1845 – 1898 zaman dilimini kapsayan Siyasal Siyonizm’in birinci dönemini müteakip, ikinci dönemi (1898 – 1948), Viyanalı Yahudi hukukçu ve burada yayınlanan Neue Freie Pres gazetesinin Paris muhabiri gazeteci Theodor Herzl’in 27 Ağustos 1898’de İsviçre’nin Basel şehrinde “I.Dünya Siyonist Kongresi” ni toplaması ve burada “Dünya Siyonist Teşkilatı” nın kurulması kararının alınmasıyla birlikti kendisini gösterdi.

Siyonizm'in Siyasallaşması ve Adresini Bulması

1845 – 1898 zaman dilimini kapsayan Siyasal Siyonizm'in birinci dönemini müteakip, ikinci dönemi (1898 – 1948), Viyanalı Yahudi hukukçu ve burada yayınlanan Neue Freie Pres gazetesinin Paris muhabiri gazeteci Theodor Herzl'in 27 Ağustos 1898'de İsviçre'nin Basel şehrinde 'I.Dünya Siyonist Kongresi' ni toplaması ve burada 'Dünya Siyonist Teşkilatı' nın kurulması kararının alınmasıyla birlikti kendisini gösterdi.

Paris'te 1895 'Dreyfüs Olayı' ('Yahudilere ölüm' vb. sloganlarının atıldığı büyük miting) sebebiyle de Fransız Antisemitizminin büyük etkisinde kalan Herzl, artık bundan böyle 'Yahudi Meselesi vardır' düşüncesinden hareketle, bunun çözümünün ancak 'Vaat Edilmiş Toprak Filistin'e geri dönüşle mümkün olacağını dili getirmek için 1896'da 'The Jewish State –Yahudi Devleti) isimli kitabını yayınladı.

Bir çeşit, 1897'de toplanması planlanan 'I. Dünya Siyonist Kongresi' nin 'öneriler paketi' olan kitap, Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması için bunun hazırlık görevini ifa edecek bir 'Yahudi Cemiyeti' kurulması ve ardından, Büyük Devletlerin yardımları ve Yahudi zenginlerinin büyük para yardımlarıyla Yahudi göçleri sonucu burasının kolonize edilmesiyle hedefe ulaşılacağı üzerinde duruluyor. (Theodor Herzl, The Jewish State, M. Nevman Publishing House Ltd., Tel Aviv, 1956, s. 37 – 39)

Herzl'in kitabında dile getirdiği bir kongre toplanması ve bir cemiyet kurulması isteği büyük ilgi gördü. I. Dünya Siyonist Kongresi, 27 Ağustos 1897(de İsviçre'nin Basel şehrinde Yahudilerin yaşadığı 17 ülkeden 240 delegenin katılmasıyla başladı.

Biri çeşit toplanan ilk 'Yahudi Milli Meclisi' olan Kongre sonunda adına 'Basel Programı' denilen bir program kabul edildi. Bunu göre, adres vermeye ve işleri yönetmeye yönelik olarak bir 'Yahudi Cemiyeti' kurulacak, Filistin'de kolonizasyon şartlarına uygun göçlerle Yahudi yerleşimi sağlanacak, Yahudilerin millili his ve duyguları kuvvetlendirilecek, Siyonizm'in amaçlarını gerçekleştirmek uğrunda, hükümetlerin rızasını almak için hazırlık çalışmalarına başlanacaktı. ( Nahum Solokov, A History Zionism 1600 – 1918, Ktav P. House Inc., New York, 1969, s. 268 – 269)

Kongre'de 'Dünya Siyonist Teşkilatı' da kurularak 'icra komitesi' başkanlığına T. Herzl seçildi. Herzl, 'Bazsel Programı' nın önemi vurgularken hatıra kitabında, 'Basel'de ben Yahudi Devleti'ni kurdum. Eğer bunu yüksek sesle söylersem, bütün dünya bana güler. Fakat beş sene içinde veya elli sene sonra garantili olarak bunun böyle olduğunu herkes görecektir…' ifadelerini kullanıyordu. (Theodor Herzl, The Complete Diaries of Theodor Herz, Volume II The Herzl Press Thomas Yoseloff, Nev York – London, 1960, s. 581) Herzl'in 'projeksiyon planı' nın isabet derecesine bakınız ki, bağımsız İsrail Devleti 50 sene sonra (1897 – 1947) 1947'de kurulacaktır.

Yahudilerin Başlangıcından Günümüze Filistin'e Koloniyalist Yerleşme Planları

Siyasal Siyonizm'in doğduğu 1845'den başlayarak İsrail Devleti 1950'de kurulana kadar çalışmalarının iki ana unsurunu hep Koloniyalizm ve emellerini tek başına gerçekleştiremeyeceği için Büyük Devletlerin yardımlarını anlamak teşkil etmiştir.

