Uzun zamandır tanışır selamlaşırdık.

Şöyle bir oturup iki lafın belini kıramamış olsak bile muhabbetimiz kesintisiz sürdü.

İçinde bulunduğunuz dünyanın hercümercinden sıyrılmak ve biraz kalbinizi nefeslendirmek isterseniz bir şairin yanı başına azıcık da olsa diz çöküp hüznünden demlenmelisiniz.

İyi gelecektir.

Bugün siz İstiklal Gazetesi okuyucuları için şair Hanifi Yılmaz'ın muhabbet sofrasına oturup bunu yapmaya çalıştık.

Şairin dünyası daha çok cennet midir, cehennem mi?

-Her ikisi de şairin dünyasında kendini gösterir. Sevdiği zaman cennet olur ışıklar saçar her yöne, sevmediğinde ise öfke düşer, hiciv düşer mısralarına.

Kahramanmaraş'ta yaşayan bir şairsiniz. Burada depremi yaşadınız. Diğer insanlardan farklı neler göründü kalbinizin aynasında?

-Gecenin en ağır uykusundan uyanmanın ve ailece "Eşhedü" çekmenin ne büyük bir fırsat olduğunu anladım. Zira uyku halinde ölen nice insanlar olduğunu enkazlardan anladım. Sarsıntıdan sonra her şey netleşmeye başladı. Gelen yardımlar karşısında insanın doymak bilmeyen ihtirasını, hususi olarak diğer illerden gelen yağmacılar, hırsızlıklar karşısında utanılacak manzaralar gördüm ne yazık ki.
Ve insanın para, mal, miras mücadelesindeki çirkin tavırlarını hayretle izledim. Utanılası demlerdi bunlar. Buna rağmen sırf Allah rızası için gece gündüz yardıma koşan Konya'dan Kocaeli'nden Türkiye'mizin her yerinden yardım için koşup gelen insanlarımıza da hayran kaldığımı belirtmek istiyor, gönül dolusu şükranlarımı arz ediyorum. Biz aile olarak büyük bir camide 9 gün kaldık. Bu gönüllü kuruluşların yardımları karşısında gözlerimiz yaşardı, kimse görmeden silmeye çalışsam da.

Gönlü ya da daha özelinde şairin gönlünü yoran nedir?

-Şair vefasızlık karşısında yorgun düşer. Bir selam, bir haber, bir mendil neler ifade etmez ki. Sevgilinin köyünün köpeği bile dost gelir insana.

Yaşadığımız bu keşmekeş çağ bülbülleri susturuyor diyebilir miyiz?

-Her türlü maddiyatın, makam, saltanat ve şöhretin galip geldiği yer ve zamanda bülbülün terennümüne kimler kulak verir. Nerde o divan edebiyatımız, nerde destanlarımız, nerde ilahilerimiz, gazellerimiz, naatlarımız ve edebi mektuplarımız. Baş döndüren sanal gelişmeler estetik duyguları bitirmek üzere olsa da gönül kapısına kimse kilit vuramayacaktır, inanıyorum.

Bülbüller susarsa eğer şairler de susar mı?

-Bülbüller susarsa; güller solmuş, bağban gitmiş, gülzar harabat olmuş demektir. İşte bu demde şaire hüzün, mısralara ağlamak düşer, cennet uzaklaşır cehennem yangınları sarar her yanı. Selalar hüseynî, şarkılar hüzzam, türküler ağıtlara dönüşür. Şair susmayacak, şiir her zaman bir yer bulacaktır.

Ahiret hayatını yüceltmek için şiirlerde bazan dünya hayatını hakir görüyoruz. Oysa ahiret burada kazanılıyor. Burada bir tuhaflık yok mu size göre?

-Hadid suresi 20. ayette Allah Teala dünyayı böyle tarif ediyor bize:

"Bilin ki dünya hayatı bir oyundur, bir oyalanmadır; aranızda bir ziynettir, bir övünmedir, mallarda ve çocuklarda çokluk yarışıdır. Onun durumu; bitirdiği bitkilerle kafirlerin hoşuna giden yağmur gibidir. Ardından o bitkileri kurur, onları sararmış görürsün. Sonra da çer çöp olurlar. Ahirette, şiddetli bir azap da Allah'ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır. Dünya hayatı ise aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir."
Bunun yanı sıra, imtihan ağır geliyor, sazlıktan ayrılan kamışın feryadı gibi. Ayrılık acısının derin olmasından bazen renkler birbirine karışıyor, telvinat ahvali gibi. Bir değişim yeri bu dünya.
Ama vuslatı diri tuttuğumuz müddetçe dünyanın sonsuzluğa açılan perdeler olduğunu görür, onları geçmek için mücadele ederiz, yoksa maveraya nasıl vasıl oluruz. Herkesin bir Yusuf olma sınavı vardır, önce zindan sonra imkan.

Şiirin toplumda bölüşme ahlakının yerleşmesinde nasıl bir işlevi var veya olmalı?

