“Dağlarımızı yeşerttik sıra ovalarımızda.
Barış da biziz devrim de.
Amed de bizim Kobani de.”

Pankart Diyarbakır’daki Demgenç Kongresi’nden alınma.

Realitede hiç bir karşılığı olmayan bu süslü sözlere inanan insanların nasıl bir halet-i ruhiyede olduğunu, nasıl bir hayat yaşadığını, içinde biriken öfke ve nefretin düşünme sistemini nasıl bu kadar derinden etkileyebildiğini hep merak ettim.

Birinden veya bir şeyden nefret etmek veya çok sevmenin, o şey hakkındaki bütün algılamaları değiştirdiğini, doğruyu yanlış, yanlışı doğru, güzeli çirkin, çirkini güzel, şeytanı melek, meleği şeytan haline getirdiğini bilirdim ama “yeşerttikleri yerler” arasında Diyarbakır’ın Sur ilçesi olmadığını söylemeden duramadım.

Sokağa çıkma yasağına ara verildiği andan itibaren yaşadıkları yerleri terk eden yüzbinlerce masum insan çatışmanın ortasında kalmamak için evlerini bile satmaya başlayınca, “Krizi fırsata dönüştüren zihniyetin” orada da bir emlak borsası kurarak, 200-300 bin TL’lik tarihi taş evleri 50 bin TL’ye el değiştirir hâle getirdiğine üzüldüğüm için söylemeden duramadım.

Pankartta yer alan; “Barış da biziz devrim de” söyleminin ise, Kürtlerin yüzyıllar boyu yaşadığı ezilmişlik ruhunun aşağılık kompleksine dönmüş halini yansıtması noktasında çok manidar olduğunu söylemeden duramadım.

Barışa da devrime de “ancak biz karar veririz” psikolojisi altında “kendini güçlü hissetmek isteyen” Kürt gençlerini sokağa döken bu zihniyetin bir örneğini, trafikte görülen Şahin, Kartal tipi “miadını doldurmuş ancak sahibi gibi yaşama mücadelesi veren” arabaların hadsizce lüks arabalarla yarışını izlediğim için söylemeden duramadım.

Haddini bilmeyen ve gücünü tanımadan trafikte terör estiren bu aciz zihniyetin, üç-beş çapulcu Kürt gencinin Diyarbakır’ın altını üstüne getirmesi ile aynı ayarda olduğunu bildiğim için söylemeden duramadım.

Yaşanan bu olayları ise, 7 Haziran’da %81,6, 1 Kasım’da ise %75,7 oy vererek, içlerindeki “ezikliği” telafi etmenin tek yolu ortalığı yakıp yıkmak olarak gören bu zavallı hastalıklı zihniyeti destekleyen Sur halkına, “PKK’nın özel teşekkürü” olarak düşünmeden de edemedim.

Ve maalesef bunu da söylemeden duramadım...