Neden Koloniyalizm? İngilizce bir kelime olan ve 'koloni'den gelen bunun sözlük anlamı şöyledir: 'Koloni: Müstemleke, sömürge, kendi memleketlerini bırakıp bir başka memlekete yerleşen topluluk.' (Hayat Büyük Türk Sözlüğü, Koloni maddesi, Hayat Yayınları. İstanbul, 1967, s. 740) . Sözlüm anlamı, 'Emperyalizm' kelimesiyle de ('Emperyalizm: Bir devletin sınırlarını genişletme politikası' (A.g. sözlük, s. 337) 'eşanlamlı' olan 'Koloniyalizm –Emperyalizm' dendi mi tarihte ilk akla gelen Batı Avrupa yayılmacılığı ve sömürgeciliğidir. İşin esasına bakılırsa, Yahudi Tarihi de ana hatlarıyla bir 'Koloniyalizm – Emperyalizm' tarihi olup, Yahudilerin M.Ö. 2000 yılları cıvarında yaşamakta oldukları Irak'ın Ur şehrinden gelerek 'Vaat Edilmiş Toprak' Filistin'e yerleşmeleri, burasının yerli halkları Filistileri (Filistin coğrafya adı bunlardan kaynaklanır), Kenanileri vb. topyekun soykırıma tabi tutarak 'Koloniyalist –Emperyalist' bir işgalci yerleşim olmuştur.

Siyonist Yahudilerin bu gelenekselliğini, 'Coğrafi Keşifler' le gelen Avrupa Ticaret Kapitalizmi Koloniyalizml taklitçiliği de takviye etmiştir. Bunun esansını, üç madde olarak, nüfus transferi ve sürekli devam eden bu transferin yanında, yerleşilen bölgelerde kalıcı ve yayılmacı olmak örneği kendisini Amerika'nın keşfinde göstermiş, buraya yerleşen Anglosaksonlar ve Latinler, kendileri 'Beyaz Irkın' üstünlüğü ırkçılığı yanında, 'Sosyal Darvinimz' den ileri gelen gerekçelerden olarak da Amerika'nın yerlilerini 'henüz insan olmamış, havyarlar' olarak görmesi sonucu, yerli halk Kızılderililer, Aztekler ve Mayaları topyekun soykırıma tabi tutarak buralarda kalıcı ve yayılmacı varlık göstermişlerdir. Bunların bir benzerini İngiliz Kapitalist Emperyalizmi Avusturalya ve Yeni Zellanda'yı keşfi ve işgali sonucu buraların yerlilerinin büyük bir kısmını yok ederek göstermiştir. . Yahudiler de zaten kadimden beri 'üstün ırk' düşüncesine sahip oldukları ve kendilerinden olmayanları 'hayvanlar' olarak gördükleri için Filistin'e kadim yerleşimlerinin ardından gelen günümüz dünyasındaki yerleşimleriyle de aynı geleneklerini sürdürerek dışarıdan gelip koloniyalizmle işgal ettikleri Filistinli Arapları da kademe kademe sürgünler ve soykırımlara tabi tutarak Filistin'i 'safi' ırktan olarak yalızca Yahudilere tahsis edilmiş bir alan oldukları politikalarını bugün de sürdürmektedirler ki, bütün bunlar, sömürgecilik ve yayılmacılıkta Avrupa Tarihi ile Yahudi tarihinin tam bir benzerlik ve paralellik arz ettiğini göstermektedir.

Theodor Herzl'in Koloniyal ve Büyük Devletlerin Fiilistin'de 'Jandarma –Polis Devleti' Olmak için Çalışmaları

Herzl'in koloniyalizm politikasının esasını, tarihte iki Yahudi sürgünü 'Babil Sürgünü' ve 'Roma Sürgünü' sonucu Filistin'de artık hiçbir Yahudi kalmamış ve burası bundan böyle Arapların vatanı olmuş 'Yahudisiz Filistin' in Yahudi göçleriyle kolonize edilip doldurularak zamanı gelince (Özellikle de Yahudi nüfusu Araplarla en azından eşitlenince) burada yerli halk Araplara rağmen Bağımsız Yahudi devletini kurmak teşkile ediyordu. Bunun koloniyal yapılanması nasıl olacaktı? Hatırlarında dile getirdiği üzere otonom –muhtar –özerk birer yönetim olan Mısır, Bulgaristan ve Venedik hükümetlerine benzer, ilk merhalede düşünülen Osmanlı Devleti'ne bağlı bir yönetim olacaktı. Bununla ilgili olarak 15 Ekim 1898 tarihli hatıralarında Osmanlı Devletine sunulacak 'Koloniyalizm Planı' hakkında şunları yazmıştı: 'Alan, Mısır Irmağından (Nil) Fırat'a kadar uzanacak. Müesseslerimizin kurulması için bir geçiş devri şart. Bu devre içinde bir Yahudi vali tasarlanabilir. Bundan sonra Mısır ile Sultan arasında ilişkilere (otonom yönetim)benzer bir ilişki düşünülebilir. Bölgedeki Yahudi nüfus, toplam nüfusun üçte ikisini geçer geçmez diplomatik yollara veya kuvvete başvurularak bağımsız Yahudi yönetimi kurulur.'( Herzl, The Complete Diarıes…, Volume II, s. 711)

