Osmanlılar, fetihten sonra şehri çok harap bir vaziyette buldu. İki asır önce Haçlı seferleri sırasında şehri işgal edip elli sene kalan Latinlerin yaptığı tahribattan sonra şehir belini henüz doğrultamamıştı...

Osmanlılar, fetihten sonra şehri çok harap bir vaziyette buldu. İki asır önce Haçlı seferleri sırasında şehri işgal edip elli sene kalan Latinlerin yaptığı tahribattan sonra şehir belini henüz doğrultamamıştı. Bizans'ın dillere destan hazineleri bile Avrupa'ya kaçırılmıştı. Sarayburnu mevkiindeki sarayları bile yıkıldığı için, imparatorlar, Ayvansaray'da harabeleri bugün Tekfur Sarayı diye bilinen yazlık sarayda otururdu. Şehrin en büyük mabedi Ayasofya bile yıkılmaktan fetihten az önce Sultan Fatih tarafından İmparatora gönderilen Osmanlı mimarının gayretleriyle kurtulmuştu. Mimar şehrin bir gün mutlaka fethedileceğine inandığı için, fetihten sonra cami yapılması mukadder olan Ayasofya'nın müstakbel minarelerinin temellerini bile hazırlamıştı. Edirne'ye dönüşünde bütün bunları padişaha rapor etmeyi de unutmamıştı. Şehir fethedildiğinde nüfusu elli binden fazla değildi. Veba salgınları, Haçlı kıyımı ve yangınlar sebebiyle nüfus azalmıştı. Sultan Fatih, derhal şehre Anadolu ve Rumeli'den muhacirler getirtip yerleştirdi. Metruk ev ve dükkanları kendilerine verdi. İstanbul, on sekiz milyonu aşkın nüfusuyla Avrupa'nın, hatta dünyanın en büyük şehirlerinden birisidir. Tarih boyu köylüler 'taşı toprağı altın' diyerek İstanbul'a gelip yerleşmişlerdir. Sultan Fatih, İstanbul'da ticaret ve zenaat hayatının da gelişmesi için bu işlerden iyi anlayan Moralı Rumları Fener'e, Ermenileri Langa, Kumkapı ve Hasköy'e, Yahudileri ise Tekfur Sarayı ile Çıfıt Kapısı civarına iskan ettirdi. Çıfıt, Yahudi'den bozma bir kelimedir. Trabzonlu Rumlar Galata'ya oturdu. Padişah, civardaki münbit araziye şehrin iaşesini sağlamak maksadıyla çiftçiler yerleştirmeyi de ihmal etmedi. Bizanslılar, kendileriyle aynı mezhepte olmayan Ermenilere alerji duyar; bunlara Doğu Anadolu'dan beriye adım attırmazdı. Türkler sayesinde Ermeniler Anadolu'ya yayılmış; şehirlerde mahir oldukları sanatları icraya başlamıştı. Sultan Fatih, İstanbul'da Ermeni Patrikliği kurup; yeni fethedilen Kırım'dan 40 bin kadar sanatkar Ermeni'yi ailesiyle Gedikpaşa civarına iskan etti. Yavuz Sultan Selim de Doğu'dan bir o kadar Ermeni getirtip Samatya'ya yerleştirdi. Böylece Osmanlılar, yeni baştan imar ve iskan ederek şehre mührünü vurmuş oluyordu. Bu padişah devrinin sonlarında yapılan sayımdan anlaşıldığına göre İstanbul'un nüfusu, Üsküdar, Galata ve Boğaziçi ile beraber 100.000'e yaklaşmıştı. Sultan II. Bayezid zamanında da 400 bini buldu. Böylece Herat, Kahire ve Tebriz'i de geride bırakarak, 17. asra kadar dünyanın en büyük şehri haline geldi. Bu arada Müslüman nisbeti de gayrımüslimleri geçerek % 60'a vardı. Nüfusun % 75'i Suriçi; % 15'i Galata ve Eyüp'te, gerisi de Üsküdar ve Boğaziçi'ndeydi. Anadolu'dan ilk gelenler arasında Bursalılar Eyüp Sultan'a, Trabzonlular sonradan Bayezid Camii'nin yapıldığı yerin civarına, Çarşambalılar Fatih-Çarşambasına, Tireliler Vefa'ya, Kastamonulular Kazancı mahallesine, Gelibolulular Tersane'ye, Sinop ve Samsunlular Tophane'ye, Eğirdirliler Eğrikapı'ya, İzmirliler Büyük Galata'ya, Konya, Aksaray ve Karamanlılar Aksaray ve Fatih'e, Niğde-Ortaköylüler Ortaköy'e Üsküplüler Cibali, Yenişehirliler ise Yenikapı'ya yerleştirilmiş; diğerleri de Üsküdar'a yerleşmeyi tercih etmişlerdi. Zaten burası uzun zamandan beri Osmanlıların elindeydi. Ahalisi de Türkmen idi. nüfus artışı pek çok sıkıntıyı da beraberinde getirmiştir. İstanbul (Suriçi), Üsküdar, Galata ve Eyüb adıyla dört kazaya ayrılan şehirde iskan işi Kanuni Sultan Süleyman zamanına dek sürdü. Bu zaman zarfında Şam ve Kahire'den de pek çok sanatkar getirtilerek şehre yerleştirildi. Şehri genişletmek için padişah paşalara şehir dışında yerleşmelerini istedi. Bunların evi etrafında kapı halkı yerleşecek; cami, hamam, çarşı derken yeni mahalleler kurulacaktı. Ayaspaşa, Piyalepaşa, Kasımpaşa gibi semtler böyle teşekkül etti. Arazisi kıt, geçim imkanları sınırlı olan batı ve doğu Karadeniz sahil halkı, asırlarca kışın İstanbul'da balıkçılık ve fırıncılık yapıp yazın memleketlerine dönerdi. Sanayileşmenin başladığı 19. asırdan itibaren temelli yerleştiler. Bugün bile İstanbul halkının ekserisinin menşei buralıdır. Bunlara Rumeli ve Kafkas muhacirleri de eklendi. Anadolu'dan göç ise devam etti. İstanbul'un nüfusu 18. asırda 700 bin, 19. asırda ise 800 bini buldu. Bu devirde Londra 5, New York 3.5, Paris 2.5, Berlin ve Viyana 1.5 milyona varmıştı ve İstanbul hemen arkalarından geliyordu.

Haftaya görüşmek üzere Ya SELAM