Fransız İmparatoru I. Napolyon (1769 – 1821): “Bir memlekete benim kültürüm ve kelimelerim girmişse, o memlekete askerimi sokmaya ve silah patlatmaya lüzum yoktur.”

Fransız İmparatoru I. Napolyon (1769 – 1821): 'Bir memlekete benim kültürüm ve kelimelerim girmişse, o memlekete askerimi sokmaya ve silah patlatmaya lüzum yoktur.'

Aziz dostlar, bugün ülkemizde yaşanan 'kültürel işgal' ve 'kültürel soykırım' sebebiyle tarihimizin en karanlık günlerinden birisini daha yaşıyoruz. Bir millet için en büyük tehlike, 'İçinde yaşadığı vaziyetin ne olduğunu bilmemesi' dir. Bu haliyle milletimiz, olup biten birçok şeyin farkında ve bilincinde olmadığı için, bir çeşit 'Gaflet, dalalet, cehalet ve belki de ihanet içinde olan' bir millet durumuna düşürülerek, bir 'zihin ve bilinç felci' halini yaşamaktadır.

Aziz dostlar, Edirne'den Kars'a kadar bir Türk şehri düşünün:

1-Bu şehrin mahallelerinde hiçbir İngilizin veya bir başka yabancının yaşamadığı;

2-İçinde yaşayanlarını % 98' inin Müslüman halktan olduğu,

3-Bu halktan neredeyse hiç kimsenin İngilizce bilmediği,

4-Şehirde hiçbir İngilizin yaşamadığından, işyerlerine alışveriş yapmak için bunlardan gelen olmadığı,

İşte böyle bir şehirde caddelerimizdeki işyeri isimlerinin milletimizi neredeyse 'pat' diye tam anlamıyla ortasından 'ikiye bölen', işyeri isimlerinin yarısının ağırlıklı olarak İngilizce ve diğer yabancı kelimelerden, yarısının ise Türkçe kelimelerden ibaret olduğu bir 'parçalanmışlık' halini yaşıyoruz.

Yaşadığım şehirlerin caddelerinde işyerlerinin alınlarına 'İngilizce Ses Bayrağı' nı (Çünkü, bir milletin bağımsızlığının sembolü iki bayrağı vardır. Gönderlerde asılı 'Bez Bayrağı' ve hançerden çıkan 'Ses Bayrağı' milli dili) astıkları halde, hem bunların 'anket yapmak' ve hem de onları 'uyarmak' tan olarak soruların kendileri de cevapların içinde olduğu halde bana şu cevapları verdiler:

1-'Şimdi bu isimler moda, biz de modaya uyalım dedik.'

2-'Şehrimiz bir turistik şehir, İngiliz ve diğer yabancı turistleri işyerimize çekerek daha çok para kazanmak için bu isimleri koymayı tercih ettik.'

3-'Türkçe isimler koyduğumuzda, işyerimiz rağbet görmüyor, para kazanamıyoruz, bu sebepten önceki işyerimiz Türkçe olduğu halde İngiliz ismiyle değiştirince müşterilerimizin sayısı artı ve daha çok para kazanmayı başladık.'

4-'Peki, İngilizce işyeri ismi koymuşsunuz, her gün bir İngiliz gelip işyerinizden alışveriş yapıyor mu?' . Özellikle de İç Anadolu şehirlerinden verilen cevaplar hep 'hayır hiçbir İngiliz gelip bizden alışveriş yapmadı' oldu.

5-Sizi karşı bir art niyetimiz yok, bizi bir babanız, kardeşiniz ve samimi dostunuz olarak biliniz; Türkçe karşılıkları ola ola niye İngilizce kelimelerden şehrimizi bir 'İngiliz şehri' ne benzeten isimleri koydunuz? İstiklal Harbimizi bunun için mi verdik? Belki sizin de bu harpta şehitleriniz vardır. Bunlar, gelecekte 'Türkiyemiz böyle olsun' diye mi şehit oldular?'