Filistin'e göçleri planlanan Yahudilerin bu göçlerini finanse edecek bir yapılanmaya ihtiyaç vardı. Herzl, bunu temin için Yahudi zenginlerinin kapısını çalarak onlardan para yardımı dilendi. Toplanacak bu paradan ayrıca, Osmanlı Devleti 'nin Batılı devletlere olan borcunun ödenmesine de bir pay ayrılacaktı. Yahudilerin en zenginlerinden Edmond James Rothschildler ve Samuel Montagu, Herzel'in ileri sürdüğü şartlarda Filistin'de bir Yahudi devleti kurulamayacağı için ona destek vermediler. Filistin'de Yahudi koloniyalizmini finanse edecek kuruluş 'Colonial Bank' (Koloni Bankası) adı altındı 27 Ağustos'ta toplanan I. Dünya Siyonist Kongresinde karar alınması sonucu kuruldu. Finans kaynağını Yahudi halkın vereceği 'shekel' (vergiler) teşkil edecekti. (Sundel Doniger, A Zionism Prime, Young Judae, New York, 1917, s. 39)

Herzl'in Siyasal Siyonizm'e destek uğrunda Büyük Devletlerle Filistin'de onların 'Koloniyal Jandarma –Polis Devleti' olmak uğrunda görüşmeleri ve vaatlerinden olarak, bunun çalışmalarına, 'nabız yoklamak' kabilinden daha I. Dünya Siyonist Kongresi başlamadan önce başladığı görüldü. Bunu erkenden 'Yahudi Devleti' isimli kitabında Avrupa'nın Büyük Devletlerinden birisinin kendilerine yardımcı olması karşılığı bölgede onlara 'karakol devleti' statüsünde nasıl yardımcı olacaklarını şöyle dile getirmişti: 'Avrupa için bu bölgede (Filistin'de) Asya'ya karşı bir siper, barbarizme zıt, medeniyetin bir ileri kolu olacağız.' (Herzl, Yahudi Devleti, s.66)

Herzl'in kendilerine yardımcı olabileceği uğrunda en çok ümitvar olduğu devlet Kayzer II. Wilhelm Almanyası olmuş, bu uğurda Kayzer'le sürekli temaslarda bulunmuştu. Hatta, onun 1896'da Osmanlı Devletini ziyareti sırasında onun peşine düşmüş, onunla beraber tậ Kudüs'e kadar giderek her fırsatta onu davasına kazanmak istemiş bunun karşılığı ise ona 26 Nisan 1896 tarihli mektubunda şu vaatte bulunmuştu: 'Tanrı'nın vasiyeti sonucu eğer vatanımıza dönersek, biz Batı medeniyetinin temsilcisi olacağız. Doğunun bu köşesinde (Filistin'de) Batı'nın iyi geleneklerini Doğunun belalarından koruyacağız.' (Herzl, The Complete Diaries…, Volumu I, s. 343) Kayzer Almanyası, sömürgecilik ve yayılmacılık emelleri gereği Sultan II. Abdülhamit'le iyi geçinmek politikası takip ettiği için Sultan'ı darıltmamak uğrunda Siyasal Siyonizm'e I. Dünya Harbinin sonunu kadar destek vermedi.

Herzl, I. Dünya Siyonist Kongresi yapıldıktan sonra Aralık 1898'de Londra'ya gelerek, İngiliz Başbakanı Lort Salisbury'la görüştü. Filistin'de Mısır'daki İngiliz otonom idaresine benzer bir yönetimin İngiliz desteğiyle kurulması halinde ona şu vaatte bulundu: 'İngilizlerin Akdeniz'den Filistin ve buradan da Basra Körfezi'ne kadar uzanacak demiryolu yapımına yardımcı olacaklarını, hatta, bunun masraflarını kendilerinin karşılayacaklarını ve Süveyş Kanalı bölgesinde İngilizlerin aleyhine olacak güçlükleri gidereceklerini söyledi.' (G.H. Jansen, Zıonism İsrail and Asian Ncationolism, The Institute for Palestine Studiues, Beyrut 1971, s. 96)

Herzl, kendisine destek uğrunda Roma'da Papa, İtalyan Kralı ve Petersburg'da Rusya İçişleri Bakanı Plehve ile görüşmüş, bulardan istediği desteği alamamış, Roma'daki görüşmeleri hakkında hatırlarında şunlara yazmıştı: 'Görüşmelerimizin sonucu: İnanıyorum ki, Roma bizi karşı. Çünkü, Yahudi Meselesinin Yahudi Devleti şeklinde neticelenmesini istemiyorlar, muhtemelen bundan korkuyorlar.' (Herzl , The Complete Diaries…, Volume I, s. 352- 354) Roma'da Krallık ve Papa, kurulacak bir Yahudi Devleti'nin Kudüs'te kadimden beri lehlerine olan 'Mukaddes Yerler' yapılanmasına son verecekleri düşüncesiyle ona destek olmamışlardı.

