Bize sık sık şu soru sorulur: "Çocuğumu olduğu gibi kabul etmeye çalışıyorum, ama bu ona kızmayı göze alamayacağım anlamına mı geliyor?"

Bize sık sık şu soru sorulur: "Çocuğumu olduğu gibi kabul etmeye çalışıyorum, ama bu ona kızmayı göze alamayacağım anlamına mı geliyor?"

Tabii ki hayır. Kızmak için her türlü hakka sahipsiniz. Olumsuz duyguları içinizde depolamak, onları uzun süre saklamak çok tehlikelidir. Sonuçta, ardından gerçek bir patlama gelebilir. Bu, yetişkinlerle olan ilişkilerde geçerlidir ve elbette çocuklarımız için de tamamen geçerlidir. Sadece memnuniyetsizliğimizi ifade etmeliyiz. Ancak bunu özel bir şekilde yapmamız gerektiğini bilmek önemlidir. Çocuk ve ergen psikolojisi derslerimizde bunun nasıl yapılacağını öğretiyoruz ve inanın bana, ilk başta inanılmaz derecede zor görünen şey, yavaş yavaş bir alışkanlık haline geliyor.

Temel kuralları hatırlamakta fayda var:

Eylemden memnuniyetsizliğinizi ifade edin ama asla çocuğun kendisinden değil. Sadece onun bireysel eylemleri. Böylece onu kötü eyleminden ayırmış olursunuz;

Size ne kadar kabul edilemez görünürse görünsün, onun duygularını veya arzularını yargılamak için acele etmeyin.

Ebeveynlerin aşina olduğu bir başka sorun da çocuğun yapması gerekenleri, ders çalışmayı, okumayı, ev işlerine yardım etmeyi vs. yapmak istememesidir. Ve ebeveynler bu sorunu genellikle en uygunsuz şekilde çözerler. "Rüşvete" başvururlar, çocuğun yerine getirdiği görevler karşılığında ona para verirler ya da arzu edilen bazı şeyler ve zevkler sunarlar. Bunun oldukça öngörülebilir, olumsuz ve tehlikeli sonuçları olabilir. Çocuğun talepleri büyür, talepler giderek daha ısrarcı hale gelir. Ve "sen ben - ben sen" ilkesi en çirkin biçimlere büründüğünde, bu bazen eşit olmayan değiş tokuşu gerçekleştirirsiniz.

Dahası, bu şekilde çocuğunuzu hayata olan ilgisinden mahrum bırakırsınız. Kulağa inanılmaz geliyor ama bu bir gerçek. Psikoloji alanında yapılan son araştırmalar ilginç ve anlamlı bir sonuç ortaya koymuştur. Öğrenci grupları ile bir deney yapılmıştır. Bir gruba, her zaman çok tutkulu oldukları bir bulmaca oyununu oynamaları için para ödendi. Peki ne oldu? Grup yavaş yavaş oyundan soğudu ve para almalarına rağmen daha az oynamaya başladı. Para almayan grup ise aynı şevkle oynadı. Burada ilginç bir mekanizma var. İnsan ruhu öyle bir şekilde düzenlenmiştir ki, kişi kendi içsel dürtüsüne göre kendi seçtiği faaliyetlere tutkuyla ve başarıyla katılır. Ödeme coşkuyu azaltır, artık kişisel yaratıcılık değil, kulağa ne kadar paradoksal gelse de sadece para kazanmak olduğu ortaya çıkar. Bu araştırma, okul ve "değerlendirici" eğitim ilkeleri üzerinde ciddi düşünmeye yol açar. Öğrenci sadece materyali öğrenmekle değil, aynı zamanda bir not almakla da yükümlüdür. Yani bir tür ödeme. Bu, çocuğun dünyayı öğrenme ve bireysel yaratıcılık konusundaki doğal dürtüsünü yok etmiyor mu?

Çocukların dışarıdan uyarılması konusunda özellikle dikkatli olmamız gerektiğinden eminiz. Unutmamalıyız ki kişilik, sadece ona keyif veren, dayatılmamış gerçek bir ilginin olduğu faaliyetlerde gelişir.

Çocuklarına karşı sorumluluk sorunu da çoğu zaman ebeveynlere gerçekten eziyet verir. Ne zamana kadar taşımalı ve ne olmalı?

Yavaş yavaş, ama hemen değil, çocuğunuzun kişisel işlerinin sorumluluğunu kaldırın. Eğer böyle bir şey olursa, eylemlerinin ya da eylemsizliklerinin olumsuz sonuçlarıyla yüzleşmesine izin verin. İnanın bana, oğlunuz ya da kızınız bu hayattaki her şeyin sorumluluğunun alınması gerektiğini anlayarak büyüyecek ve iyiyi kötüden ayırt etmeyi öğrenecektir.