Yazılarımı okuyanlar bilir. Hiç eğik bükmem ve dobra dobra yazar ve söylerim. Son yıllarda İslam’a ve İslami Değerlere özellikle yurt dışında ve daha sonra da yurt içinde saldırganlığın arttığını ve bunun nedenlerinin neye dayandığını araştırırken iki nedene dayandığını net olarak  belirteyim.

Yazılarımı okuyanlar bilir. Hiç eğik bükmem ve dobra dobra yazar ve söylerim. Son yıllarda İslam'a ve İslami Değerlere özellikle yurt dışında ve daha sonra da yurt içinde saldırganlığın arttığını ve bunun nedenlerinin neye dayandığını araştırırken iki nedene dayandığını net olarak belirteyim. Birincisi bilgi'den, ikincisi bilgisizlik'ten. Daha açıkçası birincisi kafirlikten, ikincisi de gafillikten.

Kafirler yalnız yurtdışında olmaz yurt içinde de kafirler var. Gafiller yalnız yurt içinde olmaz yurt dışında da gafiller var.

Hangi nedenden olursa olsun, ister yurt içinden olsun, ister yurt dışından olsun, İslam'a ve İslami değerlere saldırının karşısında duracağız. Bizim bedenimiz çiğnenmeden İslam'a dokunamayacaksınız ey kafirler, ey gafiller! Kendimizi İslam'ı korumak için sed ve barikat bilmişiz. Bu böyle biline. Baştan bunu söyleyelim ve en baştan hassas olarak belirletelim.

Gün geçmiyor ki kafirler Avrupa'da ve başka diyarlarda İslam'a saygısızlık yapmasınlar. Ellerine kutsal kitabımızı almışlar ve yakıyorlar. Onlar aslında kutsal kitabımızı yakmıyorlar evet, onlar aslında bizim yüreğimizi yakıyorlar. Gerçekten o densiz ve o adice hareketleri TV'lerde gördüğümüzde içimiz yanıyor. Bir insan bu kadar nasıl alçalabilir. Bir insan bir başkasının kutsalı ile nasıl bu kadar düşman olabilir. Anlamak mümkün değil.

İslam'a düşman ey alçak ve adi Avrupa insanı, yaptığınız o alçaklıkla ve o adilikle şeytanı dahi geçtiniz ve cehennemin en dibini seçtiniz. Allah'ın, meleklerin ve tüm iyi insanların laneti İslam'a saldıran kafirlerin üzerine olsun.

Bizim dinimiz her inancın değerlerine karşı, her inancın kutsallarına karşı saygılı olmayı emrediyor.

'Allah'tan başkasına tapanların kutsallarına kötü söz söylemeyin, sövmeyin. Sonra onlar da bilmeden, taşkınlık yaparak Allah hakkında kötü sözler söylerler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini çekici, süslü gösterdik. Sonunda dönüşleri rablerinedir. Artık O, ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir.' (En'am Suresi, 108)

Bizim bu emre uymamız şarttır ve kimsenin kutsal gördüğü şeye karşı bir kötü söz söylemek gibi bir maksadımız yoktur. Olamaz da.

Ancak kafirler tek millettir. Onlar tek bir ırktan geldikleri için hepsinin tavrı aynıdır. Onlar kutsal ve ulvi değer tanımazlar. Onlar cahildir, onlar kafirdir, onlar gafildir. Onlar söver. Ebu Lehep de, Ebu Cehil de, Kabil de, Firavun da kutsalları tanımaz ve hakir görür, alay eder, hakaretler savururdu.

Günümüzdeki İslam'a saldıranlar da Ebu Lehep, Ebu Cehil, Kabil ve Firavun soysuzluğundan gelir. Soysuzlar İslam'a söverler. Allah onları kahretsin.

Biz onlara uymayacağız. Biz onların kutsal değerlerine saygılı olacağız. Çünkü onlar gibi değiliz.

İşin bu tarafını böyle belirttikten sonra, diğer tarafını şöyle açıklamak istiyorum. O adamlar yani İslam'a karşı saygısızlık yapanların bir kısmı, işin aslını sorarsanız, bilmiyorlar. Bilmedikleri dahi bilmiyorlar. Bunu da bazı zavallılar için söylüyorum. Bilinçli olarak değil de bilinçsizce İslam'a saygısızlık yapanlar için söylüyorum nu sözleri.

İslam tarihinde çok acı ve düşündükçe içimizi hüzünlendiren bir olay vardır. Taif'e Hakkı tebliğ için evlatlığı Zeyd ile seyahat eden Sevgili Peygamber Efendimizin (asm) taşlanması hadisesi çok acıdır. Çok hüzün vericidir.

