BİZE her daim yanlışlar yaptırıyor. Habbeyi kubbe, kubbeyi habbe yaptıran dürtümüz de diyebiliriz buna belki. Her ne olursa olsun hayat kalitemizi ciddi oranda olumsuz etkiliyor.

BİZE her daim yanlışlar yaptırıyor.

Habbeyi kubbe, kubbeyi habbe yaptıran dürtümüz de diyebiliriz buna belki.

Her ne olursa olsun hayat kalitemizi ciddi oranda olumsuz etkiliyor.

Bu defa trafik karışıyor ve ilişkiler tersyüz oluyor.

SINIRLAR koyamamakla sonuçlanan bir durum.

Nerede nasıl durulacağı kestirilemediğinden dürtü odaklı davranışlar ortaya çıkıyor.

Dün şu konuda şöyle tepki verirken bir başka zaman tamamen tersi olabiliyor. Yani prensip sahibi olamamak bir nevi.

Kişi biraz gayret göstererek kendine ilkeler belirlemiş olsa bile bir süre sonra kontrolsüzlük neticesinde yine bunlar aşılıyor ve başa dönülebiliyor.

İHTİYAÇ belirlemesi yapamıyorlar olgunlaşmamış duygularla yaşayan insanlar.

Bir öncelik sırası belirleyemiyorlar.

Neye daha çok, hangi hususlara daha az ihtiyaç duyduğunu kestiremediğinden bunlarda hızlı değişimler yaşanabiliyor ve bu tip davranışlar ise çevrede o kişiye karşı güvensizlik oluşturuyor.

Harcama veya yatırım konusunda ciddi hatalar yapıp can yakıcı bedeller ödeyen bu yapıdaki insanlar istikrarlı bir hayatın değil zikzaklı bir yaşamın yorgun bireyleri olmaktadırlar.

YARGILARI yanlış oluyor genellikle…

İyileri kötü şeklinde kodluyor, kötülere de dünyanın en iyi insanı muamelesi yapabiliyorlar.

Dost seçiminde ciddi çuvalladıkları gibi sırtını yaslayabileceği arkadaşlardan da mahrum kalıyorlar.

Sadece bu kadar mı, değil elbette.

Neredeyse tüm yargıları problemli. Zamanla bunların farkına varıyor olsalar bile yeni tercihleri de aynı hüsranlarla sonuçlanabiliyor.

ÖTEKİLEŞTİRDİKLERİ esasen en yakınında tutması gerekenler arasından çıkıyor.

Düşmanlık besledikleri en dost olunacak karakterler…

Değersiz davrandığı kişileri daha yakından ve sağlıklı görebilseler kendileri de bu kişilerin şahsiyetlerinde değer bulacaklar.

Kıymetlenecekler.

Ne yazık ki, olgunlaştıramadıkları duyguları kendilerini bir kosun sürekli hapsinde tutuyor.

İKNA edilmek gibi bir kaygının pençesinden kolayca kurtulamıyorlar.

Herkesin kendilerine hizmet etmesi zorunluluğu fikrine saplandıkları için şüphelerinin daima muhatapları tarafından giderilmesi gerektiğine inanıyorlar.

Bu ise hem kendilerini hem de çevrelerini yoruyor.

Dolayısıyla etraflarında insan sirkülasyonu inanılmaz bir hızla değişebilmekte…

İLGİSİZLİK öldürücüdür olgunlaşmamış duyguya sahip kişileri…

Özenli ve sürekli ilgi isterler.

Kendileriyle alakalanılmasını beklerler.

Bununla beslenirler.

ABARTICIDIRLAR.

Bu konuda sınırsız bir hayal güçleri vardır.

Kendi düşüncelerini mutlak doğru kabul ettiklerinden başka fikre inandırılmaları çok güçtür.

Hatta imkansızdır.

En küçük yapıcı bir katkıyı bile rahatlıkla yıkıcı eleştiri kategorisine dahil edip düşmanca çıkışlar yapabilirler. Çünkü bunu kendi hayatlarına yapılmış bir tehdit olarak algılarlar.

OTORİTERDİRLER.

Güç delisi kişiler şeklinde de tanımlayabiliriz.

Kendilerinin sınırsız hakları olduğuna kani olduklarından yaptıkları her şeyi rahatlıkla mübah görebilirler.

KONTROLCÜDÜRLER.

Belirsizlikler onları yiyip bitirir. Her olayın tüm ayrıntılarına vakıf olmak isterler. Ancak bu şekilde çevresini yönetebileceğine ve onları gerekli gördüğü zamanlar manipüle edebileceğine inanır.

Bunu sıklıkla yaparlar da üstelik.

LAF cambazı olurlar konuşkanlığa yatkın olanları.

Meseleleri ustaca dağıtır ve her defasında kendilerini haklı çıkartır ve sütten çıkmış ak kaşık muamelesi görmek isterler.

Kendisiyle mücadele gücü ve bilgisine sahip olmadığını düşünen yakınları onların bu yanlış tutumlarını bilmeden de olsa pekiştirirler.

YANLIŞ varsayımlar sıkça görülür bu kişilerde.

Kendilerini çevresinin hatta ülkesinin ve dahası dünyanın vazgeçilmezi olduğuna inandırır.

Buna kendisi de inanır.

KENDİSİ olma fırsatı vermezler başkalarına.

Kendi biçtikleri rollerde yaşamaları için zorlarlar herkesi…

Duygusal zorbadırlar yani.

ÇİĞ kalmış kişiliklerdir.

Hamdırlar.

Hem has olamazlar hem de olunmasına mani olurlar.

Kıvam bulamamışlardır.

Durup düşünmek istemezler zira bu onlara göre çok tehlikelidir.

Robotik yaşam kendilerine de başkalarına da uygun olandır.

Konforludur.

YAPI ve işlev bakımından yetişkinlik seviyesine erişemediklerinden beklenen tavır ve davranışları gösteremezler. Toplumun gözünde marjinal kalırlar. Doğruyu yanlıştan ayıklama yetileri gelişmeyen bu kişilerin zihinsel yaşı görünen beden yaşından çok gerilerdedir.

Âdil olamazlar.

Merhameti zaaf olarak konumlandırırlar. Düşüne bir tekme de kendileri atarlar ve fevriliği maharet sayarlar.

Özetle, inkarcıdırlar.

Kendilerini ve hayatın gerçeklerini tümüyle reddederler.

BAŞKALARI için bu tespitlerde bulanmak kolay.

Ya hedefe kendimizi koyduğumuz vakit durum nedir?

İç açıcı mı, karartıcı mı?

Gerçekten olgunlaşmış duyguların sahibi olabildik mi yoksa aynı illet bizim de bünyemizi sardı mı?

Sahici bir yüzleşmeyi başaramazsak eğer tüm konuşmalarımız boşunadır.

Allah bizleri olgunlaşmış duygularla kamil bir insan kıvamına gelmek için gayret gösterenlerden eylesin. Âmin.

Ya Selam!