İngilizce tabiriyle çoğu 'absurt' (Türkçesi saçma sapan) cevaplar tahlil edilecek olunursa, 'modaya uymak' ne demektir. Öncelikle bunun 'tehlikesi' nden bahsetmeliyiz. Toplumların tarihinde 'iyi' ve 'kötü' olarak sınıflandırabileceğimiz moda, modalaşma halleri vardır. Bizdeki İngilizce isimler modalaşması, tam anlamıyla kötü bir modalaşma geleneği olup, özellikle dilimiz konusunda 'zorunlu alımlar' dan değil, 'özentili alımlar' dan olduğu için istiklal ve istikbalimiz için büyük tehlike arz etmektedir. Hele bunun, milletimizi millet yapan ve varlığını sebep olan Yaşayan Türkçemizi terk ile yabancı milletlerin milli dil geleneklerini taklitçiliğe yönelmek, giderek bütün şehirlerimiz istikbalde tam anlamıyla İngilizce işyeri isimlerinden ibaret hale geleceğinden, bu sürecin sonunda istiklalimizi kaybetmek yanın istikbalimize tehlikeye atacağı için, tarihte Anadolu topraklarında yaşayan Hititler, Sümerler (Etiler) , Urartular, Frigyalılar, Lidyalılar gibi milletimiz de bu topraklarda 'tarihin milletler mezarlığı' na gömülen 'altıncı millet' olacağa benzemektedir.

Bir şehir 'turistik bir şehir' ise, kendi milli kimliğini kaybedercesine İngilizce isimler konulursa, 'milli varlığımızın korumak emeli ve endişesi' nin yerini 'daha çok para kazanmak belası' alacağından bu garip hallere düşmüş vatandaşlarımızın nasıl sıfatlandırmalara tabi tutulacağının cevabını da siz okuyucularımıza bırakıyoruz.

'İşyerlerimize Türkçe isimler koymak rağbet görmüyor' görüşü de külliyen yanlıştır. 'Doğru' demek milletimizin 'daha büyük belalar' la karşı karşıya bulunduğunu gösterir. Bütün vatandaşlarımızın giderek kendi 'milli kültürü ve milli dilinden iyice koparak' milletimize tamamen yabancılaştıklarını gösterir ki, bu duruma, artık zaman çok geç olduğu için 'yelkenlerimizi' indirerek, 'ne kadar yaşarsak kậdır' kabilinden 'ölüm uykusuna yatmak gerekir' diye düşünüyorum.

Ama ben, bu cevabın doğru olmadığını yaşadığım şehrin caddelerinde bir anket sorusundan olarak 'İşyerlerimizin isimlerinin Türkçe karşılıkları ola ola İngilizce isimlerin konulmasını kabul ediyor, onaylıyor musunuz?' sorusuna katılanların % 95'inin 'Hayır, kabul etmiyoruz' cevabını vermeleri, yanan yüreğimize su serpmiş, İngilizce işyeri sahiplerinin verdiği cevabın doğru olmadığını göstermiştir.

Beşinci sorumuza verilen cevaplar çok ilginç ve çeşitli idi. Bir kısmı beni azarlarcasına 'Bu senin fikrin bu da benim fikrim, beni oyalama var git işine! Herkes egosunu düşünür' cevabı olurken, büyük bir kısmının da 'Hocam, bizi uyardığınız için çok teşekkür ederiz. Şimdiye kadar neredeyse hiç kimse gelip sizin dışınızda bizi uyarmadı. Bundan böyle işyerimizden İngilizce ismini silerek Türkçesini koyacağız' cevabını verdiler. Bunları takibe aldım. Gerçekten bir kısmı İngilizce isimleri yerine Türkçe isimler koymaya başladı; bir kısmı ise olup bitenleri unutup, işyeri isimlerini İngilizce olarak bırakmaya devem etti.

