Osman (radiyallahu anh), Hudeybiye Barış Antlaşması (628) sırasında Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) tarafından Kureyş’e elçi olarak gönderilmişti. Osman (radiyallahu anh) Mekkelilere geliş maksatlarının sadece umre haccı yapmak olduğunu anlattıysa da, müşrikler kabul etmeyip, şöyle diyorlardı:

“Git, seni gönderene söyle. O hiçbir zaman Mekke’ye girip Kâbe’yi tavaf edemeyecek! Ama sen Kâbe’yi tavaf etmek istersen, edebilirsin.”

Osman (radiyallahu anh) ise onlara:

“Ben Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) olmaksızın Kâbe’yi tavaf etmem!”

Kureyşliler, Osman (radiyallahu anh)’ın bu sözünden çok rahatsız oldular ve bir müddet kendisini göz hapsinde tuttular.

Müşriklerin sözleri boşa çıkacak ve Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) çok kısa bir zaman sonra gelerek Kâbe’yi tavaf edecekti.

Osman (radiyallahu anh)’ın göz hapsinde tutuluşu, Müslümanlara “şehit edildiği” şeklinde ulaştı. Bunun üzerine çok müteessir olan Müslümanlar savaştan başka çare göremediler. Heyecan son safhasındaydı. İlahî vahiy “Resulullah’a (sallallahu aleyhi vesellem) biat yapılması” şeklinde tecelli etti. Bütün Müslümanlar, Resulullah’a (sallallahu aleyhi vesellem) itaat edeceklerine, Allah (celle celeluhu) ve Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) yolunda canlarını feda edinceye kadar savaşacaklarına söz verdiler. Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir eliyle kendisi için, diğer eliyle de Osman (radiyallahu anh) için biat alıyordu.

Müşrikler bunu haber alınca endişeye kapıldılar ve Osman (radiyallahu anh)’ı serbest bıraktılar. Osman (radiyallahu anh)’ın dönmesi Müslümanları çok sevindirdi. Kendisine, “Her hâlde Kâbeyi tavaf etmişsindir” dediklerinde Osman (radiyallahu anh):

“Allah’a yemin ederim ki, Mekke’de bir yıl kalsaydım ve Resulullah da (sallallahu aleyhi vesellem) Hudeybiye’de bulunsaydı, O (sallallahu aleyhi vesellem) Kâbe’yi tavaf etmedikçe, ben yine tek başıma tavaf etmezdim.” (Sîre, 3: 330; Zâdü’l-Mead, 3: 290-291.)

Bu biat, sahabelere yeni bir cesaret, taze bir heyecan verdi. Yerlerinde adeta duramaz hale gelmişlerdi. Bir an evvel ya Kâbe’yi tavaf etmek veya müşriklerle çarpışmak istiyorlardı.

Cenab-ı Hak, bu biatta bulunan Müslümanlardan razı ve memnun olduğunu Kur’an-ı Kerim’de şöyle beyan eder:

“Andolsun ki Allah, mü’minlerden —seninle o ağacın altında biat ederlerken— razı olmuştur da kalplerindeki sıdk ve ihlâsı bilerek üzerlerine kuvve-i mânevîyeyi indirmiş ve onları yakın bir fetih (Hayber Fethi) ve alacakları birçok ganimetle mükâfatlandırmıştır. Allah, mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fetih, 18-19.)

Bu sebeple biata “Rıdvan Biatı” adı verildi.

Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) de bir hadislerinde, “Ağaç altında gerçekten biat edenlerden hiçbiri cehenneme girmeyecektir” (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 3, s. 350.) buyurarak, bu biatta bulunan Müslümanların faziletini beyan etmişlerdir.

Okuyan herkesin görebileceği üzere Güçlü Devlet olmak isteyen bir ülke için Rıdvan Biatın’da önemli dersler vardır. Bir sonraki yazımızda bu konu üzerinde duralım inşallah.