460 yılının Receb ayında (Mayıs 1068) Mekke’de doğdu. Soyu baba tarafından İdrîsîler hânedanının kurucusu Hz. Hasan’ın torunlarından I. İdris’e, anne tarafından Kâbe’nin hizmetini gören Şeybîler vasıtasıyla Hz. Hüseyin’e ulaşır.

460 yılının Receb ayında (Mayıs 1068) Mekke'de doğdu. Soyu baba tarafından İdrîsîler hanedanının kurucusu Hz. Hasan'ın torunlarından I. İdris'e, anne tarafından Kabe'nin hizmetini gören Şeybîler vasıtasıyla Hz. Hüseyin'e ulaşır. Dedelerinden biri olan Şeyban'a nisbetle Şeybanî, tekkesini kurup faaliyet gösterdiği Şam'ın Ceba köyüne izafetle Cebavî nisbeleriyle bilinir. Türkçe'de ve bazı Batı dillerinde Cebavî nisbesi daha çok Cibavî şeklinde kullanılır. Kaynaklarda Sa'deddin el-Cebavî'nin doğum ve ölüm tarihleriyle ilgili birbirinden farklı kayıtlar vardır. Doğumu için 507 (1113), ölümü için 621 (1224) tarihlerini doğru kabul etmektedir (Sefine, I, 423) Zekası ve güzel sesiyle dikkatleri çeken Sa'deddin el-Cebavî ilk eğitimini başta babası olmak üzere Mekke'deki alimlerden aldı. Yedi yaşlarında iken Kur'an-ı Kerîm'i ezberledikten sonra tefsir, hadis ve Şafiî fıkhı okudu. Aynı zamanda şeyh olan babasının yanında tasavvuf eğitimini sürdürdü. İlmini daha da ilerletmek için Yemen, Mısır, Mağrip, Şam, Kudüs ve Irak'a seyahatlerde bulundu. Bu sırada birçok alimden faydalanmasının yanı sıra Ehl-i beyt kabirlerini ve evliya türbelerini ziyaret etti. Oğlu Şemseddin Muhammed el-Envar tarafından onun bu seyahatleriyle ilgili biri gittiği yerlere, diğeri görüştüğü alimler ve derlediği bilgilere mahsus olmak üzere iki kitap hazırlandığı belirtilmektedir

Ata binmede ve atıcılıkta mahir olduğu belirtilen Sa'deddin el-Cebavî'nin Haçlı saldırılarına karşı koymak için kardeşleri Müeyyidüddin Şeyban, Abdullah Mezîd, Abdullah Yûnus el-Asgar, Muhammed Saîd, Ebü'l-Hilal Muhammed ve bir grup atlıyla birlikte Mekke'den Dımaşk'a gitmesi hayatının ikinci devresini oluşturur. Fransızlar'ın Dımaşk'a yaptıkları saldırının 497 (1104) yılında geri püskürtüldüğü bilindiğine göre (İbn Kesîr, I, 163) Sa'deddin bu sırada otuz beş yaşlarında olmalıdır. Kaynakların hemen tamamı, Sa'deddin el-Cebavî'nin tarikat faaliyetlerine başlamadan önce Şam bölgesinde yol kesen haydutların arasına karıştığından, buna çok üzülen babasının Allah'a dua edip oğlunu bu kötü durumdan kurtarmasını ya da canını almasını talep etmesi üzerine Hz. Peygamber'in bazı ashabıyla birlikte Sa'deddin'e görünerek onu uyarmasıyla tövbe edip Allah'a yöneldiğinden söz etmektedir. Kaynaklarda bazı farklılıklarla yer alan bu olaya göre bir gece Resûl-i Ekrem Sa'deddin'e görünüp Hadîd sûresinin 16. ayeti olan, 'İman edenlerin Allah'ı anma ve Hak olarak inen Kur'an'a karşı kalplerinin saygıyla yumuşama zamanı gelmedi mi?' mealindeki ayeti okuyunca vecde gelip bayılmış, ashaptan birinin göğsüne vurarak söylediği, 'Allah'a tövbe et' sözüyle kendine gelmiş, bu sırada Hz. Peygamber kendisine zikir telkin edip hırka giydirmiştir. Ardından Hz. Ali'nin cebinden çıkartıp Resûl-i Ekrem'e sunduğu, Resûl-i Ekrem'in de kendisine ikram ettiği üç hurmayı yiyince her tarafı nurla dolmuştur. Muhammed Gazi, bizzat görüştüğü Sa'diyye şeyhlerinin elindeki bilgi ve belgeleri değerlendirerek hazırladığı çalışmasında Sa'deddin el-Cebavî'nin yol kesen haydutları terbiye ve irşad maksadıyla aralarına katıldığını, daha sonra Şeyh dağı diye anılacak olan Haramun dağına yerleşip onları yönettiğini belirtmektedir. Muhammed Gazi'ye göre Sa'deddin'in haydutlarla ilk karşılaşması, süvari birliğiyle Mekke'den Dımaşk'a giderken Cevlan bölgesinde yollarının kesilmesi üzerine olmuş, Sa'deddin yanındakilerle birlikte haydutları bastırmayı başarmış, ele geçirdiği liderlerinin canını bağışladığı takdirde liderliği kendisine bırakacağını söylemesi üzerine onların başına geçmiştir. Bu dönemde haydutların zorla aldıkları malları sahiplerine iade ettirmesiyle ün kazanmış, bu sebeple 'rai'n-namûs' (namus bekçisi) lakabını almıştır (eṭ-Ṭarîḳatü's-Saʿdiyye, I, 222-225).[1]

[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/sadeddin-el-cebavi