İşyeri isimlerine Türkçe isim koyanlara, anket sorusu olarak sorduğumuz sorular:

1-Komşularınızın çoğu İngilizce ve diğer bir kısım yabancı kelimelerden işyeri isimleri koymuşlar; siz niye Türkçe isimler koydunuz?

2- Komsularınızı Türkçe isimler koymak için uyardınız, ikaz ettiniz mi?

3-Türkçe işyeri isimi koymak müşteri sayınızı azatlı mı artırdı mı?

4- Memleketimiz genelinde bütün bu olup biten olumsuzluklara nasıl bir çözüm yolu öneririsiniz?

Bu sorulara verilen cevaplar, dilimiz konusunda yabancılaşmamıza karşı çıkan gerçekten 'vatan, millet, dil ve dil seven' olması gereken cevaplar oldu. Çoğu ilk olarak şu cevabı verdi: 'Hocam, bizler işyerlerimize sizin de bize anlattınız gibi Türkçe karşılıkları ola ola, üstelik de Peygamberimizin 'kafirlere benzemeyin' dediği halde, yabancı isimler koyacak kadar Türklük gurur ve şuuru, İslam inanç, ahlak ve faziletini kaybetmedik.'

Cevaplardan olarak, İngilizce işyeri isimleri koyanları, Türkçe isimler koyanların sürekli uyardıklarını, fakat olumlu bir cevap alamadıklarını söylediler. Hatta bu uğurda aralarında kavgalar yaşananlar bile olmuş. Bu, durum daha da 'tehlikeli' bir safhaya geleceğimizi göstermektedir ki, giderek 'Türkçe isim koyanlarla İngilizce isim koyanlar arasında bir iç savaş başlayacağı veya başlatılacağı' endişesini de uyandırmaktadır. Belki de bu süreç, tarihi ve ebedi düşmanlarımızın milletimizi dil alanında da bölüp, Türk – Kürt, Alevi - Sünni, İlerici -Gerici, Sağcı –Solcu, Atatürkçü –Atatürk düşmanı, Laik –Antik laik vb. parçalanma planlarına bir de 'dil parçalanması' ekleyerek, iç savaşın boyutlarını daha da artıracağından milletimizin istikbali daha büyük bir tehlike içine girecek demektik.

Yine cevaplardan olarak, işyerlerinin Türkçe olmasının müşterilerini azaltmadığı bilakis artırdığı benim gibi kendilerini uyaran bilinçli müşterilerinin kendilerine 'İşyerlerine Türkçe isimler koyanlardan onları protesto için altık bundan böyle onlardan alışveriş yapmayacağız' cevapları verenler de oldu.

