Bilen bilir. Cemaate ait Zaman Gazetesi’nin, içerisinde sosyal içerikli haberlerin yer aldığı “Cuma” adlı bir eki mevcut.

İşte bu 25 Aralık 2015 tarihli gazete ekinde yer alan “Ertuğrul. Hüzünle Batan Güneş” adlı yazıda, II.Abdülhamid Han tarafından Japonya’ya gönderilen ve orada 3 ay kalıp görevini ifa ettikten sonra dönüş yolunda içerisinde yüzlerce askerimizle beraber batan Ertuğrul adlı fırkateynimizin hikayesi anlatılıyor.

Buraya kadar her şey güzel. Ufak çaplı bir kahramanlık öyküsünden sonra sıra geliyor “sonuç” kısmına.

Müşteriyi Bağlama ve subliminal mesaj kısmı aynen şöyle;

“Peki bu hadisenin sorumluları istifa eder mi? Ne münasebet? Türklerin koltuğu bırakmak gibi kötü bir alışkanlığı yoktur. Ölen ölür kalan sağlar bizimdir. Çünkü sorumsuzca ölmek bu işlerin fıtratında var!”

100 yıl önceki bir olayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağladınız ya hakikaten diyecek bir şey bulamıyorum.

Başkanlık, pardon Padişahlık, gelmesin yoksa böyle çok gemimiz batar. Sonra cenazenin başında basına şov yapan subaylarımız çıkıp bir şey derlerse cevabı “Senin işinin fıtratında bu var” olarak alınır.

Hiç kimse o subayın, tabutun başındaki acısının; “kendi kardeşinin, Cemaat’in desteklediği PKK tarafından şehid edilmesinin vicdan azabı” olduğunu anlamamıştı halbûki. Cemaatin üst yönetimi Avrupa ve Amerika’da keyfine bakarken, o subay bu vicdan azabıyla hayatı boyunca yaşamaya devam edecek maalesef.

Üstelik her ölen kişi için bu ülkede birisi istifa etse, 2 güne bir Başbakan düşer ki, böylece “bir gün hepimiz 15 dakikalığına ünlü olacağız” sözünün karşılığı olarak, bir gün biz de 15 dakikalığına Başbakan oluruz belki.

Yazı boyunca dikkatimi çeken diğer bir unsur; sosyal medyada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, II. Abdülhamid Han’a benzetilmesinden dolayı Cemaat çevresinde bir Abdülhamid düşmanlığı oluşmaya başlaması oldu. Ertuğrul Fırkateyninin batmasından üstü örtülü olarak Abdülhamid’i sorumlu tutan Cemaatin, Bam Teli Sohbetleri’nde Kızıl Sultan sözünü duymaya başlarsak hiç şaşırmayalım.