-Şair Hak ve hakikatten yana olduğu müddetçe, ilhamının tesirini görmemesi mümkün değil insan üzerinde. Şiirler hakikati anlatsın, hikmetle donansın mısralar yeter ki.
Ziya Paşa'nın terkib-i bendleri böyle değil midir? Mesela:
"Dehrin ne safa var acaba sîm ü zerinde
İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde"
Dünyanın altınında ve gümüşünde ne mutluluk olabilir ki? İnsanlar ahiret yolculuğuna çıkarken bunların hepsini geride bırakır. Bu beytin devamı olan beyit daha da meşhurdur ve atasözü gibidir
"Seyretti hava üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde"
Şu fani dünya kimseye baki kalmaz anlamında.

Şair için gerçekler önemli kuşkusuz. Peki, muhayyile ne kadar önemli?

-Şiirin etkisini artırma adına gerçeğe en yakın hayal gücünden yararlanmak her şairin yaptığı esinlenmedir. Eşya ve hakikatini kavramak, zaman ve mekanı, olayları insanı nefsi ve şeytanı iyi bilmek gerekir ki, tahayyül şiire tesir etsin.

Şair şiirinde gerçekle hayali nasıl barıştırır?

-Âlemlerin Efendisi Muhammed Mustafa (asm) "Ya Rabbi eşyanın hakikatini bana göster." diye dua etmiştir. İşte bu açıdan bakıldığında neyin sahte olup olmadığı ortaya çıkar.
Şair imkansızlığın peşinde koşma yerine gerçeğe en yakın hayal gücünden elbette istifade eder, kolay sonuca gider şair. Böylece gerçeğin üstünlüğünü de sağlamış olur. Hakk'ın hakim olduğu yerde, batıl kendiliğinden zail olur.

Şair için dün ve yarın arasında bugünü dokuyan kişidir diyebilir miyiz?

-Evet diyebiliriz, zira bugün anlatılmak için en uygun zamandır. Geçmişten nemalanır şair, yarın ise çok geç olabilir

Şair bazen topluma küsüp kendi içine çekilir, bazen de er meydanında cenge çıkar. Şairin esas sitemi, küskünlüğü ve kavgası kiminledir?

-Haksızlık karşısında, haksızlığa uğradığında veya yanlış anlaşıldığında küser, sessizliğe bürünür şair.
Kavgası ise önce kendisiyledir. Ne zaman ki, din vatan bayrak söz konusu olur işte o zaman lider ruhuyla en önde giden hatta bunun için can verendir şair.

İnsanlık önündeki sarp yokuşları aşarken veya yarasını sağaltırken şiirden nasıl yararlanmalı?

-Şairliğin kendisi bizatihi sarp yokuşlarda en mükemmeli arama bulma ve dillendirme çabasıdır. Şiir yolda yoldaştır, her türlü açlığını gideren aştır, sır perdelerini aralayan Yüce Mevla'nın ihsan ettiği anahtarlardır, kapıların tek tek açıldığı esenliktir şiir. Şair bu altın fırsatlardan faydalanmasını bilen özgün insandır.

Şair için hatıralar, nostalji mi daha besleyicidir yoksa gelecek umutları mı?

-Şair elbette umutlarla kendini zinde tutar. Bazen uzun yıllar ötesinden bir gülle seslenir, bazen vuslat aşkıyla zaman tünelinde beslenir.

Şair sevdiğine kavuşmak yerine aşkın zindanında hüküm giydiğinde daha etkili mısralar üretir diyebilir miyiz?

-Evet diyebiliriz, Kays Leyla'ya kavuşamama adına Mecnun olmuş, velayet kazanmıştır. Dil kapısının açılmasıdır çöller, zindanlar.

Şair hayat ve ölümün neresinde duruyor? Ya da sizin şiirde ana temanız bunlardan hangisi?

-Ölüm gerçeğini en iyi bilen, ondan korkmayan, Şeb-i Arus kabul eden şairlerdir. Her mevsimi özümleyerek dillendiren şair, en çok sonbahardan etkilenir, ölümsüz yer olmadığını anlar sonbaharda. Ölüm tema olarak kullandığım bir gerçek olmasına rağmen şiirler bende mesaj yüklü olması icap eder.

İlk şiirinizi ne zaman yazmıştınız?

-İlk şiirim 15 yaşımda yazmış ödül almıştım.

Bir süre ara verdiniz şiire, dönüş nasıl oldu?

-İşte bu çok enteresan bir durum. Sanal alemde herkesin şiir yazdığını görünce ben de yazabilirim diyerek başladım. Beğeniler arttıkça şiirin kapağını yeniden açtım.

Önce dergilerde mi yayınlıyorsunuz?

-Beğenilen şiirleri dergilere veriyorum.

Şiirlerinizin özel bir doğum anı var mı?

-Evet, esenlik kapılarının aralandığını hissettiğimde şiirin doğum anı başlar. Sessizliğin hakim olduğu ıssız dem zamanları.

