Erdoğan’ın Körfez gezisi

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar’ı kapsayan körfez seyahati, Suudi Arabistan’ın başını çektiği ambargo cephesi ile Katar arasında yaşanan krize müdahale bakımından anlamlıdır.

Ziyareti anlamlı kılan bir başka boyut da bu diplomatik girişimin İsrail’in Müslümanlara karşı tutumunu sertleştirdiği bir dönemde yapılması.

Nitekim Erdoğan’ın seyahatten dönüşünde yaptığı açıklamada kullandığı “En önemli beklentimiz İslam dünyasında birliğin kalıcı olması” ifadesi, krizin odağındaki iki ülke ve arabulucu konumundaki Kuveyt’e yapılan ziyaretin daha büyük hedef i amaçladığını ortaya koyuyor.

Ziyaretin zamanlaması da çok isabetli.

İslam ülkeleri arasındaki ihtilafın somut bir şekilde ortaya çıktığı bir dönemde İsrail’in Müslümanlara yönelik baskıları artırması, İslam ülkeleri arasındaki birlik ve dayanışmanın zayıflamasının nelere mal olduğunu ortaya koydu.

İsrail’in Körfez ülkeleri arasındaki krizi fırsat sayarak Mescid-i Aksa’yı Müslümanlara kapatması, Müslümanları külliyen terörist sayan bir yaklaşıma girecek cüreti kendinde görmesi umarız İslam ülkelerinin liderlerinin de akıllarını başlarına devşirmesini sağlar.

Ziyaretin temasının da bu olduğu anlaşılıyor.

Yani İsrail’in bütün Müslümanlara yönelik zorbalığı karşısında iç ihtilafların anlamsızlığı…

Ziyaretin ambargo geriliminin yumuşaması noktasında yapıcı bir işlevinin olduğunu söylemek mümkün.

Bunun ilk işaretleri de alındı.

Suudi Arabistan’ın bazı kısıtlamaları kaldırmasını bu yönde atılmış olumlu adımlar olarak görmek gerek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti İsrail’e de bir ikaz anlamı taşıyordu.

İsrail de mesajı almış görünüyor.

İnattan vazgeçip metal dedektörleri kaldırmaları bunu gösteriyor.

Erdoğan’ın “İsrail yalnızlığa gidiyor” şeklindeki sözleri, İslam ülkeleri arasındaki birlik ve dayanışmanın yeniden inşası yönünde önemli gelişmeler sağlandığının işareti.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da belirttiği gibi. Mescid-i Aksa Müslümanların gözbebeği.

Mescid-i Aksa’nın Müslümanlar arasında ayrı bir yeri var.

Harem-i Şerif, ilk kıblegâh.

O yüzden İsrail’in Filistin’de bir Yahudi devleti olarak ortaya çıkışından bu yana meydana gelen krizlerin bir çoğunun kaynağını İsrail’in Mescid-i Aksa’ya müdahaleleri oluşturuyor.

Müslümanlar, kutsal değerlerine saldırıyı namuslarına, canlarına saldırı gibi görüyor.

Hatta ondan da öte…

Mesela 1969’da Mescid-i Aksa’nın yakılmaya kalkışması bütün İslam aleminde tepki ile karşılanmış, dönemin Suudi Arabistan Kralı Faysal, olayı protesto amacıyla batı ülkelerine yönelik petrol ambargosunun başını çekmişti.

Mescidi Aksa’yı yakmaya yönelik sadist girişim, İslam ülkeleri arasında birlik ve dayanışmanın artırılmasını sağlayan bir kıvılcım da olmuştu aynı zamanda.

İslam Konferansı Teşkilatının kurulması, İslam ülkeleri arasında kurumsal birliğin sağlanması bu döneme rastlar.

Her şerde bir hayır vardır denir ya.

Umarız İsrail’in bugünkü çılgınlığı da, İslam ülkeleri arasında kardeşliğin yeniden tesisine zemin hazırlar.

Yüz yıl önce İngiltere’nin, bugün de İsrail’in kışkırtmalarıyla ABD’nin uygulamaya çalıştığı İslam ülkelerine yönelik böl-yönet politikasını boşa çıkarmanın yolu, iç ihtilafları bir yana bırakıp birlik ve dayanışma içine girmekten geçer.

O yüzden Erdoğan’ın Körfez gezisi tam zamanında gerçekleştirilmiş önemli bir gezidir.

Türkiye, İslam Birliği konusunda önemli bir misyon üstlenmiştir.

Osmanlı mirasçısı Türkiye’ye de bu yakışır.