Biz Sultan II. Abdülhamid Han’ı seviyoruz. Çok seviyoruz. Bunun iki nedeni var. Birincisi İslam’dan kaynaklanan sebeptir. İkincisi de Devlet’ten kaynaklanan sebeptir.

Biz Sultan II. Abdülhamid Han'ı seviyoruz. Çok seviyoruz. Bunun iki nedeni var. Birincisi İslam'dan kaynaklanan sebeptir. İkincisi de Devlet'ten kaynaklanan sebeptir.

İşte şu anda Ezan-ı Muhammed'i okunuyor. Bu sözlerimin samimiyetine bu yazıyı yazarken şu anda okunan Ezan-ı Muhammedi'yi şahit tutuyorum.

Evet, biz II. Abdülhamid Han'ı Allah için seviyoruz. Ve ikinci olarak da Devletimiz Osmanlı'yı en zor zamanda, Osmanlı'nın 'hasta adam' olarak görüldüğü son yüzyılında, kendisinin Padişah olduğu dönemde 33 yıl, adeta bir çelikten duvar örerek savunan muhteşem bir insandır.

Hasta adam tabirini Ülkemiz için ilk kez Rus Çarı I. Nikolay kullanmıştır. İsmi geçen Çar, art arda gelen savaşlar nedeni ile toprak kaybeden ve Avrupa'nın (özellikle İngiltere, Fransa ve Almanya'nın) adeta himayesine girmek zorunda kalan Osmanlı Devleti için 'hasta adam' demiştir.

'Hasta adam', yani ölmesi beklenen adam. Osmanlı Devleti, o kötü ve zor günlerde, yıkılması beklenen Devlet. Maalesef durum bu kadar acı idi.

İşte o zor ve acı günlerde 1876 yılında Padişah olarak tahta çıkan II. Abdülhamid Han, 1909 yılında kadar (İttihat ve Terakki denilen gafiller/hainler sürüsünün tezgahı ile tahtan indirilene kadar) Ülkeyi dirayetle yönetmekle kalmamış, teknoloji, eğitim, askeriye, diplomasi ve nice nice alanlarda ilerleme ve gelişmelere imza atmıştır.

Ne zaman ki İttihat ve Terakki 1908 yılında Osmanlı'da yönetimi eline geçirmiş, Ülke 10 yıl içerisinde talan edilircesine darmadağın edilmiştir. İttihat ve terakki denilen meşum (uğursuz) oluşum hakkında çok ağır ifadeler kullanıyorum. Bunu bilinçli olarak söylüyorum. Çünkü dertliyim. Dertli olan söyler.

Evet, 10 yıl içinde yani 1908-1918 arasında Ülkenin neredeyse tamamını kaybettiren ve bizi Anadolu'ya hapsettiren ya gafiller, ya hainlerden oluşan teşkilatın adı İttihat ve Terakki'dir.

Ve bu gafiller/hainler, sözde adalet, sözde hürriyet diye bol bol da bildiri ve nutuk irad ederlerdi. Yani kendilerinin kafaları tamamen baskıcı ve zorba oldukları halde, sözde hürriyet ve özgürlük bildirileri olur ve II. Abdülhamid Han'ı da zorba ve istibdatçı olarak gösterirlerdi.

Ve gelelim asıl söylemek istediğim hususa: 'Bir Lider, eğer bu gafiller/hainler ittifakı İttihat ve Terakki'nin bildirisini okuyor, onların söylemlerini kullanıyor ve bu zor dönemde onların yolunda yürüyorsa, o da ya haindir, ya gafildir.'

Ben İttihat ve terakki hakkında hiçbir zaman olumlu düşünmedim. Liderleri denilen adamları da (Enver, Talat ve Cemal'i) hiç sevmedim. Bu adamlar ya gafildir, ya haindir. İkisinden birisidir. Üçüncü şık yok. Gafil olduklarına dair düşüncem daha fazladır. Gafiller de olsa sevilecek halleri yoktur.

Gafiller/hainler güruhu İttihat ve Terakki 1908 yılında iktidara geldiğinde bakın Ülkemizin sınırları nereden nereye kadarmış? Hiç düşündünüz mü?

Düşünmediyseniz şimdi düşünün.

Osmanlı Devleti'ni 1. Dünya Savaşına sokan İttihat ve Terakki'dir. Biliyorsunuz 1. Dünya Savaşı 1914'te başladı ve 1918 yılında bitti. Savaş bittiğinde maalesef, elimizde yalnız Anadolu kalmıştır. Hatta elimizde kalan o Anadolu da işgal edilmiştir.

