Bu tür sorulara, ülkenin güncel, içinde bulunduğu durumu ve bu durumdan kurtularak, nasıl mutlu olabiliriz sorularına cevap aramalıyız. Ekonomik bunalım, işsizlik, hayat pahalılığı, bütün bunların toplumsal ahlaka etkileri...

Bu tür sorulara, ülkenin güncel, içinde bulunduğu durumu ve bu durumdan kurtularak, nasıl mutlu olabiliriz sorularına cevap aramalıyız.

Ekonomik bunalım, işsizlik, hayat pahalılığı, bütün bunların toplumsal ahlaka etkileri, Terör sorunu, Demokrasi, insan hakları alanında pek iyi olmayan tablo, yaşamın her alanında emeğin ve insanlığın temel kazanım, değerlerine yapılan saldırılardır. Bu şartlar altında eşitlik, huzur, refah ve mutluluktan bahsetmek, hayalci bir yaklaşım olur. O zaman şu soru insanın aklında oluşuyor: 'Ne yapacağız ve nasıl mutlu olacağız?'

Türkiye, diğer az gelişmiş ülkelerle kıyaslanamayacak köklü bir tarih ve devlet geleneğine sahiptir. Stratejik önem taşımakla beraber, kalkınmanın, insan ve kaynak şeklindeki hammaddeleri de vardır. Bütün bunlara rağmen Türkiye, kalkınmada, diğer ülkelerin gerisinde kalmaktadır. Bunun bir tek nedeni vardır: Un var, yağ var, şeker var, helvanın yapılması için uygulanan tarif hatalı.

Ekonomik kalkınmayı sağlayan, halkını mutlu eden pek çok örnek ülkeler vardır. Bu ülkelerin, kalkınmasının temelinde üretim yatmaktadır. Üretim, fabrikalarla yapılır, ancak yeni fabrika açmadığımız gibi, çalışan fabrikaları da kapattık ya da sattık. Dolaysıyla biz mutluluğu hak etmiyoruz.

Mutluluğun diğer bir anahtarı ise Demokrasidir. İnsanlar, yönetilmekten ziyade yönetmeyi, dinlemekten çok konuşmayı, okumaktan çok yazmayı severler. Genellikle beğenmediğimiz bu tür unsurlar, beceremediğimiz unsurlardır.

Eleştiri, dünyanın en gündelik ama en güvenilmez unsurudur. Dolaysıyla iktidarın yalnızca ilk günleri tatlıdır. Karşımızdakinin saçmalayışı, sessizce, hiç sıkılmadan, kızmadan, kişinin bizi kızdırmaya çalıştığını düşünmeksizin, dinleyebildiğimiz bir yerde demokrasi başlar. Yaşama, inandığımız yerde demokrasi, kendimize inandığımız yerde de karşı demokrasi başlar.

Demokrasinin de bir devleti vardır. Demokrasinin devleti, halkın devleti olduğu için güçlüdür. Başka yoldan devleti güçlü kılmanın yolu yoktur. Halkın sahip olmadığı bir devlet bey takımının çıkarlarına hizmet eder. Bir devlet demektir ki, bu da Faşizmdir.

Bir aile düşünelim. Ailede ne baba ne anne ne de çocuklar çalışmamaktadır. Daha önceki birikimlerini ve sahip oldukları taşınmazlarını satarak, hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar. Bu ailede, refah da huzur da mutluluk da olmadığı gibi bu aile dağılmaya, yıkılmaya mahkumdur.

Aileler, milleti ve devleti oluşturur. Devlet de sosyal devlet olarak herkese iş sağlamak, halkın mutluluğunu gerçekleştirmekle görevlidir. Bunu yapmanın tek yolu vardır, o da her alanda üretim, üretim, üretim…

Üretimlerinin planlanması ve elde edilen gelirin adaletli bir şekilde dağıtıldığı bir düzende insanlar mutludur, herkesin de işi vardır. Böylelikle herkes çalışmakta ve üretime katkı sağlamaktadır. Tabi bütün bunlar için helva yapacak, ustanın değişimi gerekli…