Herzl'in en son teması, kendi tabiriyle yardım için pek ümitvar olmadıkları Fransa ile olmuş, Paris'e de gelerek Fransız devlet adamlarına, onlara bölgede 'jandarma – polis devleti' olacaklarına dair şu vaatte bulunmuştu: 'Fransa'nın Yahudileri kurtarması halinde, Kudüs'ten Süveyş Kanalı'na kadar Fransız koloniyalizminin kurulmasına yardımcı olunacaktır.' (Michael Jansen, The United State, and the Palistine People, The Institute for Palestine Studies, New York, 1976, s. .98)

Herzl'in Sultan II. Abdülhamit'le Pazarlıkları ve En Sonunda Sultan'nın Devrilmesi ve Osmanlı Devletinin Yıkılması Kararını Alması

Herzl nezdinde Siyasal Siyonizm'in emellerini gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti ile olacak temasları 'özel bir önem' arz ediyordu. Bunu sebep, içinde bağımsız Yahudi Devleti kurulacak olan Filistin, Osmanlı Devleti'nin Şam vilayetine bağlı Kudüs sancağının topraklarıydı. Bu sebepten Herzl, isteklerini Osmanlı Padişahı Sultan II. Abdülhamit'e kabul ettirebilirse , 'Yahudi Meselesi' daha işin başında erkenden çözüme kavuşacağından diğer Büyük Devletlerle görüşmelere lüzum kalkmayacaktı.

Herzl, isteklerinin Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmesini yönelik olarak I. Dünya Siyonist Kongresi toplanmadan önce 'nabız yoklamak' kabilinden Sultan II. Abdülhamit'le ilk görüşmesini yapmak için 17 Haziran 1896'da, Viyana'dan Sultan II. Abdülhamit'in ajanı olarak kullandığı kendisine sadık adamlarından Polonyalı Philip Newlinsky ile birlikte İstanbul'a geldi. Padişah'tan izin alıp görüşmek için Newlinsk'yi Yıldız Sarayı'na gönderdi. Sultan'ın 'hasta' olduğu ileri sürülerek izin isteğine müspet cevap verilmez. Bunun üzerine Herzl, Sultan'ın 1883'den beri yürürlükte olan Filistin'e Yahudi göçü yasaklarını kaldırmasına yönelik olarak yapacağı teklifleri Newlinsky aracılığıyla II. Abdülhamit'e iletir ve ondan bunların cevabını bekler.

Herzl'in teklifini yaptığı istekler 'kazan kazan formülü' üzerine oturulmuş isteklerdi. Sultan II. Abdülhamit'in Filistin'e Yahudi göçü yasaklarının kaldırarak, Filistin'de Osmanlı'ya bağlı otonom bir Yahudi koloniyalizmi kurulacak olunursa, bundan hem Yahudiler hem de Osmanlı Devleti fayda görecekti. Bu koloniyal imtiyaza karşılık Herzl'in Sultan'a kazanç teklifleri hatıralarında anlatıldığı üzere şunlar olacaktı: 'Biz, Türkiye'nin mali durumunu düzeltmek için 20 milyon harcayacağız. Bu meblağın iki milyonunu Filistin'deki değişiklik için vereceğiz. 80 bin Türk lirası, bu sermayenin yıllık sermayesi olacak. 18 milyonu ile Türkiye'yi Avrupa'nın mali kontrolünden kurtaracağız.' (Herzl, The Complete Diaries…, Volume 1, s. 365) Herzl ayrıca, hatıralarının birçok yerlerinde Türkiye ve Sultan'ın lehine olarak, Yahudi sermayesini Türkiye'ye çekip onu kalkındıracaklarını, Avrupa'da Sultan'ın aleyhine olan propagandayı onun lehine çevireceklerini, Ermeni Meselesi konusunda onun politikasına destek olacakları üzerinde de durur. Padişah'a sunulacak 'İmtiyazlı Yahudi Otonom Bölgesi' sınırları da şöyle olacaktır: 'Sınırlar, Kuzey'de Kapadokya dağları (Orta Toroslar), Güney'de Süveyş Kanalı'na kadar olana alanı kapsamalı. Devamlı tekrarlanacak slogan : 'Davut ve Süleyman'ın Filistin'i olmalıdır.' (Herzl, The Comlete Diaries…, Volume I, s. 342). Bunlardan anlaşılan, Yahudi Devletinin Osmanlı sayesinde kurulması karşılığı bir çeşit bölgesinde ona 'Jandarma –Polis Devleti' olmak garantisi verilmek isteniliyordu.

