Türkiye’de Demokrasinin Gelişimi

Demokrasiyle alakalı yazı dizimin son makalesini Dünya’ya Türk’ün bağımsızlığa olan inancı ve başarısı niteliğinde olan, binlerce aziz şehidimizin kanıyla kazandığımız İstiklal Savaşı sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyetinin özellikle 1945 ve 1960 seneleri arasındaki demokrasi gelişimini anlatarak sona erdireceğim. Türkiye’de milli mücadele dönemi sonrası devlet yapısını Cumhuriyetçi, Laik ve Modern esaslara göre yeniden kurma çabası içine girdi. Osmanlı Devletinden aldığı mirası farklı ilkeler doğrultusunda yeniden yapılandırma süreci zor ve uğraştırıcı bir işti. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması sonrası Türkiye Cumhuriyeti bu mirasa hakkıyla sahip çıkarak yeniden yapılanma süreci içerisine girdi. Zira devletin ülkesi de halkı da aynı kişilerdi. Değişen tek şey devletin sınırları daralmış, insanların yönetime bakış açısı değişmişti. Geleneksel değerlere göre yaşamaya alışan bir toplumu laik ve rasyonel hale getirmek gerekliydi. Cumhuriyet Türkiye’sinin bürokratik yapılaşması Osmanlı mirasına dayanıyordu. Modern Dünyaya ayak uydurmanın önemini ve zaruretini bilen, bu yüce devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, demokrasinin bu topraklar için olmazsa olmaz olduğunu çok iyi anlamıştı. Atatürk’ün demokrasi bilincinin yerleşmesi ve yönetimde çok sesliliği sağlama, halkın iradesinin ve taleplerinin devlet yönetimi tarafından çok sesli bir şekilde anlayabilmesi için demokrasiye verdiği önem takdire şayandır. Şimdi gelelim demokrasiye geçişte yapılmış olan önemli gelişmelere. İlkini Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası olarak anlatalım.

  • Cumhuriyetin ve Türk devletinin kurucusu Atatürk, modernleşmeci toplumsal ve siyasal projesini 1922 yılında gerçekleştirdi. Bu projeyi hayata geçirirken bazı silah arkadaşlarıyla görüş ayrılığı yaşadı. Bu dönemde ilk sıkıntılar Lozan barış konferansında yaşandı. Daha uyumlu bir meclis oluşturmak için TBMM 1 Nisan 1923 yılında kendini feshetti. Yeni kurulan Mecliste Mustafa Kemal taraftarları çoğunluktaydı. Bu durum Lozan Barışının onaylanmasını, cumhuriyetin ilanını, hilafetin kaldırılmasını kolay hale getirdi. Aynı gün Şer’iye ve Efkaf Vekâleti’nin kaldırılması ve Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun kabul edilmesi mufazakar çevrelerin büyük tepkisine neden oldu. Bu durumda Mustafa Kemal’in silah arkadaşlarından Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rafet Paşa, Rauf Orbay, Adnan Adıvar halk partisinden ayrıldı. 17 Kasım 1924 yılında bu gurup Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Bu hareket, yönetici seçkinler arasında oluşan ilk çatlaktı. Liberal demokrat anlayışa sahip olan parti Kemalist kadronun otoritesine karşı çıktılar. Bu parti çok uzun ömürlü olmadı. 1 Şubat 1925 yılında ortaya çıkan Şeyh Sait Ayaklanmasında bağlantısı olduğu tespit edilerek 5 Haziran 1925 yılında kapatıldı. Kazım Karabekir ve arkadaşları İstiklal Mahkemelerinde yargılanıp beraat ettiler. Mustafa Kemal eski arkadaşı Fethi Okyar’a muhalefet partisi kurmasını önerdi. Mustafa Kemal’in de talimatı ile 12 Ağustos 1930 yılında Fethi Bey tarafından Serbest Cumhuriyet Fırkası adlı parti kuruldu. Bu parti Mustafa Kemalin manevi himayesi altında kuruldu. Bu parti de diğer partiler gibi uzun ömürlü olmadı. Halk partisine ait çevreler Fethi Bey’i Mustafa Kemal’e karşı gibi göstermeye çalıştılar. Mustafa Kemal ile karşı karşıya gelmek istemeyen Fethi Bey kırgın bir şekilde 17 Kasım 1930 yılında partisini kapatmak zorunda kaldı.

  • Demokrat Partinin Kurulması; Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi dünyanın değişen şartlarına uyum sağlamak için içte bir yumuşama ortamı oluşturdu. 1945 yılında Toprak Reformu tasarısı mecliste görüşülürken CHP Aydın Milletvekili Adnan Menderes tasarıyı eleştiren konuşma yaptı. Bu konuşma sonucunda dönemin Başbakanı Saraçoğlu ile tartıştı. Bu tartışmadan sonra Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes bütçe aleyhine oy verdiler. Bu olayı 7 Haziranda CHP meclis gurubuna verilen muhtıra izledi. Ağustos ayında onaylanan Birleşmiş milletler anlaşmasını Menderes sert bir dille eleştirdi. Bu gelişmelerden sonra Adnan Menderes ve Fuat Köprülü 21 Eylül’de partiden çıkartıldı. Bu kararı eleştiren Koraltan’da aynı muamele ile karşılaştı. Celal Bayar 3 Aralık 1945 yılında Halk Partisinden istifa etti. Tarihler 7 Ocak 1946 yılını gösterdiği zaman Celal Bayar Demokrat Partisini kurdu.

