Tenha 98

Ülkemiz “Öğretmen” yetiştirme sistemi köklü çözümler bekleyen ve çok eski bir sorun alanıdır. Bugün nitelikli “Eğitimci” yetiştirebilmek için atılması gereken temel adımlardan söz edelim istedik. Öncelikle kendi değer ve medeniyet havzamızdan beslenen ve yine burayı geliştirmeyi dert edinen Doç. Dr. Gürkan Ergen ile konuyu enine boyuna irdelemeye çalıştık.

Gürkan Ergen bu çalışmaları Maarif Platformu içinde  devam ediyor. Maarif Platformu, ülkenin maarif ve ilim meselelerine akademik anlamda çözüm sunmak isteyen, çoğunluğu eğitim bilimci akademisyenlerin teşkil ettiği bir yapılanma. Platform, eğitimle ilgili konularda fikir, düşünce, plan, proje ve bilgi üretmek için bir araya gelmiş hamiyetperver gönüllülerden oluşuyor. Düşünce kuruluşu üslûbunda çalışmalar yapıyor.    

Platform, 'Türkiye Yüzyılı Projesi'nin en önemli basamağının yerli ve milli bir muhtevaya sahip yeni bir müfredat yapılanması ve öğretmen yetiştirme meselesi olduğunu düşünüyor. Bu amaçla, Maarif Platformu bazı panel ve çalıştaylar yaptı. Bu çağrılardan birisine şu linkten ulaşılabilir:

www.maarifplatformu.com/egitim-ve-ogretmenlik-mesleginin-onundeki-en-temel-engeller-icin-cagri/

Öğretmen yetiştirme sistemi üzerinde yoğun çalışmalarınız var. Hazırladığınız bu çözüm önerilerinin diğerlerinden farkı nedir?

-En temel farklarını şu şekilde sıralamak mümkündür; Öncelikle bu tasarıda Eğitimci /”Öğretmen” yetiştirme meselesi bütüncül olarak ele alınıyor. İlk adımda “Eğitim” ve sisteminin temel iddiası ve kavramlarının fikri ve kavramsal olarak yenilenmesinin zaruretine vurgu yapıyoruz. İlk adımın zorunlu bir sonucu olarak Eğitim Fakültelerine dair fikri, felsefi ve yapısal sorunları analiz ediyor ve çözüm önerileri sunuyoruz. Eğitim fakültelerine öğrenci kabulü sürecine dair, öğrenim sürecine dair sorunların analizi ve çözüm önerileri sunuyoruz.

Öğretmen yetiştirme kurumu olarak eğitim fakülteleri için neler öneriyorsunuz?

-Eğitimcinin / ”Öğretmenin” niteliğini artırabilmenin yolu zorunlu olarak bilhassa da öğretmenlik meslek bilgisi derslerini yürütmekle yükümlü olan Eğitim Bilimleri bölümlerinin yeniden yapılandırılmasından geçmektedir.  Bunun yolu ise Eğitim Fakültelerinin gerek müfredatları bakımından gerekse yapısal olarak yeniden kurgulanması gerektiği çok açıktır.

Çözüme giden yolda hangi adımları atmak gerekir?

-Sorunun mutlaka temelden ve tüm boyutlarıyla anlaşılması elzemdir. Bunun için konunun özet olarak yayınlandığı https://www.maarifplatformu.com/category/yayinlarimiz/analiz/ sitesinde de yer alan Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme – 2024 Analiz isimli yazıyı veya en geniş kapsamıyla yayınlanmış olan “Türkiye'de Eğitim Felsefesi ve Eğitim Bilimleri: Felsefesi Olmayan Eğitim Bilimsel Olabilir mi?” isimli eseri okumak yol gösterici olacaktır. “Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye'de Felsefe” ve “Türkiye'de Felsefenin 100 Yıllık Eğitimi” isimli çalışmada NOBEL Yayınları tarafından yayınlanmıştır. 

Bahsettiğiniz bu analizin kapsamlı olduğu anlaşılıyor, peki önce hangi adımdan başlıyorsunuz?

-Birinci olarak Eğitim fakültelerindeki Eğitim Bilimleri Bölümlerine dair fikri, felsefi ve yapısal sorunları gündeme getiriyoruz. İkinci adım ise Öğretmen Eğitimi çerçevesinde çok özel bir öneme sahip olan Öğretmenlik Uygulaması dersi ve sürecine dair sorunları masaya yatırıyoruz. Ardından ise Öğretmen Eğitimi Çerçevesinde Sürdürülen Formasyon Sertifika Programlarının bizzat kendisini sorun olarak ele alıyoruz.