Newlinky, Herzl'in elçisi olarak bu tekliflerini Sultan II. Abdülhamit'e iletir. Herzl, alınacak cevabı beklemenin büyük heyecanı içinde huzurdan çıkınca ona sorar: 'Sultan ne dedi, ne dedi?' Newlinky'in cevabı olumsuzdur. Sultan'ın kendisini şunları söylediğinden bahseder: ''Sultan dedi ki, Eğer Mister Herzl senin bana arkadaşım olduğum gibi bir arkadaşın ise, ona nasihat et bu konuda diğer bir adım atmasın. Ben bir karış olsa bile toprak satamam. Zira, bu vatan bana ait değil milletime aittir… Ben onun hiçbir parçasını veremem Bırakalım Yahudiler milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman, onlar Filistin'e hiçbir karşılıksız sahip olabilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir vücut üzerinde ameliyat yapılmasına razı değilim.' (Herzl, The Complete Diaries…,. Volume I, s. 378 – 379)

Sultan'ın bu cevabı karşısında Herzl kendi tabiriyle çok sarsılır ve 'beninden vurulmuş' a döner. Ama pes etmez. I.Dünya Siyonist Kongresi topladıktan sonra da Sultan ve Babıali ile pazarlıklara yönelik olarak İstanbul'a 1902 yılına kadar 4 defa daha gelir ve gider. En sonunda, İngiliz ajanı ve Sultan'ın da kendi 'ajanı ve sadık adamı' olarak kullandığı İngiliz Profesör Arminius Vambery'i vasıtasıyla 19 Mayıs 1901'de Herzl Sultan'la görüştürmeye muvaffak olur. Newlinsky'in ilettiği tekliflerini ona tekrarlar. Sultan, Osmanlı'nın Avrupa'nın mali kontrolünden kurtarılması ve ve Yahudi sermayesinin Türkiye'ye çekilmesi konusundaki 'konsolit meselesi' nin muğlak olduğunu ileri sürerek Herzl'i başından savar. Herzl, bunu müteakip gelişlerinde Sultan'la bir daha görüştürülmez. Görüşmek ihtiyacı duyarsa Başmabeyni Arap İzzet Paşa ile görüşmesi istenir. İzzet Paşa Arap olduğu için daha işin başından beri vatana bölücü bir yapılanma olarak ortaya çıkan Herl'in tekliflerine müspet cevap vermez. Paşa, eğer Yahudiler Türkiye'ye gelmek istiyorlarsa, Filistin hariç istedikleri bir yerde, Mezopotamya veya Anadolu'nun bir köşesinde onların iskan edilebileceklerini söyler. Herzl'in buna cevabı : 'Filistinsiz bir imtiyazı derhal ret ettim' olur.(Herzl, The Complete Diaries…, Volume III, s. 1222)

Herzl'in pazarlık için İstanbul'a son gelişi Temmuz 1902'de olur. Aldığı cevap yine 'ret' cevabıdır. Bunun üzerini bundan böyle Osmanlı Devletiyle artık anlaşamayacağı kararına varmış ve bu sefer de emlerlini gerçekleştirmek için Sultan'ın devrilmesi ve Osmanlı Devletinin yıkılması planları yapmaya başlamıştır. Bunları hatıralarında şöyle dile getirir:

I-Kudüs sancağı yakınlarına yerleşerek, ilk fırsatta, İngiltere'nin himayesinde Bulgarların 1885'de kendilerine bağlı özerk bölge Doğu Rumeli'de isyan çıkardıkları gibi bir isyan çıkarıp, bu sayede Filistin'e sahip olmak,

2-Kendilerine 'en büyük engel' olarak gördükleri Sultan II. Abdülhamit'i devirmek için harekete geçmek ve bu uğurda onun muhalifleri Meşrutiyet taraftarları Jön Türkleri kullanmak,

3-Osmanlı İmparatorluğunun dağılması beklemek ve istemek, bu sayede Filistin'e kendileri sahip olmak. (Herz, The Complete Diaries…, Volume I, s. 374 ve Volume III, s. 1080)

'KOLONİYALİST –EMPERYALİST ' VE 'JANDARMA –POLİS DEVLETİ' İSRAİL'İN DOĞUŞU

Dördüncü Bölüm

Siyasal Siyonizm'in Giderek İngiltere'ye İstinadı ve Onun 'Koloniyal Jandarma –Polis Devleti' Olması İsteği

