Kaşıkçı olayını soğukkanlı okumak

Dünya iletişim teknolojisinin gelişmesi, kelimenin tam anlamı ile bir koca köy oldu. Örneğin Edirne İpsala’daki bir vatandaşımız bu teknoloji sayesinde anında Tokyo, Pekin veya Londra’da olan olaydan haberdar olabiliyor. Hem de birinci el kaynaktan.

Aynı iletişim yolları her ne kadar zorlukla da olsa Ortadoğu ve benzeri diktatörlüklerde de açıktır. Yani Riyad veya Tahran’da “akıllı” telefona sahip olan bir insan dünyanın her köşesine ulaşabiliyor. Artık dil bilmeye de gerek yok. Anında yüzde 100’e yakın çeviri yapabilen programlar var. Kiril, Arap, Grek, Latin veya Kore alfabelerini de bilmeye gerek yok. Dünya ile iletişim kurabilmek için kendi diliniz size yeterlidir.

Batı’nın “egemen aklı” kabul edelim etmeyelim, 300 yılı aşkındır bizim egemen aklın önüne geçmiştir. Ve Batı’nın “egemen aklı”, egemen olduğu günden bu yana, bölgemizde ya oyun kurucudur ya da kurulan oyunu kendi lehine çeviriyor sürekli.

Cemal kaşıkçı olayı da başlı başına “egemen akıl”ın kontrolüne giren bir olaydır. Cemal Kaşıkçı olayı, sadece Ortadoğu’da değil, bütün Müslüman toplumlar üzerinde oynanan oyunların bir parçasıdır.

Batı, 1979’da İran’da yönetimi Şah Rıza Pehlevi’den alıp Humeyni’ye teslim ettikten sonra, “Müslümanı Müslümana kırdırma” politikasını kuvveden fiile geçirdi. (Burada antr parantez şunu belirtmekte fayda var: Şah’ı deviren Humeyni değildi ABD idi. Şah Rıza Pehlevi, ABD’nin bütün itirajlarına rağmen, İran’ın Nükleer çalışmalarına ara vermedi. Hatta, İranlı mühendisler, atomu parçaladılar. Ve atomun parçalanması, aynı zamanda İran’da Pehlevi hanedanlığının da yıkılmasına sebep oldu. Ve ABD ile anlaşan Humeyni, yönetimi ele alır almaz ilk olarak Nantz nükleer tesislerindeki faaliyetleri durdurdu. Bir süre sonra da Atomu parçalama işini tamamen ortadan kaldırdı.)

Meydanlarda “merg ber Emrika” (Kahrolsun Amerika) sloganları attıran Ayetullah Humeyni, perde gerisinde ABD’nin gerek bölgemiz ve gerekse İslam dünyası için istediği tüm talepleri yerine getiren bir AFETULLAH idi.

İran Nantz’da nükleer faaliyetleri durdurduktan sonra, Irak’a saldırdı. Yaklaşık 10 yıl süren savaşta 2 milyondan fazla Müslüman gencin öldürülmesini ve İslam dünyasına mezhep fitnesi tohumu atılmasını sağladı. Akabinde Irak, ABD’nin Bağdat Büyükelçisinin “olur”uyla Kuveyt’i işgal etti. Böylece İslam dünyasında oluk oluk kesintisiz akacak kanın temeli sağlamlaştırıldı.

1991’deki I. Körfez Harbi ile birlikte, Müslümanı Müslümana kırdırma politikası tüm Müslümanlar arasında başladı. Ve tam 28 yıldır Müslümanlar birbirini boğazlıyor. “Mücahidin”den El Kaide’ye, Hizbullah’tan IŞİD’a kadar onlarca örgüt ve devlet birbirini kırmaya başladı. Ve bugün Irak, Suriye, Yemen, Somali, Cezayir, Pakistan, Afganistan, Özbekistan, Mısır gibi bir çok İslam beldesinde Müslüman Müslümanı boğazlıyor.

“Egemen akıl” Birbirini kırdırmayı 2012’den beri Türkiye’de gerçekleştirmeye çalışıyor. Suriye iç savaşının esas hedefi Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunun da dahil edildiği “Kürdo-Amerikan Koridor Devletidir.

Dikkat ederseniz, Fetullahçı Terör Örgütü de devlete karşı açık açık cephe aldığı zaman da tam da bu yıllara denk gelir. 2013’teki dershane kavgası, FETÖ-Devlet savaşının gün yüzüne çıkmış halidir.