Bir örnekle açıklayabilir misiniz hocam?

-Elbette. Ekmeğin kalitesini belirleyen şekli, biçimi değil mayasıdır. Eğitim sisteminin mayası ise fikri, temel aldığı değerler, dünya görüşü, felsefesidir. Sorunun temeli esasla ilgili olduğu için ise hiçbir teşebbüs sonuç vermedi. Eğitim sisteminde köklü ve sürdürülebilir çözümler için hem sürecin hem de sorunların tüm paydaşları mutlaka dikkate alınmalı ve çözümünde birer parçası haline gelmelidirler. En başta öğretmenle birlikte günümüzde ailenin tanımı, işlevi, sorumlulukları titizlikle analiz edilmeli ve gerekirse yeniden tanımlanmalı. Çevre ve toplum, okul, teknoloji ve bilişim teknolojileri, medya ve sosyal medya, akademik kültür, siyaset kültürü, meslek grupları, tarım, sanayi, ticaret, kültürler ve uluslararası ilişkiler vb. Tüm bu paydaşlara çocuk ve insan dostu bir mahiyet kazandırılmadan eğitim sistemine toplam kalite kazandırmak kesinlikle mümkün olmayacaktır. Bunun mümkün olması için ise insan ekonomik sistemin bir aracı olarak görülmekten acilen kurtarılmalıdır. 

Söyledikleriniz; yani teklif ettiğiniz çözüm yolu çok iddialı. Biraz açar mısınız?

- Haklısınız. Böyle bir çözüm yolu ancak paradigma değişimi, bakış açısı değişimi ile mümkün. Proje anlayışı ve ilgili tarafları çözümün içine çekmek gerekir. Bu tür bir çözüm yaklaşımı hatta bir ilk olacak. Biz her şeyden önce sorunlara bütüncül bir yaklaşım ile ilgili tüm paydaşları çözümün parçası haline getiren bir yaklaşım sunmak istiyoruz. 

Nasıl?

-Örneğin sosyal medya aracılığıyla özelde çocukların genelde insanların beyni âdeta yıkanıyor. Anne-babanın ve eğitimcinin yerini sosyal medya, TV, internet almış durumda. Bunlarda dikkate alınmadan sürdürülebilir çözümler ortaya koymak mümkün değildir. Çocuk, aile ve insan dostu bir dünyanın, çocukların doğalarına uygun, gelişimleri için ontolojik olarak nelere ihtiyaç duyduğuna dair cevaplar derinlemesine analiz edilmesi gerekiyor.

Tasarlayacağımız eğitim ve eğitimci yetiştirme sistemi öğretmen yetiştirme sistemi size göre hangi sorulara cevap sunması gerekir?

-İnsan kimdir, aile nedir, eğitim ne demektir gibi soruların cevaplarını filozoflar, pedagoglar, dini liderler, psikologlardan oluşan bir komisyon vermeli bu soruların cevapları tüm sistemleri para gücüyle çıkarları için yozlaştıran çeşitli lobilerin tekeline hiçbir şekilde bırakılmamalı. Dolayısıyla çıkar ve tüketim odaklı bu yapıların ezberlettiği popülist cevaplardan acilen kurtulmanın yolları aranmalıdır.

Sanki bir olgunluk yani kemalat yolculuğundan bahseder gibisiniz…

-Kesinlikle. Maarif / Eğitim insanın kemalat’a erebilmesine rehberlik etme sanatıdır. Maarif/eğitim insanın kendini bulmasına, bilmesine, varlık alanındaki konumunu idrak edebilmesine rehberlik etme sanatıdır. Yine eğitim hakikate uygun tanzim edilmiş bir hayat sürdürebilme gayesiyle insanın erdemli ve bilge bir kişilik kazanmasına rehberlik etme sanatıdır.

Burada söz edilen niteliklerde eğitimcilerin yetiştirilebilmesi için sizce yapılması gerekenler nelerdir? Öğretmene burada düşen görev nedir?

