‘’Her Fabrika Bir Kaledir’’

Türkler tarihin her döneminde var olmuş ve kurduğu devletler ile adından söz ettirmeyi başarmış, dünyaya yön vermeyi başarmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu da uzun yıllar dünyanın en büyük devletleri arasında yer almış ve üç kıtada hüküm sürmüştür. Osmanlı, Avrupa’da yaşanan Rönesans Dönemini yakalayamamış ve basitçe özetleyeceksek ülkenin gelişimini sadece yeni toprakları almakta görmüşlerdir. Sanayi devrimine uyum sağlayamayan Osmanlı İmparatorluğu, sanayisini güçlendiren ve adeta üretim canavarına dönüşen düşmanları karşısında tutunamayarak küçülmeye başlamış, büyük toprak kayıplarının ardından 1. Dünya Savaşında çok ağır bedel ödemişti. 1. Dünya Savaşının sonrasında Atatürk, Yüce Türk Milletinin bağımsızlığı için bir yandan Kurtuluş Savaşını verirken bir yandan da bu savaşın kazanılacağından emin bir şekilde memleketin geleceğine dair planlar yapıyordu. İstiklal Savaşımız büyük bir zafer ile sonuçlanarak 29 Ekim 1923 yılında da Cumhuriyetimiz ilan edilerek diğer bir mücadele safhasına geçmiş olduk. Askeri savaş bitmiş şimdide yıllardır süren savaş ile iyice yoksullaşan halkın çalışacağı alanların açılması, ülkenin gelişmesi için yapılacak savaşa sıra gelmişti. Osmanlı İmparatorluğundan kala kala dört fabrika kalmıştı. Bunlarda Feshane Yün İplik Fabrikası, Hereke İpek Dokuma Fabrikası, Beykoz Deri ve Bez Fabrikasıydı. Elbette bu dört fabrika ile koca devletin gelişmesi mümkün değildi ve ülkenin kalkınması için acil olarak bir şeyler yapılması gerekiyordu. Atatürk çok iyi biliyordu ki eğitimin olmadığı bir yerde hiçbir şeyi başarmak mümkün değildi. Bu nedenle büyük bir eğitim seferberliği başlatıldı ve sadece %5’i okuma yazma bilen halkın okuma yazma öğrenmesi ve eğitim alması sağlandı. Dünyada eşi benzeri olmayan Köy Enstitüleri kurulmuş ve ülkenin büyük bir kısmı okur yazar olmuş, pozitif bilimlerle ilgilenir hale gelmişti. Köy Enstitüleri ile alakalı kapsamlı bir yazım olacak, bu önemli kurumu orada daha geniş anlatacağım. Tekrar konumuzdan devam edecek olursak; ülkenin gelişmesi için atılması gereken en önemli adımlardan birisi ise kendi sanayisinin kurulması ve ekonomide dışa bağımlılığın ortadan kaldırılmasıydı. Muazzam fedakarlıkla ve Yüce Türk Milletinin şerefli kanıyla, cesaretiyle başarıyla sonuçlanan İstiklal Savaşımızın ekonomik, iktisadi, eğitimsel yönden de zaferlerle taçlandırılması gerekiyordu.

Atatürk fabrika kurmanın yanında bir yandan da ülkede var olan ama yabancılara satılmış olan işletmelerin ülkemize geçmesi için harekete geçti. Savaş alanlarında ordularımızı yenemeyen yabancıların ülkemizin sanayisini, ulaşımını ve limanlarını ellerine geçerek kontrolü ellerine almasını önlemek için bunların satın alınması yoluna gitti. Bu stratejik işletme ve kurumların Türkiye Cumhuriyetinin kontrolünde olması hayati öneme sahipti. Bu işletmeleri ve şirketleri ellerinde tutan yabancı güçler hiç istemeseler de kararlı duruşu ile dünyayı titreten Atatürk’ün isteğine karşı gelemediler ve bu işletmeleri ülkemize devrettiler.

  • Anadolu Demiryolu Şirketini 1928 yılında,
  • Mersin-Adana, Anadolu-Bağdat, Mersin-Tarsus Demiryollarının İşletmesini 1929 yılında,
  • Haydarpaşa Limanı 1929 yılında,
  • İstanbul Rıhtım Şirketi 1935 yılında,
  • İzmir Havagazı Şirketi 1936 yılında,
  • İstanbul Telefon Şirketi 1936 yılında,
  • Trakya-İstanbul Demiryolu 1937 yılında yabancılardan alınarak milli hale getirildi. Bu işletmelerin geri alınması ile ülkemizde ulaşım için en önemli araç olan ( o zamanın şartları ile) demiryollarının ve iki önemli limanın kontrolü ülkemize geçirilmiştir.