Gezi, Hendek Savaşları, 15 Temmuz… hepsi birbirinin ardılı ve aynısı idi. Tamamı aynı merkezden kontrol edilen darbe teşebbüsleri idi. Ve bunu başaramadılar.

Akabinde, Erdoğan iktidara geldiğinden beri en yakın müttefiki olan Suudi Arabistan devleti ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmeyi başardılar. Katar’ın Suudilerce işgal teşebbüsü Erdoğan tarafından engellenince, yeni desiseler tezgâhlandı. Kaşıkçı olayını bu çerçevede okumak gerek diye düşünüyorum.

Yeni Türkiye, özellikle bölgemizde egemen akıl tarafından hayata sokulmak istenen bütün kurgulara karşı durdu. Mısır’daki darbe girişiminden, Libya’da Kaddafi’nin devrilmesine kadar… Libya’nın işgaline Erdoğan aleni bir şekilde karşı çıkmış, “NATO’nun Libya’da ne işi var” diye çıkışmıştı. Ne var ki o gün Türk dış politikasına egemen olan “Davutoğlu aklı” Libya’nın işgal edilip parçalanmasına göz yummanın ötesinde fiilen rol aldı. Tarih, Suriye ve Libya konusunda elbette Bay Ahmet Davutoğlu’nu teşrih masasına yatıracaktır.

“Egemen akıl”; bugünkü adıyla ABD, Türkiye’nin Sünni İslam dünyası üzerindeki etkisin kırmak için Vehhabi Suudi Arabistan’ı “Sünni liderliğe” geçirmeye çalışıyor. Hâlbuki Sünni İslam anlayışı, Vehhabi İslam anlayışı ile asla ama asla uzlaşmaz. ABD, bunu bildiği için Mısır’ı da kenarda köşede rezerv olarak tutuyor. Mısır’ın Sünni olması, İslam dünyasında doğacak itirazları engeller. Onun içindir ki Mısır diktatörü Sisi, Batı dünyasının tasmalısı görüntüsünü vermekten çekinmiyor.

Kaşıkçı’nın ABD’nin Suud elçiliği tarafından İstanbul’a yönlendirilmesini ve ülkemizde infaz edilmesini “Türkiye’ye çok çok büyük bir gözdağı verilmesi” demektir. Cinayetin Suud rejimi tarafından üstlenilmesinden sonra ABD Başkanlığının açıklamaları bu tezimizi güçlendiriyor.

Bu tehdit, “İslam dünyasının hem lideri hem de rol modeli” olan ülkenin topraklarında pervasızca yapmak, bu ülkeyi lider ve model olarak gören ülkelerde hayal kırıklığına sebep olmak demektir.

Bütün dünyada bu tarz suikastlar için görevlendirilen ekipler, aylar öncesinden ülkeye tek tek farklı yol ve yöntemlerle ve tamamı sahte pasaportlarla giriş yaparlar. Hedefin rutinini deşifre eden, infaz eden ve bu iki ekibi fiilin işlendiği ülkeden kaçıran üçüncü bir ekip vardır. Oysa Amerikalılar, Suudlu katillerin tamamını suikasttan birkaç saat önce toplu halde ve gerçek kimlikleri ile Türkiye’ye gönderdiler.

Bu Operasyon, Yeni Türkiye’ye açık açık yapılan bir uyarıdır kanaatimce. Egemen akıl, “sen büyümek, ve İslam dünyasının liderliğine oynamaya çalışıyorsun ama senin kalbinin tam ortasında ve gözlerinin önünde sana emanet birini öldürürüm. Boyundan büyük işlere kalkışma” dedi Kaşıkçıyı İstanbul’da öldürtmekle.

Kaşıkçının katledilmesinden aylar önce binlerce Arap sosyal medya hesaplarında “Türkiye’nin güvenilmez ülke olduğu ve turistler için çok tehlikeli olduğu” mesajları yayımlandı sürekli.

Hatırlarsanız, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov da Fetullah Gülen’in emri ile FETÖCÜ terörist tarafından öldürülmeden aylar önce, Türkiye’nin güvenilmez olduğu, Suriye’de NUSRA gibi radikal örgütlerine destek verdiği sosyal medyada sürekli pompalandı. AB ve ABD medyasında da bu yönde sayısız makaleler yayımlandı. Karlov’u öldüren Fetullahçı terörist Nusra ile ilgili sloganlar atmıştı hatırlarsanız.

Karlovu öldürten el, meslektaşımız cemal kaşıkçıyı da öldürtmüştür.