-Eğitim fakültelerinin kaderi dolayısıyla da tekrar kalite kazanabilmesi YÖK ‘ün elinde. YÖK’ün en son verdiği formasyon kararıyla hatta bir üniversitenin neredeyse tüm öğrencilerine öğretmenlik meslek bilgisi derslerini alma hakkı verilmiş oldu. Eğitim bilimleri bölümlerindeki öğretim elemanı yetersizliği nedeniyle hatta bizzat eğitim fakülteleri öğrencilerinin meslek bilgisi yani formasyon, ders ihtiyaçlarının dahi karşılanamazken bu yeni durumda Meslek Bilgisi derslerinin kimler tarafından ve nasıl yürütüleceği aşılamaz bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu derslere eğitim bilimci hocaların dışında alanda uzman değil de yalnızca alanla ilgili birileri bu derslere girdiğinde öğretmen kalitesinin artmasının mümkün olmayacağı aksine dibi vurması kaçınılmaz olacaktır.

Peki eğitim fikrini yenilemek ve geliştirmek için neler yapılmalı? Diğer bir ifadeyle eğitim aracılığıyla kimlerin, neleri, neden, ne kadar, nasıl, kiminle, hangi yöntem, araç ve gereçlerle değiştirmesi ve geliştirmesi gerektiği sorularına ikna edici ve çarpıcı argümanları kim sunabilir?

-Tüm bu sorularınıza cevap arayacak ana disiplin Eğitim Felsefesidir.

Eğitimin olmazsa olamazı: EĞİTİM FELSEFESİDİR.

Eğitim felsefesinin çözümün anahtarı olmasını nasıl açıklıyorsunuz?

-Eğitim felsefesi eğitimi hem mümkün kılan hem de ona meşruiyet kazandıran bir disiplindir. Yani insana ve eğitime dair ontolojik, epistemolojik ve aksiyolojik tüm sorulara cevap arayan eğitim felsefesi her şeyden önce bu sorulara kendi inanç ve değer sistemimizde, dünya görüşümüzde, toplum ve kültürümüzde şimdiye kadar verilen cevapları ortaya koyma, analiz etme ve yönetebilme imkânını sunar.

Yani sömürü düzeninden kurtuluşumuz ve kendi modelimizi kurmamızın sırrı eğitim felsefesinde diyebilir miyiz?

-Kesinlikle evet. Eğitim felsefesi kendi inanç ve değer sistemimizi, dünya görüşümüzü, toplum ve kültürümüzü nasıl etkilediğini, ne yönde değiştirip dönüştürdüğünü bilme, anlama, takip etme ve yönetebilme imkânı sunar. Ayrıca yukarıdaki sorularınızın cevabını verebilecek yegâne disiplin eğitim felsefesidir. Bu sorulara faklı inanç ve değer sistemlerinin, dünya görüşlerinin, toplum ve kültürlerin şimdiye kadar ne türden cevaplar verdikleri de yine eğitim felsefesinde gizlidir. Ve eğitim felsefesi ayrıca verilen bu cevapların ne türden yeni inanç ve değer sistemleri, dünya görüşleri, toplumlar ve kültürler açığa çıkarma potansiyeline sahip olduklarını analiz etme ve yönetebilme imkânı sunar. 

Türkiye’de Eğitim Fakültelerinin kuruluşundan buyana Eğitim Bilimleri bölümlerinin yalnızca Eğitim Programları ve Öğretim, Eğitim Yönetimi ve Denetimi, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık ve Ölçme Değerlendirme gibi Anabilim Dallarından ibaret kaldı. Bu vahim bir tablodur. Aynı şekilde 100’e yakın Eğitim Fakültesinden yalnızca 5’inde Eğitimin Felsefesi, Sosyal ve Tarihi Anabilim dalının aktif olması eğitim fikri ve sistemleri adına çok düşündürücü ve ürkütücü bir tablodur. Oysaki tamda eğitimin felsefi temelleri önce eğitim fikrinin güncel ve reel olarak nasıl anlaşıldığı, eğitimin ideal olarak ne olması gerektiği, insanın ontolojik özelliklerinin neler olduğu, hayatın ve anlamının ne olduğu gibi yaşamsal sorulara sürekli olarak cevap bulmaya çalışır.

Bu soruları sürekli olarak derinlemesine anlayabilme bakımından eğitim için en hayati bir durumdur. Hatta bir Beka meselesidir. Dolayısıyla Eğitim Fakültelerinin kurulabilmesinin açılabilmesinin ön koşulu ne?  