Dünya ve Türkiye Yahudi Siyasal Siyonistleri, Herzl'in verdiği yeni emirleri doğrultusunda Filistin'e göç yasağını kaldırmada önlerindeki en büyük engel Sultan II. Abdülhamit'i yıkmak için Jön Türklerle işbirliği yaptılar. Temmuz 1908'de Sultan'ı bir ihtilalle devirecek olana İttihat ve Terakki Cemiyeti, Selanik'te Jön Türklerle işbirliği yapmada en önde gelen Yahudi Siyasal Siyonist Emanuel Karasso'nun üstat- ı azamı (başkanı) olduğu İtalyan masonluğuna bağlı Macedonia Rizorta locasına kaydını yaptırdığı Jön Türkler tarafından kuruldu. Yaptığı 'Meşrutiyet'i yeniden ilan propagandaları' yla III. Ordunun genç subaylarını ihtilale hazırlayan Cemiyet, adına 'Jön Türk İhtilali' denilen ihtilali yaparak 24 Temmuz 1908'de II. Abdülhamit'i Meşrutiyet'in ilanını kabul ettirdi. Bu ilanı Siyonistler de büyük bir sevinçle karşıladılar. Bu sevinci, Herzl'in davasında 'sağ kolu' denilen Max Nordau şöyle dile getirdi: 'Eğer Herzl sağ olsaydı, (Hürriyetin ilanı için) bu benim beratım derdi.' (Prof. Dr. Kemal Öke, Siyonistlerini İttihatçılar Nezdindeki Başarısız Girişimleri, Prof. Dr. Ümit Doğanay'ın Anısına Armağan Kitabı, İst. Ün. Yy. İstanbul, 1982, s. 222)

Gerçekten de II. Meşrutiyet'in ilanı Siyonistlere de yaradı. Ardından, içinde Siyonistlerin de bir tertip eseri olarak bulunduğu 31 Mart 1908 İhtilaliyle Sultan II. Abdülhamit tahtından indirilip Selanik'e sürgüne gönderilince, Siyonistlerin iyice faydalanmasına yönelik yollar açılmış oldu. Bundan istifade ile Dünya Siyonist Teşkilatı Başkanı Davit Wolffson İstanbul'a gelerek İttihatçıların nüfuzundaki Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa hükümetiyle görüşmeler yapması sonucu, Mayıs 1909 ayını sonundu Yahudilere göç yasağı kaldırıldı. Bu yasak ancak 1 Haziran 1909 – 31 Ağustos 1909 zaman diliminde üç ay kadar sürdü. Buna sebep, İttihatçıların da Siyonist hareketi bir 'vatan bölücü faaliyet ' olarak görmeleri sonucu, göç yasaklarını yeniden yürürlüğe koymaları Siyonistlerle aralarındaki bağları iyice kopardı. Siyonistler bu sefer de emellerini gerçekleştirmek için Herzel'in kendilerine verdiği 'Türkiye'nin dağıtılması' görevini yerine getirmek uğrunda n onu I. Dünya Harbine sokmak için bütün gayretleriyle çalıştılar. Harp başlayınca Siyonist Yahudiler de buna İngiltere'nin safında dahil oldular. . Çanakkale Cephesinde 600 kişilik 'Siyon Katır Alayı' ve Filistin Cephesinde ise 'Kral Askerler' adıyla anılan 5000 kişilik 4 alayla bizimle savaştılar. Bu alayların kurucusu Rusya Siyonist Yahudisi Wladimir Jabotinsky hatıralarında, İngilizler safında savaşa dahil oluşlarının önemini, 'Siyonizmin tek umudu, Türk imparatotorluğunun yıkılması idi. Türkiye'nin dağılması sonucunda Yahudiler lehine doğabilecek ihtimaller daha büyük önem taşıyordu… İngilizlerini zaferi bizi de zaferimiz olacaktı.' (Wladimir Jabotinsky, Sadece Bir Emir Kipi İsrail'i Kur, Çev. A. Aşçı, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2013, s.10 – 11) Nitekim de bütün bu yazılanlar oldu. Osmanlının yenilip dağılması sonucu 25 Nisan 1920'de müttefiklerin Sen Roma Yüksek Konseyi toplantısında Filistin İngiltere'nin manda idarisini verildi ve bu karar 22 Temmuz 1922'de Milletler Cemiyeti tarafından onaylandı. Manda yüksek komiseri olarak İngiliz Yahudisi Siyonist Herbert Samuel atandı. Onun Filistin'e gelişini Yahudiler büyük bir çoşkuyla karşıladılar. Misyonu, 'kaderin adamı ve yeni bir İkinci Musa' olarak görüldü. (William Ziff, The Rape of Palestine, St.Botophs Puplishing Company, London, 1948, s. 91) Samuel, her şeyi Yahudi devleti kurulacak şekilde planlfyıp ve yerine getirmesi sonucu II. Dünya Harbini müteakip bağılsız İsrail Devleti kurulacaktır.

