Gazze’ de doğmak ile ölmek arasında pek bir fark yoktu onlar için. Saniyeler içinde doğumlar gerçekleşiyor saniyeler içinde de ölümler yaşanıyordu!…

Gazze' de doğmak ile ölmek arasında pek bir fark yoktu onlar için. Saniyeler içinde doğumlar gerçekleşiyor saniyeler içinde de ölümler yaşanıyordu!…

Oyun alanlarının yok olduğu ve oynamak fiilinin sedyelerde yaralı ya da kefenlere sarılı cesetleri taşımak olarak gerçekleştiği yerdi Filistin.

Okullara gidilemeyen, çocuk parklarında vakit geçirilemeyen yerdi Filistin. Sevdiği futbol oyuncusunun taklidini yaparcasına, koşturamamktı topun arkasında…

Orası Filistindi! Ve onlar; küçük boylu, büyük yürekli çocuklardı. Mavi gökyüzünü, zifir gibi karanlık gören gözlerin, aç ve susuz kalmış çelimsiz bedenlerin sahipleriydi onlar.

Orası Gazzeydi! Terk edilmişliğin, garipliğin,acının ve yalnızlığın romanıydı onlar.

İsrail ikinci intifadan bugüne kadar 10 binden fazla bebek/çocuk öldürdü. Ne dünyadan bir yapırım kararı alınıyordu ne de islam camiasından caydırıcı bir ses çıkabiliyordu.

Gazzeli bir genç ise; habercileri yanına çağırıyor ve soruyor; 'neyi çekiyorsunuz? Dünyanın bize nasıl yardım etmediğini mi?

Arap halklarının bizi nası sattıklarını mı?

Satılmış liderlerin yaptıkları kınamaların ne işe yaradığını mı?

Sınır kapılarının açılmadığını mı?

Neyi çekiyorsunuz?

Nasıl öldüğümüzü mü…

Hem bugünü daha iyi anlamak hemde üstat Sezai Karakoç'u anlamak adına şu dizelerle baş başa bırakıyorum sizleri.

Merhaba ben Filistinli Çocuk!

Ben Filistinli çocuk…
Sizin yuvanız gibi sıcacık,
Benim de yuvam vardı ufacık.
Siz ne kadar şanslısınız!
Rüyalarınız bile şen, şakrak,
Ben ise rüyamdan bile ağlayarak,
Gece uykumun arasında,
Uyanıyorum korkarak!
Siz yaşadınız mı hiç:
Top mermileri arasında bağırarak,
Tankların altında ezilirken,
Korkuyla uykudan uyandığınızı,
Gördünüz mü hiç?