Kalenderîliğin temel felsefesi olarak Fakr ve Tecerrüt esası ele alınmakta ve fakrın fazileti önemsenmektedir. Fakr ve tecerrüt, yani her iki dünyadan tamamiyle soyutlanmak,  gerçek mutluluğun ta kendisidir.

Kalenderîliğin temel felsefesi olarak Fakr ve Tecerrüt esası ele alınmakta ve fakrın fazileti önemsenmektedir. Fakr ve tecerrüt, yani her iki dünyadan tamamiyle soyutlanmak, gerçek mutluluğun ta kendisidir. Seyahat, yani sürekli dolaşarak ilahi hikmetlerin sırlarına nüfuz edebilmek esasının da, Cemaleddin Savî tarafından prensip kabul edilmiştir. Bunlardan başka Kalenderîliğin erkanı esaslarından bulunan (Çehar Darb), yani saç, sakal, bıyık ve kaşların kazınmasının da ilk defa, tarikata giriş şartı olarak bizzat yine, Cemaleddin Savî tarafından uygulanmıştır. Muhammed-i Belhi, Ebubekir-i İsfahanî ve Celal-i Dergezînî gibi büyük halifeler de Kalenderîliğe girerken bizzat şeyhleri tarafından saç, sakal, bıyık ve kaşların kazınması işlemi yapılmıştır. Erkandan biri de, Cavlak denilen, kıldan dokunmuş bir çeşit yelek giymektir. Cemaleddin Savî Kalenderliği bir sûfî akımı olmaktan öte götürerek eskiden mevcut, ama perakende olan bu esasları bir sistem dahilinde bir araya getirerek teşkilatlı bir tarikatın teşekkülüne yol açtığını göstermektedir. Kalenderîler Sûriye, Irak ve Mısır'da Kalenderiyye, Cavlakiyye (veya Cevalika) ve Müvellihe adı altında tanınıyorlardı "Daha Cemalü'd- Dîn-i Savî'nin ölümünden fazla bir zaman geçmeden, kendi içle­rinde parçalanmaya başlayarak Haririyye, yahut meşhur Türk Şey­hi Kutbu'd-Dîn Haydar'a nisbet edilen Haydariyye gibi bir takım kollara ayrılmıştır. Cemalü'd-Dîn-i Savî'nin, İran gibi, Melametîliğin ve Kalenderîliğin ana vatanı denebilecek bir ülkede doğup yetişmiş olmasına rağmen, tarikatının yerleşmesi için orasını tercih etmemesi dikkat çekiyor. Buna rağmen Iran, Kalenderîliğin kaydettiği gelişmeden hiç bir zaman vareste kalmadı. Hatta belki de Kalenderî zümreler içinde en fazla tarikat şeklinde yapılanmalar bu ülkede görüldü. Nitekim, Orta Doğu dahil, Kalenderîliğin Islam dünyasının hemen her tarafına en fazla yayılan, en uzun ömürlü kolları, XIII, XIV. ve XV yüzyıllar boyunca İran'da ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında, ilerde görüleceği üzere, XIII.yüzyıldan itibaren Anadolu'ya nüfuz eden ve XVII.yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı topraklarında varlığını koruyan Haydarîlik, Camîlik ve Nîmetullahîlik'i saya­biliriz

Şeyh Kutbu'd-Dîn Haydar ve Haydarîlik

Kalenderîlik cereyanı içinden doğan Kalenderiyye veya Cevalika (Cavlakıyye) tarikatlarından sonra, belki ikinci büyük Kalenderî tarikatı sayılabilecek tarikat olarak Haydarîlik yahut Haydariyye zikredilmelidir. Bu kolun geleneksel kurucusu addedilen Şeyh Kutbu'd-Dîn Haydar-i Zaveî, kaynaklara bakılırsa, XII. yüzyılın sonlarıyla XIII. yüzyılın başlarında yaşamış en büyük sûfîlerden bilinir. Onun, kalenderiliği Cemalü'd-Dîn-i Savî'den sonra temsil eden en büyük şahsiyet olduğunda şüphe yoktur. Göre Kutbu'd-Dîn Haydar, gençliğinde Türkistan'da Hace Ahmed-i Yesevî'nin müridi olmuş ve tasavvuf terbiyesini ondan almıştır. Bizzat babasının ve annesinin isteğiyle şeyhin yanında büyüyen Kutbu'd-Dîn Haydar, onun izniyle Horasan'a irşad için gönderilmiştir. Anadolu'daki Bektaşî kaynakları da kendisinin Yesevî gele­neğinde önemli bir yeri bulunduğunu göstermektedir. Şeyh Kutbu'd-Dîn Haydar'ın, hayatının büyük kısmını Zave'de inşa edilen büyük zaviyesinde geçirdiğini ve ölünceye kadar geniş bir müridler topluluğunu etrafına toplamayı başardığını biliyoruz. Kaynaklar, Haydarîliğin kurucusu olarak kabul ettik­leri bu zatın, Cemalü'd-Dîn-i Savî'den farklı olarak bıyıklarını tıraş ettirmediğini126; ayrıca tccerrüdün bir sembolü olarak mürîdlerinin boynuna demirden yapılmış bir halka (Tavk-ı Haydarî)ve kulaklarına demirden bir küpe taktırdığını yazıyorlar işte bu gür ve aşağı salınmış bıyıklarla demir halka, onların diğer Ka­lenderî zümrelerinden ayırt edilmelerini sağlıyordu.

Sosyal Medya hesablarımız: youtube/İbrahim Yerlikaya

twitter @muabbiri facebook/ibrahim yerlikaya

instagram/değişim uzmanı