek kötüye ve kötülüğe alkış tutarlar. Hatta başkalarının düştüğü ya da düşürüldüğü durumlardan, onların acılarından, nefislerini gıdalar, bastırılmış duygularını tatmin ederler. Ben, bu tip insanları nedense çakala benzetirim. Hani bilirsiniz çakallar, kuyruk dibindeki bir bezin salgısı nedeniyle etraflarına pis bir koku yayarak dolaşır; avlanmak için de hep geceyi beklerler. Bazen yalnız, bazen de sürüler halinde yaşayan bu sevimsiz yaratıklar, avladıkları küçük hayvanları kimi zaman da aslan, kaplan gibi yırtıcıların ardında bıraktığı leşleri yiyerek geçinirler.

Bir de bütün bu tiplerin ötesinde insan kılığına girmiş iblisler var elbette. Çıkarları için başkalarının yaşama haklarını elinden alan, yakan- yıkan, başkalarının acı ve gözyaşları üzerine kendi sefil dünyalarını inşa eden; zalimler, caniler, gaddarlar…

Bütün bu tiplerle; Allah’ın bahşettiği akıl, mantık, feraset ve muhakeme ile doğruları bulan ve doğrularda yaşayan insanların bir arada yaşaması kaçınılmazdır. Bu tipler, tarihte vardı, günümüzde var, gelecekte de var olacaklar. O halde geriye tek seçenek kalıyor bu yaratıklarla anladıkları dille mücadele etmek… Fert bazında, ülke bazında, uluslar arası bazda…

Allah, dünyamızı ve necip milletimizi; taş kafalıların cehaletinden, önyargılıların husumetinden, nemalazımcıların vurdumduymazlığından, çakalların kirinden ve kötülüğünden, insan kılıklı iblislerin de şerrinden korusun.