Kurtuluş Savaşından sonra kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalmasının yolunun güçlü bir ekonomiye sahip olmasından geçtiğini bilen Atatürk ‘’Her fabrika bir kaledir’’ demiş ve ülkede sanayinin gelişmesine büyük önem vermiştir. Bir yandan fabrikalar kurulurken bir yandan da halkın yerli ürün kullanması teşvik edilmiştir. Atatürk bu kısa sürede ülkede onlarca fabrikanın kurulmasını sağlamış ve hasta adam denilen Osmanlı İmparatorluğundan genç, dinamik ve hızla büyüyen bir devlet ortaya çıkartmayı başarmıştır. Yokluklar içinde İstiklal Savaşımızı kazanan ve genç Türkiye Cumhuriyetini ULU ÖNDER ATATÜRK, gelecekte yani günümüzde savaşların silahlar ile değil ekonomik hamleler ile yapılacağını ön görmüş ve ülkemizin bu savaşa hazır olabilmesi içinde sanayileşmeye önem vermiştir. Atatürk, sanayinin gelişmesi için 15 yıl içinde tam 46 fabrika kurmuştur ve özel sektör eliyle bu girişimlerin desteklenmesi içinde destek vermiştir. Atatürk’ün kurmuş olduğu fabrikalar ve kuruluş tarihleri şunlardır:

  • Gölcük Tersanesi 1924 kurulmuş ve Türkiye kendi gemilerini yapmaya başlamıştır,
  • Ankara Fişek Fabrikası 1924 Türk savunma sanayine yapılan ilk yatırımdır ve ülkemizin kendi fişeklerini üretmeye başlaması sağlanmıştır,
  • Şakir Zümre Fabrikası 1925,
  • Eskişehir Hava Tamirhanesi 1925,
  • Alpullu Şeker Fabrikası 1925 yılında kurulmaya başlanmış ve şeker pancarı üretimi desteklenerek Türkiye’nin kendi şekerini üreten bir ülke olması sağlanmıştır,
  • Uşak Şeker Fabrikası 1926,
  • Kırıkkale Mühimmat Fabrikası 1926,
  • Bünyan Dokuma Fabrikası 1927,
  • Eskişehir Kiremit Fabrikası 1927 yılında açılmış, ardından açılan çimento fabrikaları ile de inşaat sektöründe kullanılan malzemelerin ülkemizde üretilmeye başlanması sağlanmıştır,
  • Kırıkkale Çelik Fabrikası ve Elektrik Santrali 1928 yılında çelik fabrikaları açılarak ülkenin ağır sanayide de gelişmesi için adımlar atılmış ve ülkemizin kendi enerjisini üretmesi için elektrik santrallerinin ilki yapılmıştır,
  • Ankara Çimento Fabrikası 1928,
  • Ankara Havagazı Fabrikası 1929,
  • İstanbul Otomobil Montaj fabrikası 1929,
  • Kayaş Kapsül Fabrikası 1930,
  • Nuri Killigil tabanca, havan ve mühimmat fabrikası 1930 yılında Atatürk’ün desteğiyle açılmıştır. Devlet eli ile fabrika yapılmasını sağladığı gibi özel sektöründe fabrika açmasını desteklemiş ve bu konuda girişim yapan Türk iş adamlarının istediği yardımları almasını sağlamıştır,
  • Kırıkkale çelik fabrikası genişletildi 1931,
  • Turhal Şeker Fabrikası 1934,
  • Eskişehir Şeker Fabrikası 1934,
  • Konya Ereğli Bez Fabrikası 1934,
  • Bursa Süt Fabrikası 1934,
  • Bakırköy Bez Fabrikası 1934,
  • İzmit Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası 1934,
  • Keçiborlu Kükürt Fabrikası 1934,
  • İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası 1934 yılında açılmış ve kağıtta dışa bağımlılığa bu fabrikanın açılması ile son verilmiştir,
  • Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası 1934,
  • Isparta Gül Yağı Fabrikası 1934 yılında açılarak gül üretiminin büyük bölümünün yapıldığı Isparta da yetiştirilen güllerin değerlenmesi sağlanmıştır,
  • Ankara, Eskişehir, Sivas ve Konya Buğday Filoları 1934 yılında buğday ambarı olan iç Anadolu bölgesinde kurulan bu filolar ile tarımda gelişme süreci hızlandırılmıştır,
  • Kayseri Bez Fabrikası 1934,
  • Nazilli Basma Fabrikası 1935,
  • Bursa Merinos Fabrikası 1935,
  • Gemlik Suni İpek fabrikası 1935,
  • Zonguldak Taş Kömürü Fabrikası 1935,
  • Ankara Çubuk Barajı 1936 yılında açılan bu baraj ile enerji üretimine ağırlık verilmesinin yanında baraj gölü ile bölgede ki tarımın daha çok gelişmesi sağlanmıştır,
  • Barut, Top ve Tüfek Babrikası 1936,
  • Nuri Demirağ Uçak Fabrikası 1936 Türkiye’nin ilk yerli uçağı bu fabrikada üretilmiştir,
  • Malatya Sigara Fabrikası 1936,
  • Bitlis Sigara Fabrikası 1936,
  • Malatya Bez Fabrikası 1937,
  • Karabük Demir Çelik Fabrikası 1937,
  • Divriği Demir Ocakları 1938,
  • İzmir Klor Fabrikası 1938.

Yazımın başlığını da oluşturan, Yüce Önder Atatürk’ün ‘’Her Fabrika Bir Kaledir’’ sözünün önemi bugün gayet derinden anlaşılıyor. Güçlü bir sanayiyle desteklenmeyen ekonomilerin, ülkelerinin geleceğini ve gelişmesini olumsuz etkilediği birçok ülkede görülebiliyor. Türk Milletinin en büyük şansı olan, çağının çok ötesinde ve ufku zamanından yüz sene sonrasını gören bir liderin; Atatürk’ün evlatları olarak, onun mirasına sahip çıkmak dileğiyle…