-Öncelikle Eğitim Felsefesi, Eğitimde Değerler ve Karakter, Eğitimde Etik ve Estetik, Eğitim Antropolojisi, Felsefi Antropoloji, Dini Antropoloji, Eğitim Psikolojisi, Eğitim Sosyolojisi, (Türk) Eğitim Tarihi, Eğitim Teknolojileri, Öğrenme Kuramları, Karşılaştırmalı Eğitim vb. Anabilim Dallarından oluşan örneğin Eğitimde Temel Bilimler adı altında bir bölüm olmalıdır. Bu disiplinlerde bilim uzmanlarının da yetiştirilebilmesi için Lisansüstü düzeyde programların acilen açılması akademik kadroların desteklenmesi gerekir.

Neden acil?

-Şu an Eğitim Felsefesi, Eğitimde Değerler ve Karakter, Eğitimde Etik ve Estetik, Eğitim Sosyolojisi, (Türk) Eğitim Tarihi, gibi derslerin her ne kadar bazıları zorunlu bazıları seçmeli olarak programda yer alsa da bu alanlara dair uzmanlaşmış öğretim üyesi yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla bu derslerin neredeyse tamamı alanla hiç ilgisi olmayan, ilgili dersin başlığını taşıyan bir kitabı alıp bu kitabı birebir okumak veya okutmak yoluyla dersleri sürdüren hocalar tarafından yürütülmektedir. İşte tam da bu ve başka birçok nedenlerden dolayı öğretmen yetiştirme yeniden yapılandırılması gerektiğini düşünüyoruz ve ısrarla talep ediyoruz. İlk ve en önemli adımda Eğitim Bilimleri Fakülteleri ve Öğretmen Eğitimi programları entegre çalışan iki ayrı disipline ve yapıya dönüştürülmelidir. Bu çok acil ve elzem bir durumdur.

İlk seçenek olarak işe nereden başlamalıyız?  

-Öncelikle Eğitimci Eğitimi, Eğitim Uzmanlığı ve Eğitim Bilimleri Lisansüstü Eğitimi Programı gibi üç tür program barındıran Eğitim ve Bilimleri Fakülteleri/Üniversiteleri kurulabilir.

Eğitimci Eğitimi programı; Eğitime dair Okul Pedagojisi/Eğitim Uygulamaları tüm branşlarda ve uygulaması olan tüm alanlarda %30 ila 35’i teorik ve %65 ila 70’i uygulamalı derslerden oluşmalı ve bir nevi Eğitimci Eğitimi Yüksek Okulu olmalı.

Eğitim Uzmanlığı Programı; yukarıdaki programlara ek olarak ayrıca örneğin Eğitimde Program Geliştirme ve Değerlendirme gibi alanları da içeren %50 Teorik ve %50 uygulamalı derslerden oluşmalı.

Eğitim Bilimleri Lisansüstü Eğitimi Programı; bu programda ise yine yukarıda sözü edilen programların yanı sıra eğitimle doğrudan ve dolaylı ilişkili tüm disiplinlere dair akademik çalışmaları sürdürecek %75 teorik ve %25’i uygulamalı olacak bir Eğitim Bilimleri Lisansüstü Programı şeklinde yapılandırılmalıdır.

Adayların bu program türlerinden hangisini tercih edeceğine dair daha girişte karar vermesi ve ona göre bir eğitim alması sağlanmalıdır. Eğitimci Eğitimi Programı; Üniversite ile iş birliği içerisinde ancak uygulama ağırlıklı olacağı için takibini Millî Eğitim Bakanlığının yapacağı şekilde düzenlenmelidir. En az iki yıl olması gereken öğretmenlik uygulaması/stajı yalnızca bunun için kurulmuş ve ilgili alan uzmanlarından oluşturulmuş özel bir birim tarafından takip edilmelidir. Eğitim Uzmanlığı Programı; bu alanda danışmanlık hizmeti veren şirketlerle iş birliği içerisinde ancak Üniversitenin takibini yapacağı şekilde düzenlenmelidir.

Sonra?