İttihat ve Terakki 1908 yılında iktidara geldiğinde Ülkemizin Toprakları Adriyatik'ten ta Hint Okyanusuna, Kafkaslar'dan Basra Körfezine kadardır. Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, Balkanlar, Yunanistan'ın büyük kısmı Selanik dahil Osmanlı Toprakları idi. Suudi Arabistan, Suriye, Irak, Filistin, Kudüs, Kuveyt, tüm Arap Emirlikleri ve Yemen Osmanlı Devletine ait idi.

İttihat ve Terakki ne yaptı?Gafillik ya da hainlikle hepsinin elimizden çıkmasını neden oldular.

Gafillerin/hainler güruhu İttihat ve Terakki'nin bunca Ülke toprağını elden çıkarmaya neden olacak en birinci hatası ve gafleti II. Abdülhamid Han'ı tahttan indirmeleridir.

Bunca yerde hükümran olan ve en zor zamanda bu toprakları aynı Devlete, (bazılarının hasta adam dedikleri Devlete) bağlı olarak bir arada tutan Abdülhamid Han'ı 31 Mart Vakasından dolayı suçlu göstererek tahtan indirmişlerdir. İttihat ve Terakkiciler, kendilerinin planladıkları ve Abdülhamid Han'ınhiçbir sorumluluğu olmadığı halde 31 Mart Vakası denilen olayı bahane ederek II. Abdülhamid'i tahtan indirmişlerdir.

31 Mart vakası bir çapulcu ayaklanmasıdır. Kim oldukları, nerden peydahlandıkları belli olmayan bir takım çapulcular Osmanlı Devletine karşı ayaklanmışlardır.

31 Mart'tan sonra 13 gün süren ayaklanma Selanik'ten gönderilen Hareket Ordusu tarafından bastırılmıştır. Hareket Ordusu ile çapulcular arasında üç gün süren çarpışmaların ardından sıkıyönetim ilan edildi. Padişah Abdülhamid Han tahttan indirilip yerine V. Mehmed Reşad tahta çıkarıldı. 31 Mart vakasına katılanlar ve destekleyenler yargılanarak 70 kişi idam edildi, 420 kişi ise çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı.

İşte bu 31 Mart hadisesinden sonra İttihat ve Terakkiciler meydanı boş buldular ve Ülkeyi adeta bir kumar oynayan pokerci gibi masada kaybettirdiler. Lanet olsun İttihat ve Terakkicilere.

Evet, yazımın bu noktasından sonra şu hususlara dikkat çekmek istiyorum.

Artık geçmişe takılmayalım. Geçmiş tarihte olanlar oldu. Artık geçmiş günleri geri getiremeyiz. Geçmiş günleri tekrar bugüne taşımak mümkün olmasa da, geçmiş günlerin hatasını tekrar etmeyerek ve hatta bu hususta dikkatli olarak, tedbirli olarak bugünü daha müreffeh hale getirip geleceği daha güvenli kılabiliriz.

Zaten benim bu yazıdaki kasdım da budur.

Ey Genç Kardeşim! Geçmişte yapılan hatalardan ders al ve bugünü huzurlu, geleceği güvenli kıl.

Gafillere aldanma ve hainlere de gereken cevabı ver. Gafilleri uyar ve hainleri de ez.

Gafiller uyarıyla belki akıllanırlar. Hainler asla akıllanmazlar. Hainleri ortadan kaldırmak şarttır.

Biz hayat düsturumuzda hep bunu esas aldık. Gafilleri akıl ve izanla ikaz etmek ve hainlere de sert ve acımasız şekilde karşılık vermek.

Bunu anlatırken her daim şunu söylerim: 'Devletimizin iki eli vardır. Şefkat eli, bir de demirden daha sert eli.'

Şefkat eliyle mazlumları ve hatta gafilleri okşamak ve onları himaye etmek, demirden daha sert elimizle de hainleri, zalimleri yok etmek. İşte Devlet budur. Bunu yapan Devlet, Devlet'tir.

Bunu yapmayanlar bomboş tamtakır gelip geçici heyecandır.

Benim yazımın başlığında ifade ettiğim Sultan II. Abdülhamid Han Can'dır. Diğerleri Boş Heyacan'dır derken asıl kastım da budur.

Sonsöz: Devlet için ne gerekiyorsa, Devletimizin ezel-ebed müddet hükümranlığı için ne yapılması gerekiyorsa onu aynen Canımız II. Abdülhamid Han gibi yapmak bizim vazifemiz ve bizim esas şiarımızdır. Vesselam.