İşaret Parmağı ve Ayak İzi

İyi bir üniversitenin hukuk fakültesinde öğrenci. Odasında ders çalışıyor. Bu arada annesi koridorda telefonla konuşuyor. Genç kız sesten rahatsız oluyor. Dışarı çıkıyor ve annesine büyük bir hiddetle “anne kes sesini” diyor. Annesinin arkadaşı her şeyi duyuyor. Konuşanın gerçekten kızı olup olmadığını soruyor. Anneden diğer ayrıntıları da büyük bir üzüntü ile dinliyoruz.

“Her anne gibi ben de çocuklarımı en kıymetli varlıklarım olarak görüyorum. Onları en iyi okullarda okuttum. Halen hem çalışıyorum hem de onlara bakıyorum. Üniversite okuyorlar. Ama iki gün yemek pişirmesem açlıktan ölürler. İki gün evi toplayıp temizlemesem o evde yaşanmaz. Kendi evim. Faturalarımı ve kiramı ben ödüyorum. Ama bana evde fazlalıkmışım gibi davranıyorlar. Bu büyük bir haksızlık. Ben bunu hak etmedim” …

Başka bir örnek. Baba İstanbul Avrupa yakasında çalışıyor ve oturuyor. Kızı Anadolu yakasında bir üniversite kazanıyor. Kızı rahat gidip gelsin diye ona üniversiteye yakın bir ev tutuyor. Dayayıp döşüyor. Günlerden bir gün babanın Anadolu yakasında bir işi çıkıyor. Kızını arıyor ve işi geç saatte biteceği için onda kalıp kalamayacağını soruyor. Kızı gece yarılarına kadar onu bekleyemeyeceğini söylüyor. Evin kendi evi olduğunu, bu evin belli kuralları olduğunu ifade ediyor.

“Evi tutan benim, faturalarını ben ödüyorum. Ama bir gün kızımda kalamıyorum. Kızıma ‘şu evini biraz toparla’ diyemiyorum. Çocuklarım sosyal medyadan beni engelliyorlar. Onlarla birlikte iken çekilmiş fotoğrafları paylaşmama asla müsaade etmiyorlar. Bana bir yabancı gibi davranıyorlar. Bunu hak etmedim” …

Şimdi daha ağır vakalara geçelim. Kopya çekmesine izin verilmediği için öğrencisi tarafından öldürülen akademisyen Ceren Damar’ı hepimiz tanıyoruz. Eşinin cenazesinde söylediği sözler de kamuoyunda geniş yankı buldu: Acılı eşi “Genç arkadaşlarımdan şunu rica ediyorum, iyi bir mühendis, iyi bir hukukçu, iyi bir doktor değil, iyi bir insan olmaya çalışın. En önemlisi insanları sevin ve kötülüğe kötülükle cevap vermeyin” dedi.

Biraz daha geriye gidelim. Rize Emniyet müdürü Altuğ Verdi’nin bir polis memuru tarafından öldürülmesi de bu ülkede herkesi çok üzdü ve sarstı. Yine hatırlayanalar Erzincan Tercan’daki müftülük personelinin toplantı bastığı ve rastgele etrafa ateş ettiği vakayı da hatırlayacaklardır…

Her gün eve sarhoş gelen baba çocuğunu karşısına alır ve uzun uzun nasihatler eder. Bu nasihatlerinin ana fikri ise “beni sayın” dır. Zira baba kendisine değer verilmesini istiyordur. Çocuk bir gün bu konuşmalardan sıkılır ve şöyle der: “Seni sayıyorum baba, 3, 2, 1 ve 0! Sen benim için kocaman bir sıfırsın!

İstiklal Gazetemizin yazarlarından Muhammet Özgür beyin “Kişilik Oluşumunda ‘Rol Model’- 2” isimli yazısından bir alıntı dikkatimi çekti. Eğitimci yazar Ali Yeşilyurt’un “çocuklar işaret parmaklarını değil, ayak izlerini takip ederler” şeklindeki ifadesi…

Sanırım işin sırrı burada. Herkes kendi ayak izine dikkat etmeli. Yukarıda saydığımız ve hiçbiri kabul edilemeyecek davranışların hepsi gerçek. Ortada pek çok sorun olduğu belli. Peki bu sorunlar nasıl çözülecek?

Tek çözüm yolu karşılaştığımız kötülüklere gücümüzün yettiği kadar iyilikle cevap vermektir. Bu durumda çocuklarımız da bizi takip edeceklerdir diye düşünüyorum.