Sorunlarımızın genel bir çözümü konusunda da daha kültürlü ve bilinçli bir kısım Türkçe işyeri sahiplerinin Nasrettin Hoca'nın 'balık fıkrası' nı anlatarak cevap verdiklerini, görüş belirttiklerini gördük. 'Hocam, balık baştan kokmuş kuyruğuna kadar gelmiş' dediler. 'Yönetime suçlamak' tan olarak 'Sorunlarımızın asıl kaynağı ve merkezinin Ankara' olduğunu vurgulamaya yönelik, yöneticilerimiz ve bürokratlarımızı itham ettiler. Eğer bunlar, milli varlığımızın korunması idrakine varıp, İşyeri İngilizce isimlerini Türkçe isimlerle değiştirmek isterlerse bu sorurun 'bir günde - bir gecede' çözümlenebileceğini söylediler. Genel olarak bu devasa sorunumuz karşısında, yöneticilerimizin, partilerimiz ve genel başkanlarının üzerlerine 'ölü toprağı' serpilmişçesine sesiz kalmalarını daha ileri derecede tenkide alarak bunları 'Günümüzün Damat Feritleri, Ali Kemaller'e vb. benzetmeleri',[1] benim kanaatimce bu benzetmede bir 'hata' olmasa gerekir. 1918 – 1922 zaman dilimindeki İstiklal Harbimiz sırasında yurdumuzu dört bir tarafından İngiliz askerleri işgalleri vb. karşısında sesiz kalan ve hatta bunlara destek veren yöneticilerimize nazire, günümüzde ise 'Edirne'den Kars'a kadar' denilerek bu sefer de caddelerimizi 'İngiliz askerinin değil, İngilizce işyeri isimlerinin, İngilizce kelimelerin işgali' (bunu, 'kültürel işgal' ve 'kültürel soykırım' olarak da adlandıracağımız halde) karşısında sesiz, tepkisiz kalmak yanında, üstelik de buna bir kısmının gizili –açık destek veren yöneticilerimiz ve bürokratlarımızın (Ankara dışında bunların varlığı, bütün yurt sathı- mealinde de kendisini gösterdiği halde) Damat Feritler ve Ali Kemallere benzetilmesinin doğru olup olmayacağının sizim vicdanlarınızda da cevabını bulmasını istiyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, bu sefer de caddelerimizi İngiliz askerilerinin değil İngilizce kelimelerin işgali karşısında milletimizin 'kurtuluşu', İstiklal Harbimiz yıllarında olduğu gibi yeniden 'Milletimizin azim ve kararı' yla olacaktır.

'Türkçemizin katli ve korunmasına' yönelik bu dizi yazımızı yazmaya devan edeceğim. Allaha emanet olunuz vesselam.

[1] Benim kanaatimce bu ikiliye benzetilmeyecek siyasilerimiz ve devlet adamlarımız da vardır. Bu, neredeyse tek başına varlığıyla Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır. Son birkaç yıl içinde çeşitli tarihler ve çeşitli toplantılarda yaptığı konuşmalarda şunlardan bahsetmiştir: 'Caddelerimizde Türkçenin dışında bambaşka isimler vardır. Bu kabul edilemez… Türk Hava Yolları uçaklarından 'Türkish Airlines' i silerek yerlerine 'Türk Hava Yolları' nı yeniden yazacağız… Türkçenin korunması bugün Milli Beka Sorunumuz haline gelmiştir. Bunu da Milli Mücadele ruhuyla aşacağız.' Böyle sözleri, Sayın Erdoğan dışında hiçbir siyasi partimiz ve liderleri vb. dile getirmemişlerdir. Şu günlerde, bu vaatleri sebebiyle Sayın Cumhurbaşkanımız 'samimiyet testi' ndedir. Bu testi kazanmak için hiç ertelemeden sözde kalmayarak eyleme geçmesini ondan istiyor ve bekliyoruz. .

---------------------------------------------------------------

[1] Benim kanaatimce bu ikiliye benzetilmeyecek siyasilerimiz ve devlet adamlarımız da vardır. Bu, neredeyse tek başına varlığıyla Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır. Son birkaç yıl içinde çeşitli tarihler ve çeşitli toplantılarda yaptığı konuşmalarda şunlardan bahsetmiştir: 'Caddelerimizde Türkçenin dışında bambaşka isimler vardır. Bu kabul edilemez… Türk Hava Yolları uçaklarından 'Türkish Airlines' i silerek yerlerine 'Türk Hava Yolları' nı yeniden yazacağız… Türkçenin korunması bugün Milli Beka Sorunumuz haline gelmiştir. Bunu da Milli Mücadele ruhuyla aşacağız.' Böyle sözleri, Sayın Erdoğan dışında hiçbir siyasi partimiz ve liderleri vb. dile getirmemişlerdir. Şu günlerde, bu vaatleri sebebiyle Sayın Cumhurbaşkanımız 'samimiyet testi' ndedir. Bu testi kazanmak için hiç ertelemeden sözde kalmayarak eyleme geçmesini ondan istiyor ve bekliyoruz. .