Cumhurbaşkanımız, Londra Nato toplantısı süreci içinde Cambridge Camisi açılışını yaptı. Burada tüm insanlığa barış ve huzur içinde yaşamayı öneren islâmın terörle anılmasına da Batılıların kimi örgütleri açıkça himaye etmesine de tepkisini bir kez daha dile getirdi.

Cumhurbaşkanımız, Londra Nato toplantısı süreci içinde Cambridge Camisi açılışını yaptı. Burada tüm insanlığa barış ve huzur içinde yaşamayı öneren islamın terörle anılmasına da Batılıların kimi örgütleri açıkça himaye etmesine de tepkisini bir kez daha dile getirdi. Ardından da camide ezberden kur'an okudu. Cumhuriyet tarihinde ilk bu. Farklı yorumlar getirilecektir mutlaka ama ben bu görüntü karşısında epeyce düşünekaldım:

Keşke barış ve huzur içinde yaşamayı anlatan ayetleri Arapça okuduktan sonra Türkçe-İngilizce'ye çevirse, sonra da şunu sorsaydı: Böyle diyen islam nasıl terör kaynağı oluyor, hangi dinde öldürme telkini var? Bizim cumhuriyetimizin din-inanç özgürlüğü (laiklik) ilkesi, bütün semavî dinlerin asla siyasî mücadele aracı yapılmamasıdır. Dünya barış ve huzuru için şart bu. Uygar dünya yoksa orta çağ karanlığını mı özledi? Böylece Ortadoğudakilerden farklı bir müslüman ülke olduğumuzu, onlara değil uygarlığa öncülük etmek isteğimizi, panislamizm liderliğine soyunmadığımızı net ortaya koyardık. Hem haklı hem güçlü olurduk. Niye?

Deaş, islamafobi resmedip dünyaya servis etmek için kurdurulmadı mı? Hoşgörü ve barış sözcüsü Mevlanalar, Yunuslar, Hacı Bektaşlar mı, savunma amaçlı cihadı saldırı emri gösterenler mi etkili oldu? Tarihte benzer kumpasların içinden dinimizin ulviyetini anlatarak ve asla saldırgan olmadığını savunarak çıkabildik mi? İslam dünyasının ezilmemesi ve insanlığa barış ve huzur getireceğine inandığı bu yüce dinin mensuplarının birlik-dirlik-uygarlık içindeki yaşantısının dünyaya model olması (panislamizm) idealindeki Abdülhamit Han, mücadelesiyle sonuca ulaşabildi mi? Kumpas üstüne kumpaslarla yıkılan iktidarının ardından Osmanlı, niye çözülme sürecine girdi? Hasta adam diye bizi 7 cephede esaret ve zillette mahkûm edeceklerdi de nasıl kurtulduk? Sonra da tam bağımsızlık mücadelemizi hangi güçle nasıl kazandık? Düşünelim:

Dizisi de çekilen Abdülhamit Hanın panislamizm davası elbette ki sahip çıkılasıydı. Atatürk de onun yolundan gidebilirdi. Ama iyi biliyordu ki Araplar yüce dinimizin birlik-dirlik çağrısıyla hareket etmemiş, tarih boyunca birbirlerini yemişlerdi. İslam rehberi nice kendi din insanlarını bile iktidar kavgalarına kurban etmişlerdi. Bu yüzden Panislamizm yolunda koca milleti tehlikeye atma riskine girmedi. Çözülme sürecindeki Osmanlı münevverlerinin Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık, milliyetçilik… gibi akımlarından hiçbirine de kapılmadı. Mücadelesinin sonucunda milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım diyebildi. Sonra da bilim ve sanatı millî ülkü gösterdi ve 10. Yıl Nutkunda dünyaya şunu ilan etti: Türklüğün unutulmuş medenî vasfı, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacak ve dünyada hakikî huzurun temini yolunda üzerimize düşeni yapacağız. Bazılarının yorduğu gibi Batıcı falan da değildi. Akıl ve bilim ışığında dünyanın tepki görteremeyeceği uygarlık yolu açtı milletine.

İMF'yi defeden Reis de onun gibi tam bağımsızlık yolunda ve bu yüzden hala milleti yanında. Ermeni asıllı fotoğraf sanatçımız Merhum Ara Güler bile onun gibi dünyaya kafa tutan birini göremedim hiç diye övmedi mi kendisini? Gururlanmıştım kulaklarımla duyunca. Ne mutlu! Ama…bugünkü fotoğrafın da dünkünden farklı olmadığını görmeli; panislamizm yolundayım diye yorumlanabilecek hiçbir mesaj vermemeli asla! Yakın tarih bir madalyon gibi ön arka fırıl fırıl dönmeli gözünün önünde. Sürekli düşünmeli: Arka yüzde neler olabilir, zar mı atmalıyım yoksa Atatürk gibi satranç mı oynamalıyım? Oy satrancıyla kumpasa kargaşa doğmasın diye ne tedbirler gerek? Tedbirlere rağmen doğarsa milletim ne yapar? Partimin son yerel seçimlerde büyük kentleri kaybetmesine yol açan politik hatalar var mıydı, tekrarı nasıl önlenir; yol ayrımlarında tercihim ne olmalı? Vs.

Ana muhalefet kargaşasına alışıktı millet. İktidar içinse halktan insanlar derlerdi ki yüzde yüz aday olacağını zannedenler bile liste dışı kalınca ses çıkarmadan sahaya inip çalışıyor. İşte liderlik gücü. Arınç, Gül, Erdoğan beraberliği beton gibi, görüyor musun şu uyumu, başbakanlığı ikram etti kardeşimsin liderimsin diye Gül. Vs. Şimdi ne oluyor? Arınç bir nala vuruyor, bir mıha ve tepki alıyor. Gül de kardeşim, liderimsin demiyor. Kardeş diye başbakan ve ekonomi başına atananlar da kamuoyu önünde açıkça tavır aldılar liderlerine. Halk şokta. Hepimiz aynı trendeyiz, Allah tren kazası vermesin ve kimse trenden inmesin diyor yöremin STK mensupları. Sürekli iletişim halindeyim onlarla. Sordum. İnancım odur ki memleketin diğer yörelerinde de nabız aynı atıyor.

Musallada hepsine er kişi niyetine denecek kardeşler! Dün fikirleriniz birdi de bugün farklı mı? Çatışma ve kargaşaya zemin sunmaya ne gerek? Yeni sistem küçük büyük bütün partileri iki ayrı kanada çekiyor. Yüzde birlik oy bile önem kazandı. Parti kurup millete sunabilirsiniz, saygı sınırını aşmadan dün liderim dediğinizi de diğerlerini de eleştirebilirsiniz. İki kanattan birinin cumhurbaşkanı adayını tercih edebilirsiniz. Lakin sorduğum birçok STK mensubu ve kanaat önderine göre bu sistemi seçen millet şunu diyor: Bana akıllıca yollar sunmak yerine kumpasa kargaşa yaratanlara prim yok daha! Ülkemin ufkunda ne güneşler battı, ne güneşler doğdu!

Tarihe ışık Vebal romanımın özeti TRT'nin 1990'da klip çektiği şiirimin lingini, altına düştüğüm notun da dikkatle okunması dileğiyle tekraren arz ediyor, herkesi aklın yolu bir millet hizmetinde birleşmeye davet ediyorum: https://youtu.be/315QKw9WRlQ