-Eğitim Bilimleri Lisansüstü Eğitimi Programı; MEB de dahil olmak üzere çeşitli kurum ve kuruluşlarla iş birliği halinde olacaktır ancak Üniversitenin takibini yapacağı teori ve araştırma ağırlıklı bir program şeklinde düzenlenmelidir. Bu yapılanmadan farklı bir seçenek de şu olabilir: Eğitim Bilimleri Fakültesinin   MEB ile iş birliği içinde yeniden yapılandırılmasıdır.  İçerisinde hem Eğitim Bilimleri Fakültesi hem de MEB iş birliğiyle yapılandırılmış, Eğitim Yüksek Okulları barındıran Eğitim ve Bilimleri Üniversiteleri oluşturulabilir. Her iki modelde en önemli ortak nokta ise şudur. Her ikisinde de mutlaka Öğretmenlik Meslek Lisesi şeklinde kendilerine ait Uygulama Okulları olmalıdır.

Son bir değerlendirmeyle söyleşimizi nihayetlendirebilir miyiz?

-Elbette. Dolayısıyla öğretmen yetiştirme bizzat kendi uygulama okulları olan Eğitim Fakülteleri veya Eğitim Yüksek Okullarında gerçekleştirilmelidir. Yeni kurulacak olan Eğitim Yüksek Okullarına en azından ilk adımda manevi yönüyle güçlü; vatan, millet, ümmet hatta tüm insanlık gibi bir mefkûresi, derdi olup sahada kendisini kanıtlamış, etkili, fark oluşturmuş eğitimci şahsiyetler görevlendirilmelidir. Yukarda sözü edilen aynı zamanda öğretmen liseleri olan uygulama okullarından Eğitim Fakültelerinin öğretmenlik programlarına veya Eğitim Yüksek Okullarına geçiş sınavla değil henüz programa kaydolmadan önce en az bir kişilik testine ve bir eğitimciliğe (öğretmenliğe) yatkınlık testine tabii tutulmak kaydıyla mümkün olmalıdır. En geç mezuniyet aşamasında da uygulanması zorunlu olan bu testler daha sonra atama süreçlerinde de mutlaka dikkate alınması sağlanmalıdır. Bu testler her mezun olanın kendisinin de yalnızca mezun olmakla atanma hakkının olamayacağını fark etmesini sağlayıp, kendisinin mezun olmakla doğal olarak böyle bir hakkı elde ettiği iddiasında bulunmasının önünü kesecektir. Dolayısıyla da günümüzde olduğu gibi gerek Öğretmenlik Sertifikası almış olan gerekse tüm Eğitim Fakültesi mezunlarının oluşturduğu atama talebi, yığılma ve siyasi baskı ortadan kalkacaktır.

DOÇ.DR. GÜRKAN ERGEN KİMDİR?

Bursa Uludağ Üniversitesi Almanca Öğretmenliğin’ den mezun olduktan sonra Yüksek Lisans eğitimi için Almanya’ya gitti. Heidelberg Ruprecht-Karls Üniversitesinde Eğitim Bilimleri Fakültesinde Eğitim Felsefesi, Barış Eğitimi alanında ‘Friedenserziehung als weltweite Aufgabe’ (Barış Eğitimi - Sınırlar Ötesi Bir Sorumluluk) konulu Tezi ile Yüksek Lisans derecesini aldı. Aynı Üniversite’de Eğitim Felsefesi, Karakter, Değerler ve Sevgi Eğitimi alanında ‘Pädagogik der kritisch-reflektierten Liebe’ (Eleştirel-Bilinçli Sevgi Eğitimi) konulu Doktora Tezini tamamladı ve 2005 yılında Eğitim Felsefesi alanında Doktor unvanını almaya hak kazandı.
Dr. Gürkan ERGEN Yüksek Lisans eğitimine başladıktan bir süre sonra Heidelberg Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi ‘Forschungsstelle für Vergleichende Erziehungswissenschaft’ (Eğitim Bilimlerinde Karşılaştırmalı Araştırmalar) birimine araştırmacı olarak atandı ve Yüksek Lisans ve Doktora Eğitimi sürecinde aynı birimde 10 yıl kadar görev yaptı.
2006 yılında Türkiye’de göreve başlamak üzere Heidelberg Üniversitesinde ki görevini sonlandıran Dr. Gürkan ERGEN aynı yıl Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümünde göreve başladı. Kendisi aynı Üniversite ve Fakültenin Eğitim Bilimleri Bölümünde kurucu başkanı olduğu Eğitimin Felsefi, Sosyal ve Tarihi Temelleri Ana Bilim Dalı’nda halen Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görevini sürdürmektedir.

 

Editör: Hasan DEMİRCİ