Sevgili Peygamberimiz Mekke'de İslam'ı tebliğ ettiği Nübüvvetin ilk 10 yılında yalnızca 300-400 kişinin İslam'ı seçmesine vesile olabilmiştir. Bir kapı arıyor ve başka diyarlarda İslam'ı tebliğ etmek için bir çıkış yolu arıyordu. O çıkış yollarından biri olarak Taif'i düşündü Sevgili Peygamberimiz (asm). İşte öyle bir ahval içerisinde Sevgili Peygamberimiz (asm) Mekke'ye iki günlük mesafede yer alan Taif için yola çıkmaya karar verir. Yanına küçüklüğünden beri yanında olan evlatlığı Zeyd'i de (ra) alır. Taif'e doru yola çıkar. Yürüyerek yolculuk yaparlar. Taif için çıktıkları seferde, yolda binecekleri bir binekleri (atları ya da develeri) dahi yoktur. Taif seferinde kimlerle görüştükleri ve hangi kabilenin reisleri ile irtibata geçtikleri Siyer Kitaplarında ayrıntılı yazılmaktadır. O hüzünlü hususları yazmayayım. Özetle şunu yazayım: 'Taif'in ileri gelenleri ve şımarık zenginleri Sevgili Peygamber (asm) Efendimizi hor görmüşler ve küçümseyerek 'Mekke ve civarında o kadar zengin ve varlıklı insan varken, kavminin ileri gelen insanları varken, Peygamberlik sana mı verildi' diyerek alay etmişlerdir. Ve kendileri ve etraflarına yığdıkları çocuklarla birlikte Sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'i (asm) ve evlatlığı Zeyd'i (ra) taşlamışlardır. O taşlanma sırasında hem Sevgili Peygamber Efendimiz'in (asm) ve hem de Zeyd'in (ra) üstü başı kan, yara, bere içerisinde kalmıştır. O zor ve o en acı zamanında dahi Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) Taif'liler için beddua etmemiş ve onlar hakkında yalnızca 'bilmiyorlar, bilselerdi, böyle yapmazlardı' diyerek bir gerçeği bütün açıklığıyla ifade etmiştir.

Şimdi bu noktada ben şunu net olarak ifade edeyim.

Taif hadisesindeki olay bilgisizlik'ten meydana gelen, gaflet ve düşüncesizlik hareketleridir. Bunlara elbette bakışımız farklıdır. Bilgisizlikten dolayı İslam'a saldıranlar ve saygısızlık edenlere elbette beddua etmez ve onların ıslahı için dua ederiz. Ancak kafirliklerinden dolayı inatla ve küfürden kaynaklanan bilinçle İslam'a saldıranlara elbette beddua ederiz ve lanet okuruz.

Kur'an-ı Kerim yakanların ve Avrupa'da İslam'a saldıranların birçoğunun kafirlik ve inat içerisinde olduklarını düşünüyorum. Onlar her şeyi biliyorlar. Onlar İslam'ın hak din olduğunu da biliyorlar. Ancak kafirlik ve inat içerisindeler. O durumda olanlar için beddua ediyorum.

Bunun yanında Ülkemizde de bazı durumlarda bilgisizlik'ten (gafillikten) İslam'a ve İslami değerlere saldıranlar ve saygısızlık edenler mevcuttur.

Bilgisizlik'ten dolayı İslam'a saygısızlığın son bir vakasını geçtiğimiz Ramazan Ayı içerisinde müşahede ettik. Maalesef, Ramazan Ayı'nın en kutsal anı ve en kutsal gecemiz olan Kadir Gecesi'nde içki alemi yapan ve içkilerini o gece içen bir grup gafil ve bilgisiz genç, yaptıkları densizliği (elbette kendilerinde kalmaları gerekirken) tüm kamuoyuna da yaydılar. Kadir Gecesi'nde içki içtikleri ayrı bir fecaat (yanlış feci iş) olmasının yanında bir de sosyal medyada paylaştıkları resimlerde dalga geçer ve alay eder gibi, 'Kadir Gecesi özel,' 'Rabbim kabul etsin' gibi ifadeler yazmışlardır. Olayın birinci kısmı kendileri ile Allah'ın arasındadır. Ona bir şey diyemeyiz. Ancak ikinci kısımda olan yani 'Kadir Gecesi özel,' 'Rabbim kabul etsin' gibi ifadelerle sosyal medya resim paylaşmak, kamuoyunda bunların yayılmasına imkan sağlamak yanlış ve tam bir bilgisizlik halidir.

Ben bu gençlere acıyorum ve kendilerinin ıslah olmasını diliyorum. 'Bilselerdi öyle davranmazlardı' diyorum. Yani yazımın başlığında geçen İslam'a saygısızlık bilgi'den mi, bilgisizlik'ten mi diye ikiye ayırdığım durumun ikinci kısmında olduklarını düşünüyorum Kadir Gecesi o paylaşım yapanların. Bu benim düşüncemdir ve bu görüşüme karşılık, 'o gençler de İslam'a saygısızlıklarını bilerek ve isteyerek işlemişlerdir' diyenler olabilir. Onlara da diyeceğim bir sözüm yoktur.

Yazımın en sonunda şu gerçeği ayan-beyan haykırıyorum: 'Ne kadar da kafirlikle inat etseler ve ne kadar da gafillikle bilinçsiz hareket etseler, tüm kafirlere ve tüm gafillere sesleniyorum.' 'Allah Nurunu tamlayacaktır.' Vesselam.