Herzl 1904'de ölünce Siyonistler, 'Politikacılar' ve 'Pratikler' adlarıyla ikiye ayrıldılar. Politikacıların merkezi Almanya, Pratiklerin merkezi ise İngiltere oldu. Başını Kimyager Chaim Weizman'ın çektiği İngiltere'deki Siyonist Yahudileri baskın çıkarak Siyonizm'in merkezini buraya taşıdılar. Onların düşüncesince Siyonist emeller ancak dünyanın birinci süper gücü İngiltere'ye istinatla gerçekleştirilebilirdi. Bunu, bir nostalji ve beklenti olarak hem de İngiltere'ye Filistin'de 'Koloniyal Jandarma-Polis Devleti' olacakları vaadiyle Weizman daha 1904'de şöyle dile getirir: 'Akla uygun olarak söyleyebilirim ki, Filistin İngiltere'nin nüfuz sahasına girebilir. İngiltere, müstemlekesi gibi addederek buraya Yahudi yerleşimini teşvik edebilir. Biz, 20 sene veya otuz sene içinde buraya bir milyon belki de daha fazla Yahudi'yi getirip yerleştirebiliriz. Bu Yahudiler orayı kalkındıracak, medeniyeti geri getirecekler ve Süveyş Kanılı için (İngiltere lehine) etkili bir koruma sağlayacaklardır.' (Chaim Weizman, Trail and Error, Happen and Brothers Publisher, New York, 1949, s. 192)

Weizman'ın Herzl gibi yaptığı 'projeksiyon planı' nın isabet derecesine bakınız ki, Filistin 1920'de İngiliz manda idaresine verildikten 20 yıl (1920 – 1950) sonra 14 Mayıs 1950'de İsrail Devleti'nin bağımsızlığını ilanı sonucu bölgesinde hem İngiltere ve hem de artık dünyanın birinci süper gücü haline gelmiş olan Amerika' ya 'Koloniyal Jandarma –Polis Devleti' rolünü yerine getirmeye başlayacaktır.

  1. Dünya Harbinde Nazi Almanyasının Yahudileri soykırıma kadar varan baskı altına alması sonucu buradan 600 bin Yahudinin Filistin'e göçüyle gelen nüfus sonucu, nüfus dengesi giderek Araplar aleyhine bozulduğundan, Araplar bunu hazmedemeyerek Yahudi işgalcilerle çatışmaya başlamışlar, İngiltere buna bir hal çaresi bulmak için konuyu Birleşmiş Miletler Teşkilatı'na götürmüştür. Bundan, 29 Kasım 1947'de Filistin'i Yahudiler ve Araplara taksim edilerek iki devletli bağımsızlık karara çıkmıştır. Araplar buna karşı çıkınca Yahudi –Arap Savaşının boyutları büyümüş, savaşa Mısır, Ürdün ve Suriye orduları da dahil olduğu halde, Araplar harbe hazırlıksız girdikleri ve biraz da 'iç ihanet' e uğradıkları için mağlup olmuşlardır. Bununun sonucu Yahudiler 14 Mayıs 1950'de bağımsızlıklarını ilan ederek İsrail Devleti'ni kurdular.
  2. Dünya Harbi'nin bitimini müteakip İsrail'in kurulmasına Amerikan başkanlarından en büyük desteği 1945'de Başkan seçilen Harry S. Truman vermeye başlayacak, İsrail 14 Mayıs 1950'de bağımsızlığını ilan edince, 11 dakika gibi kısa bir zaman sonra onun bağımsızlığını tanıyan ilk devlet Amerika olacaktır. (Alan R. Taylor, İsrail'in Doğuşu, Çev. M. Karaşahan, Pınar Yayınları, İstanbul, 2000, s. 129) Truman'dan sonra başkan seçilen Dwight D. Eisenhower'in İsrail'e desteği en üst seviyede kendisini gösterecek, 1952'de 'Eisenhower Doktrini' yle birlikte, İsrail'in korunması ve yaşatılması tam anlamıyla Amerika'nın inhisarına girecektir. Bu cümleden olarak, İsrail'in Amerika'ya bağımlı, ancak onun her türlü desteğiyle yaşayabilen, Amerikan Kapitalist Emperyalizminin nasıl bir 'Koloniyal Jandarma –Polis Devleti' yapılanması içine girdiğine dair Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, 'Emperyalizmin Hizmetinde Siyonizm'in Rolü' başlıklı yazısında bir sonuç değerlendirmesi olarak şunları yazar: ' Siyonizm Ortadoğu'da emperyalizmin bir aracı, uluslararası barış ve güvenlik için de bir tehlikedir. Sonuç olarak, gerici ve yayılmacı bir ideoloji olan Siyonizm'in Semitizm aleyhtarlığıyla da bir ilişkisi yoktur. Bugünkü Siyonizm İsrail'de ve Amerika'da büyük Yahudi burjuvazisinin ideolojisidir. Emperyalizme hizmet eder ve kurtuluşçu güçleri hedef alan yeni sömürgecilik tasarılarının yardımcısıdır. Yahudi sorununu çözemez; emperyalizmin yalnızca Yahudi kanadıdır.' (Siyonizm ve Irkçılık, s. 180 – 181) Zaten, Siyonist İsrail'in, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Kasım 1975 tarih ve 3379 sayılı kararıyla da 'ırkçı bir devlet' olduğu tescillenmiş, özet olarak bunun gerekçeleri söyle dile getirilmiştir: 'Sonuç olarak Siyonizm, yalnız sistematik bir ideoloji değil, Yahudi olmayanlara yönelik sistematik olarak bir ırk ayrımı bütünüdür. Siyonizm, İsrail'in kuruluşunun siyasal felsefesi, güncel ve geçmiş siyasal pratiğinin temeli olarak kurumsallaşmış ve devlet biçimine dönüşmüş ırkçılıktır… Böylece Siyonizm, bir yandan Yahudi olmayanların topraklarından kovulmasına yönelik bir ideoloji, öte yandan Yahudiler için ve Yahudiler tarafından sömürgeci bir yerleşim felsefesidir. Siyonizm, aynı zamanda, Yahudileri kendi ülkelerinden (yaşadıkları çeşitli ülkelerden) ayırma, onları bir ülkede toplama ve ülkenin Yahudi olmayan yerli sakinlerini tahliye etme ideolojisidir.' (Siyonizm ve Irkçılık, s. 276)

