Kasım ayında KCK Eş Başkanı Cemil Bayık’ın BBC’ye yaptığı; “PKK’nın yurt dışına çekilmesine ne HDP ne de Öcalan karar veremez. Onun kararını biz veririz. Önder Apo ile hareketimizin herhangi bir ilişkisi yoktur.” açıklamasına Abdullah Öcalan’dan şimdiye kadar herhangi bir yanıt gelmemişti. Ancak “Hendek Siyaseti” ile Öcalan’ın İmralı’ya değil açılan hendeklere gömülmeye çalışılmasına yanıt, PKK’nın uzun yıllar üst düzey yöneticiliğini de yapan kardeşi Osman Öcalan’dan geldi. Osman Öcalan; “Ortadoğu’nun haritası yeniden çizilirken Türkiye’yi saf dışı bırakmak istiyorlar. Bu savaşı Kürtler adına reddediyorum.” derken PKK’nın kimlerin elinde bir maşa olduğunu da açıkça itiraf etmiş oldu.

Osman Öcalan’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Barzani ve Abdullah Öcalan’ın saf dışı edilmek istendiğini söylerken araya Abdullah Öcalan’ı eklemesi ve bunun zamanlaması ayrıca çok manidar.

Uzun zamandır Öcalan’dan her hangi bir ses çıkmamıştı. Öcalan devre dışı bırakıldığında ortaya çıkıp herhangi bir şey söylese “etkinliği kalmamış kadük parti lideri” konumuna düşecek, PKK ve Kürt halkı hangi liderin sözünü dinleyeceğine karar vermekte tereddüt etmeyecekti. Öyle ya Cemil Bayık; “Öcalan tutsak olduğu için doğru karar veremez” dememiş miydi?

Öcalan bu durumda en akıllıcasını yapıp “PKK’nın hata yapmasını beklemenin en iyisi olduğuna” karar verdi.

Özyönetim ilanı ve açılan hendekler yüzünden çıkan çatışmalar sonucu yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalan Kürt halkının bütün bunların sorumlusu olarak PKK’yı görmesi ise Öcalan’a tekrar harekete geçmek için zemin hazırladı.

Ortamı yoklamak için kardeşi üzerinden açıklamalar gönderen Öcalan’ın, açıkça çıkıp PKK’nın yaptığı eylemleri desteklemediğini açıklaması ise örgüt içinde bölünmelere neden olabileceğinden, şu aşamada PKK’nın üst yönetiminin Osman Öcalan’ın açıklamalarıyla şartları ve ortamı biraz daha yumuşatması en akıllıcası olacaktır.

Çünkü Öcalan’ın amacı örgütü bölmek değil, “tekrar” ele geçirmektir.

Görünen o ki Öcalan’ın “bekle gör politikası” şu an yolunda gidiyor.