  • Demokrat Parti kurulunca ülkedeki bütün toplumsal ve entelektüel muhalefeti etrafına topladı. Parti kırsal kesimde halkın desteği ile örgüt ağını genişletmeye başladı. Sadece muhafazakârların değil liberallerin ve sol muhalefetinde umudu olmaya başladı. Baskıcı tek parti yönetiminden hoşnut olmayan tüm kesim Demokrat Partiyi tutmaya başladı. Bu duruma karşı çıkmak insanların sempatisini yeniden kazanabilmek için 11 Mayıs 1946 yılında toplanan CHP olağanüstü kurultayında tek dereceli sisteme geçilmesi, parti başkanının seçimle gelmesi, parti başkanına şef denilmemesi kararları kabul edildi. Bu durum CHP yönetiminin yeni siyasi şartlara uyum sağlama yolunda attığı en önemli adımdı. CHP hükümeti çeşitli alanlarda liberalleşme politikası uygulamaya başladı. Basın kanunu liberalize edildi. Üniversitelere iç işlerinde özerklik verildi. Dernekler mahkeme kararı ile kapatılmasının önü açıldı. 1946 seçimlerinden sonra CHP 395 milletvekili çıkartırken Demokrat Parti 66 milletvekili çıkardı. Cumhuriyet tarihinde ilk defa iktidar partisinin karşısında güvence altında bir muhalefet grubu ortaya çıktı. 4 yıl sonra yapılan seçimlerde iktidar barışçıl bir yolla el değiştirmiş oldu.

  • Demokratikleşme Hareketlerinin Doğal Sonuçları Olarak, ilk defa iktidar partisi ve hükümetin dışında muhalefet partileri kuruldu. Kısa dönemli fiil çoğulcu deneyimler yaşandı. Beş yıllık muhalefetsiz ve “halksız” yönetim, 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulmasıyla yeni bir yön aldı. Türkiye’de çoğulcu demokrasiye geçmeyi siyasal tercih hâline getirmiş olan etkenleri şu şekilde sıralayabiliriz.
  1. Türkiye 2. Dünya savaşına girmemiş olmasına rağmen savaştan dolayı Türk ekonomisi zor duruma girmiştir. Bu durum toplumda huzursuzluğa yol açmıştır.
  2. 20 yıldan fazla suren otoriter devrimcilik halk tarafından hoş karşılanmamıştır. 2. Dünya savaşında yönetim baskıcı özelliği ortaya çıkmıştır.
  3. Dünya savaşında faşist totaliteryenizmleri tasfiye edilmiş, demokrasi fikrinin cazibesi uluslar arası düzeyde artmıştır. Tek şefli, tek partili yönetimleri meşrulaştırmak imkânsız hale gelmiştir.
  4. Yeni uluslar arası ortam “barış” temel evrensel değer konumuna yükselmiştir. Rejimler uluslar arası barış ortamını esas almaya başlamışlar. Türkiye’de böyle bir ortamın vazgeçilmez esası sayılmıştır. Türkiye böyle bir ortamda Birleşmiş Milletlere üye olmak ve ABD yakınlaşmak için siyasi rejimini gözden geçirmek zorunda kalmıştır. Bu yaklaşım Türkiye’yi sadece uluslar arası alanda yalnızlıktan kurtarmanın yanında ülke ekonomisini tamir etmede ABD yardımlarını temin edecekti.
  5. Türkiye’nin Batılı demokrasilerle fikri ve işbirliğinde bulunmasında Sovyet baskısı etkili olmuştur. Sovyetlerin Türkiye’ye yönelttiği taleplerin ürkütücü olması Türkiye’yi batı güvenlik şemsiyesi altına itti. Demokratik bir siyasal sistem böyle bir işbirliğinin alt yapısını oluşturdu.

Görüldüğü üzere demokrasi ülkenin gelişmesine katkıları başka bir yolla karşılanamayacak kadar önemli ve hayati bir kurumdur. Bana göre demokrasi, çok sesliliğe saygıdır. Kişiyi fikrinden, inancından dolayı cezalandırmamanın bir diğer adıdır. Tek düze sesin çıktığı bir toplumun ilerlemesine imkan yoktur. Eğer tek bir insanın her şeyi bildiğini, her doğruyu sadece onun yapacağını söyleyebiliyorsak o zaman demokrasiye ihtiyaçta yoktur. Ama bunun insanın doğası gereği imkansız olduğunu tarih bize çokça öğretmiştir. Dolayısıyla modern zamanda demokrasiyi tartışmak, geçmişin yıkıcı etkisine yolculuktan başka bir şey değildir. Demokrasi kültürü, binlerce yıllık geçmişi olan bir olgudur. İnsanın binlerce yıldır ulaştığı seviyenin gerçekliğini, doğruluğunu sorgulamak kişi, devlet veya toplum sorgulamaksızın sadece kaybettirir.