Şiir kitaplarınızı satın almak isteyenler nasıl ulaşabilirler?

-Şiir kitaplarımı genellikle kendim dağıtıyorum. 4 adet şiir kitabım, 2 adet yaşanmış anı kitabım var.
İstenildiğinde bana yazarlarsa Ptt ile kendilerine gönderebilirim.

Son olarak genç şairlere ne gibi önerileriniz olabilir?

-Genç şairlere aramak-bulmak-yazmak yolunu tavsiye ediyorum. Çok okumak, şairleri takip etmek, ilgilendiği şiir alanında gayret sarfederken, acele etmeden ince elekten geçirerek başarı elde etmek. Gurura kibre kapılmadan. Şairler ve edipler edepli olmalı demiş büyüklerimiz.
Bu sohbet fırsatını verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Hoşça kalın vesselam

BÜLBÜL TERENNÜMDE GÖZLERİ YAŞLI

Zaman mekan sakin cennet misali
Âhenk dünyasında Cemal seyri var
Ağaçlar kuşlar arılar bin bir çiçekler
Meltemler eserken şarkılar sunar
Ruhlar melekler bu ahenge mestanedir
Lal kesildi birden kainat şaşkın, tat acılaşır
Habil'di ilk öldürülen, mahzun masum bakışlı
Bülbül o günden beri gözleri yaşlı

Yayıldı ölüm gizlenerek şu dünyanın bağrına
Nerde nasıl ne zaman vakti bilinmez
Her nefis tadacak çaresi yok imkansız
Nice sultanlar acze düşer mülkünde
Bir kefenle gider kalır zamansız
Kapanır defterler tek tek dürülür
Çer çöp misali hayat takdir ezelden
Her şey doğar büyür yaşlanır ölür

Sınavlar başladı önce resullerle
Nuh oğlunun ölümünü seyretti dalgalarla boğuşurken
Lut hayrette kaldı eşi taşa dönerken
İman-inkar savaşı bitmedi asırlardır
Hased kin intikam ortaktı her zaman
Masumdu İsa, masumdu Zekeriya oğlu genç Yahya
Hunharca ölürken toprak kana bulanır
Bülbül terennümüne ağıtlar dolanır

Ders almadı insanlık tarih sayfalarından
Zebur Tevrat İncil, Kur'an kıssalarından
Asırlardır bölüşemedik Süleyman mabedini
Çirkin oyun mekanı Ortadoğu Filistin
Üç dinin kıblegahı Kudüs şimdi çırpınır
Sevinç naraları duyulur lanetlenen iblisin
Yayılır cihana masumiyetin çığlıkları
Ey Rabbim sen bilirsin! Gelsin artık Ebabil kuşları

Bilirim ahı bitmez kıyamete dek Hüseyn'in
Fırat şahittir, kan ağlar hala Kerbela'da
Mahrum edilmişti bir damla sudan
O zaman da seyretmişti bu hali duyarsız insanlık!
Ne istediniz günahsız masum yavrulardan
Menfaatle kirli, imansa ruhunda sinsi karanlık
Bak işte şu güller utancından hep kırmızı başlı
Terennüm ahla dolu bülbülün, her dem gözleri yaşlı

ŞAİR HANİFİ YILMAZ KİMDİR?

1953 Kahramanmaraş'ta doğdu. İlk tahsilini Turan İlkokulunda tamamladı. İmam Hatip Lisesi ve Ticaret Lisesinden sonra Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Ekonomi Maliye Bölümünden mezun oldu.
1975-76 yıllarında Çalışma Bakanlığının çeşitli birimlerinde iki yıl memurluk yaptı.
1980 ile 1990 arasında İstanbul'da hayat mücadelesi devam etti. Bakırcılık imalatı ile tanıştı on yıl sürdü.
Sonra Kahramanmaraş'ta Bakırcılık işletmeciliğinde on üç yıl müdürlük yaptı ve emekli oldu. Emekli olan şairin, evli, bir erkek, iki kızı ve altı torunu vardır.
Bir süre şiire ara verse de boş durmadı. Divan şiir tarzını benimsemesine rağmen, şiirin her tarzında kendisini gösterdi.
Gözden İnci Düşer kitabı, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü Eski Türk Edebiyatı Anabilim dalı hocası Prof. Dr. Yakup Poyraz tarafından öğrencisi Ayşe Toydemir'e seminer ödevi verilerek inceletilmiştir. Şimdi Usare, Dergizan, Alkış, Düşeyaz, Açıkkara dergilerinde şiirlerine devam ediyor.

Yayınlanmış Eserleri:

1. Vuslatın Irmakları (Şiir)
2. Sevda Kervanları (Şiir)
3. Gözden İnci Düşer (Şiir)
4. Anılardan Esintiler (Yaşanmış Anı Mektupları)
5. Sohbet Mektupları (Yaşanmış Anılar)
6. Bülbülün Terennümü (Şiir)