Korona virüsünün en çok zararı doğrudan değil, dolaylı yoldan verdiğini tüm dünyada gördük. Bu anlamda iki haftadır daha çok olumlu şeyler yazmaya çalışıyorum. Tüm yöneticileri ve zenginleri de tehdit eden bir hastalık, tüm gelişmiş ülkeleri de fakir ülkeler kadar tehdit ediyor, aşı için tüm imkanlar seferber edilir diyorum

Korona virüsünün en çok zararı doğrudan değil, dolaylı yoldan verdiğini tüm dünyada gördük. Bu anlamda iki haftadır daha çok olumlu şeyler yazmaya çalışıyorum. Tüm yöneticileri ve zenginleri de tehdit eden bir hastalık, tüm gelişmiş ülkeleri de fakir ülkeler kadar tehdit ediyor, aşı için tüm imkanlar seferber edilir diyorum. Önlemleri basit diyorum. Evde kalmak ve el yıkamak. Çin ve İtalya tecrübesi önümüzde duruyor. Yararlanabiliriz. Amerika'yı tekrar keşfe gerek yok diyorum. Önlemler arttırılmalı diyorum…

Fakat gelinen süreçte olumlu konuşmak çok da mümkün değil. Önlemleri bu kadar basit olan bir hastalığa maalesef ülke olarak yenildik. Cuma günü itibariyle toplam 5698 vaka ve toplam 92 vefat vardı. Yine sağlık bakanımızın yaptığı 344 kişi yoğun bakımda ve yoğun bakımlarımızdaki doluluk oranı %62-%63 civarlarında açıklaması halkı sakinleştirmedi. Türkiye'nin 100.000 kişiye düşen yoğun bakım üniteleri açısından bazı istatistiklere göre dünya birincisi olduğunu da biliyoruz. Ama imkanların nasıl kullanılacağı da önemli.

Bu hastalığı atlatacağız. Ama açıkça söylemek istiyorum. Bu böyle giderse bedelini fazladan ödeyerek atlatacağız. Kamu kurumları ve devlet de da dahil olmak üzere küçük bir bedel ödemeye razı olmayan herkes büyük bir bedel ödemek zorunda kalacak. Bu hastalığa yeterince yoğunlaşmadığımız sürece büyük bir bedel ödeyeceğiz. Halk olarak en büyük hatamız ciddiye almamak. Zorunlu sağlık önlemi ile tatili birbirine karıştırmak. Hükümet kanadında ise en büyük hata halkı rahatlatmamak.

Görüntü şu: Herkese evinde kal, evinden çalış deniyor. Ama bu durum desteklenmiyor ve denetlenmiyor. Devlet memurları ve kurumsal şirketlerde çalışanlar kurumları çalışmasa da maaş alıyorlar. Bu durum bir nebze olsun panik olmalarını engelliyor. Fakat gündelik yevmiye ile çalışan ve çalışmadıkları günler para alamayan işçilerimiz var. Bu işçiler nasıl desteklenecek? Evde kal çağrısı net olmalı. Kim evde kalacak kim kalmayacak anlaşılmalı. Çalışanlar da işverenler de desteklenmeli ve denetlenmeli. Devlet bunun için var.

Evde kal çağrısının altı doldurulmalı. Doğrudan veya dolaylı destek artmalı. Talep edenler için kredi kartı ödemeleri, konut ve taşıt kredileri, su, elektrik ve doğalgaz faturaları ertelenmelidir. Gelecek sene aynı dönem tahsilleri yapılabilir. İhtiyacı olanların marketlerden haftalık ve aylık belli sayıda bedava ürün alabilecekleri bir sistem oluşturulmalı. Bu sistemde biriken bedel devlet tarafından marketlere ödenmelidir. Böyle olursa market, eczane, karakol ve hastane dışındaki kurumları kapatarak bir ay içinde bu işi çözeriz.

Sokağa çıkma yasağı önerdiğimi düşünebilirsiniz. Benim aklımda öyle bir şey yok. Fakat faturamı ve kredimi bir sene sonra ödeyebileceksem bu beni rahatlatır. Zor durumda kaldığımda ihtiyacım kadar gıda alabileceksem sokağa çıkmam. İstediğim zaman hastaneye gidebileceksem panik ve korkuyu yenebilirim. Kimse benden bir şey istemezse bu saatten sonra vatandaş olarak sokağa keyif için çıkmam. Ama devletimizin de gerekli basit önlemleri artık alması gerekiyor.

Dolaylı önlemler şart ama böyle dönemlerde belirleyici olan doğrudan önlemlerdir. Halkımız savaşçıdır. Devlet halkı rahatlatsın 'kimse aç, susuz, elektriksiz kalmayacak' açıklamaları gelsin, halk savaşır. Savaşmakla kalmaz destan da yazar.