Görülüyor ki, Siyonist Yahudilerin Filistin'e sonradan gelip buraya 'koloniyal işgalci' olarak yerleştikleri halde, Filistin'in yerli halkı ve toprağının asıl sahibi Araplara karşı, son Gazze olayları yanında Batı Şeria Araplarına da yönelik onları sürgünden soykırıma kadar varan yok etmeye başlamaları karşısında, başta ABD olmak üzere Batının Emperyalist Büyük Devletlerinin (İngiltere, Fransa, Almaya vb.) İsrail'in yaptığı haksızlıkları bili bile ona her halükarda destek vermelerinin ana sebebi, onu Ortadoğu'da emperyalist hakimiyetlerinin bir ortağı 'Koloniyal Jandarma - Polis Devleti' olmasından kaynaklanmaktadır. Günümüzde Amerikan Kapitalist Emperyalizmi bütün kıtalara yayılmış tam bir 'savaş makinesi ' olduğu gibi, İsrail'de ona bağımlı, onun bir eyaleti gibi veya Amerika'daki büyük Yahudi hakimiyeti sebebiyle Amerika bir çeşit İsrail'in eyaleti olduğu halde, İsrail adı geçen devletin Ortadoğu'daki emellerini korumak yanında, kendisinin tarihi emeli başkenti Kudüs olan 'Dünya Tanrı Devleti' ni gerçekleştirmek için de tam bir 'savaş makinesi' dir. Bu 'savaş makineleri' varlıklarını sürdürdükleri müddetçe dünyamızın huzur ve barış yüzü görmesi mümkün değildir.

İşin diğer bir yönünden, bizim açımızdan arz ettiği önemine bakılacak olunursa, Türkiye Amerika –İsrail ile yıllardan beri (İsrail'in kurulduğu 1950 ve yine bu tarihte sahte bir komünizm tehdidiyle onun nüfuzuna girdiği yıllardan beri) çok değişik ve çeşitli hallerde savaş halindedir ve bu 21. Asrın başlarında kendisini gösteren Amerikan –İsrail ortak malı Büyük Ortadoğu Projesiyle hız kazınmış olup, her alanda bu ikili ile 'düşük yoğunluklu vekalet savaşları' devam etmektedir ki, Türkiye'nin Amerika tarafından dört bir tarafından kuşatmaya alınmasıyla bu giderek topyekun bir 'fiili savaş' dönüştürülerek, asıl 'Hedef Ülke Türkiye'nin işi bitirilmek istenilecektir. Bu olarsa, Amerika –İsrail ikilisinin önünde hiçbir engel kalmayacağından emellerini rahatlıkla devam ettirmek daha büyük boyutlarda gerçekleştirmenin hesapları ve planları yapılmaktadır.

Ama, son Gazze olayları sebebiyle olup bitenler göstermektedir ki, dünyamız artık 'medyanın büyük etkinliği ile gelen uyanış' sonucu eskisi gibi olmayacak, giderek Teolojik –Irkçı Siyonist Emperyalist İsrail'in yanında onun ağababaları Kapitalist Emperyalist Büyük Devletlerin de yenilgisiyle sonuçlanacak, önümüzdeki çağ, her türlü emperyalizmden arındırılmış dünyamıza tam anlamıyla barış ve huzurun geldiği bir çağ olacaktır. 26 Aralık 2023